Aman Allahım, ben pasta yiyorum, pasta

Güncelleme Tarihi:

Aman Allahım, ben pasta yiyorum, pasta
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 16, 1999 00:00

Haberin Devamı

İznik Gölü’deki DSİ Eğitim Tesisleri'nde, Diyabetle Güzel Yaşam Yaz Kampı'nın dördüncü yılı...

İznik Gölü.. DSİ Eğitim Tesisleri kapısındaki bez afişte, ‘‘Diyabetle Güzel Yaşam Yaz Kampı’’ yazıyor. Salkım söğütlerin yeşil sulara dal dal salındığı yerdeyiz. Esen yele karışan çocukların sesleri, kuş cıvıltısını andırıyor. Durup dinliyoruz:

- Topu bana at İrfaaan.. Özge sendeee..

Bir neşe ki, sormayın. Bu coşku, Sarı Saltık Türbesi'nden surlara kadar yansıyor ve yankılanıyor:

‘‘Merhaba şeker çocuklar, güzel yaşam merhaba..’’

DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ

Dördüncü yıl.. Şeker kampları, geleneksel hale geldi. Azerbaycan'dan gelen Şeker Balalalar ile bizim şekercikler ve Kuzey Kıbrıslı kardeşleri ile kalp kalbe olmuşlar: ‘‘Ben direm ki, özüm sende, gözüm sende!’’

Türkiye Diabet Tedavi ve Eğitim Vakfı Başkanı Prof. Temel Yılmaz ile otomobilden iner inmez bu türkü dilleniyor. Çocuklar çevremizi sarıyor:

‘‘Aaaa, Temel abi gelmiiiş.. İsmet Amca gelmiiiş.’’

- Çocuklar biliştik mi?

Bilişmek ne kelime, hasretle sarmaşıyoruz. Kampın disco'sundan yoğun bir rock parça yükseliyor. Şekercikler gülüşüyor:

‘‘İki arkadaşın doğum günü partisi var, davetlisiniz..’’

EMEL YANDIN

Temel Hoca, bunca yılın kariyerini bir yana bırakıyor. Çocuklarla çocuk oluyor.. Başlıyor yakan top oynamaya.. Şu neşeye bakın!

Doktor Fatih Salman, 'hoşgeldin' deyip oyuna dalıyor: ‘Ebeeee..’

Doçent Doktor Kubilay Karşıdağ, kampın birinci dönem sorumlusu. Topu fırlatıyor: 'Emel yandıın.' Doktor Emel Özer, diyet uzmanı. Çocuklara yardım ederken, evinden daha özenli davranıyor. Askerde sandığım doktor Ahmet Şengül de burada.. Dr. Ahmet olur da, Mehmet olmaz mı? Doktor Mehmet Sargın, aslında ikinci dönem gelecekti. Ama, hem İznikli, hem şekerlerin sevgilisi.. İlk dönem damlıyor.

Coşku göğe tırmanıyor. Bu çocuklar, sanki hergün iki, üç kez tenlerine iğne batırıp ensülin almıyorlar! Diğer çocuklardan farkları yok! Temel Hoca boşuna, ‘‘Gözlük takan bir insan ne ise, belli aralıklarla iğne vurulup ensülin alan diyabetli de aynıdır’’ diye söylemiyor.. Gerçek ortada..

K URTULMAK İSTİYOR

Şeker Kampı yine iki dönem.. İlk kez katılanların yanında deneyimliler de var.. Dört yıldan beri kampın değişmezleri; Duygu, Çağrı, Barış ve Görkem de burada.

Dikkatimi çektiyor. İstanbul dışından kampa katılanlarda sosyal konular ve eğitim açısından farklılık çok. Samsun, Hatay ve Malatya'dan gelenlerin diyabetle ilgili bilgileri kıt. Dr. Karşıdağ, gözlemime katılıyor.

Geçen yıl kampta eğlence daha çoktu, bu kez az. Karşıdağ, bunu ‘‘Bu kez çocukları inceledik’’ diye açıklıyor:

‘‘Aileler diyabetle karşılaşınca haklı olarak endişelenip kaygılanıyor. Ve aşırı heyecanla çocuğun üstüne titriyorlar. Çocuklar bunalıyor. Değişik bir ortam ve değişik bir ruh hali ile aile ortamından burada çıkıyorlar.’’

Karşıdağ, bir çocuğun yazdıklarını örnek gösteriyor:

‘‘Babam beni başından atmak istiyor. Ne zaman birşey sorsam ya gazete okuyor, ya televizyon izliyor veya siyaset konuşuyor. Beni görmezden gelip dinlemek istemiyor bile.’’

ANNEMİ İSTERİM

Çocuklar ilk günler geriliyor. Yavaş yavaş ilgi ve şefkat dolu eğitimle rahatlıyorlar. Başak, ilk gün kan şekeri yükselince, ‘‘Annemi isterim’’ diye ağlamaya başlıyor. Belli ki ailesi, şekeri yükselince bundan çocuğu sorumlu tutuyor.. Bu yüzden, ‘‘Ben her zamanki kadar yemek yedim, vallahi fazla kaçırmadım. Neden yükseldi?’’ demek zorunda hissediyor kendini.

Doktorlar, çocukları gruplar halinde çimlerin üstüne topluyor. Sohbette sorunlarını açıkça dile getiriyorlar: ''Toplumdan izole ediliyoruz. Çevrem, bana bulaşıcı hastalık taşıyan biri gibi bakıyor.. İğnemi olurken, eroinman gibi ürkek ürkek bakıyorlar. Saçma sapan sorulardan bıktık artık..''

Burak, çok ilginç bir olay anlatıyor:

‘‘Baktım olacak gibi değil, sınıfta diyabetimi anlattım. Şimdi rahatım ve bana yardımcı oluyorlar. Topluma bunu anlatmak lazım.’’

DOĞRU MU HOCAM?

Anlatmak gerekiyor.. İçe kapanıp saklamamak ve bunun doğrusunu anlatmak gerekiyor. Diyabet önemli bir hastalık. Tamam, ama olağanüstü bir yanı da yok. Bu çocuklar, tam ince çizgideler.. Bu ortamda gemileri yakıverirler. Oysa umutları yeşertmek gerekiyor.. Kampın yararı burada. Yeni bir umut, yeniden coşku ve heyecanla yaşama bağlılık çizgisi buradan geçiyor. Murat Can, sigaranın zararlarını anlatırken aniden konuyu değiştiriyor:

‘‘Bir doktor, bana ömür boyu ensülin kullanacağımı söylesin..’’

Doçent Kubilay elini Murat'ın omuzuna koyuyor, ‘‘Ben buna katılmıyorum. Belki 8-10 yıl sonra, ama mutlaka, bunun kesin çaresi bulunacaktır. Buna yürekten inanıyorum’’ diyor. Çocuk gözlerde merak: ‘‘Doğru mu Hocam?’’

Murat dahil, çocukların gözlerindeki pırıltı çplak gözle izleniyor:

‘‘Evet, ben buna yürekten inanıyorum.’’

Gözlerimi çocukların yüzünde dolaştırıyorum: ‘‘Aileler ihmal ediliyor. Doktorlar hasta bolluğu içinde olayın farkında değiller. Toplum ilgisiz. Medya genelde bu konulara yabancı, uzak kalıyor.’’ Bağırmak istiyorum, ‘‘Suçlu ayağa kalk.’’ diye. Yani suçlular. Dr. Karşıdağ'ın küçük notlarına göz gezdiriyorum:

- Kızlarda evlilik ve doğum açısından diyabet sorun olur mu? Çocuklar, daha organize olmak, örgütlenmek istiyorlar.. Çünkü, ‘Sorunum çıkarsa ben nereye başvuracağım?’ sorusuna yanıt bulmak için bir örgüt gerekiyor.

O sırada, Ayşegül Hanım geliyor. Sosyal komiteden.. Şeker gönüllüsü:

‘‘Tam bir koruyucu melek.. Ayşegül Hanım gibilerin sayısı artmalı. Ara öğünlerde de, çocukların sorunlarında da çok yardımcı oluyor.’’

Çocukların kaldığı odaları dolaşıyoruz. Her birinden ayrı müzik türleri yükseliyor. Kimisi Müslüm dinliyor, kimisi pop, kimi de Mahsun'a tutkun. Biri, ‘‘Şu Mahsun'u kapat’’ diyor arkadaşına:

‘‘Kapat şu adamı.. Şeker hastası bir kızın babası rolünü oynadı filmde, şeker hastalığının ne olduğunu bile hiç bilmiyordu.’’

PASTA VE SÜTLAÇ

Bu çocuklar, bu denli hassas ve bilgili.. Şeker çocuklar, artık kamp süresinin uzatılmasını istiyor: ‘‘En az 10 gün olsun, bir hafta yetmiyor.’’

Kamp, kurallarıyla iz bırakır; zamanında uyku, zamanında eğitim, yüzme, beslenme ve zamanında eğlence gerekiyor. En iyi yatak ödülü yarışmaları düzenleniyor. En düzgün odalara ödül veriliyor.. Kötü odalar ise afişe ediliyor. İrfan, ödül rekortmeni oluyor.

Yiyecek içecek uzmanı Emel, bazı yerlerde yasaklar yüzünden çocuklara unutturulan pasta ve sütlaç sürprizleriyle çocukları sevindiriyor:

‘‘Çocuklar, neyi ne zaman yiyeceklerini bilmiyorlar. Öğrenince mesele kalmıyor, ama her yenilen besinin bir bedeli oluyor. Çocuk bunu bilecek.’’

Yani ensülin dozunu ve aktivitesini iyi hesaplayacak. Hepsi bu. Şekerli sütlaçı görünce çocuklar çığlık atıyor: ‘‘Yani biz şimdi şekerli sütlaç mı yedik, Emel abla?’’

GİZLİCE YİYORLAR

İnanamıyorlar. İnanılacak gibi de değil. Çocuklara bir korku salmışlar ki bazı doktorlar ve aileleri: ‘‘Şekerli yiyemezsin. Sen gazoz bile içemezsin. Sana pasta yasak.’’ Diyet uzmanı Emel, pasta da yapıyor, yediriyor da:

‘‘Aman Allahım, ben pasta yiyorum pasta!’’

Çocuklara bu mutluluğu çok görmemek gerekiyor. Beslenme önemli. Ama evde ailelerin yasakçı tutumu, çocukları çok sıkıyor. Onlar da bunu gizli yapıyor. Gözle kaş arasında, şekerli yiyecek ve içecekleri kaçırıyorlar.

Ne oluyor? Çocuk ensülin dozunu artırıyor. Şekeri düşsün istiyor. Peki ne yapmalı? Aileler diyet uzmanlarından mutlaka çok iyi bilgi almalı.

Kampın en büyük yararı da burada ortaya çıkıyor. Çocuklar bu bilgiyi en iyi şekilde, en yetkiliden alıp öğreniyor.

NE YAPARSAK DÜZELİR?

Bilmem, acaba bir kamp dönemine de aileleri getirmek yararlı olmaz mı?

Çocuktan önce, ailelerin eğitilmesi şart.. Bizim şeker çocuklarla kampta yaşadığımız coşkuyu görseler, aileler nasıl bahtiyar olurlardı?

Emel Hanım, Uno Kek dağıtırken, bir yandan da karşılığını anlatıyor. Bir çocuk kendi kendine yanıt veriyor; ‘‘Biz bunları öğrendik biliyoruz, biraz da aileler bilse’’ diyor. Çocuk hakLı, bunu doktorlar biliyor.

Sinan, önceleri çok korkuyor. Emel, sabırla anlatıyor: ‘‘Arabana her benzinciden benzin alır mısın?’’ diye soruyor. Sinan, ‘‘ Hayır.. Su katarlar ve motoru bozabilirler’’ diyor. Emel, işin püf noktasını söyletiyor:

‘Tamam işte.. Ne yaparsak düzelir? İnsan vücudu da böyledir. Temiz ve vücudunuzu koruyabilecek oranda yiyecek alacaksınız.’’

Çocuklarda diyabet

Çocukluk çağında görülen diyabet, 'Tip 1 Diyabet' diye anılır.

Diyabetin özel bir türüdür. Genellikle pankreastaki insülin salgılayan beta hücrelerinin kalıcı şekilde harabiyeti sonucu gelişir.

Bu yüzden hastalık, insülüne bağımlı diyabet olarak da anılır.

Diyabet tüm çocukluk çağında görülmekle birlikte, daha çok, okul çağı çocuklarının hastalığı olarak bilinir. En sık, 10-14 yaş grubunda görülür.

Hastalanan çocuklar genellikle; yüksek kan şekeri, idrarla şeker kaybı, buna bağlı olarak çok idrar yapma ve çok su içme, ani zayıflama, bitkinlik ve diyabetik koma hallerinde hastanelere başvururlar.

Tip 1 Diyabet, yaşam boyu süren bir hastalıktır.

Diyabetin asıl önemi, uzun dönemde yol açtığı zararlardan kaynaklanır.

Tip 1 Diyabet'te insülin yetersizliğine bağlı olarak vücudun enerji, protein ve yağ metabolizması bozulur. Kan şekeri yüksekliği ise başta göz, böbrek ve sinirler olmak üzere birçok organda hasarlar oluşturur.

Dolayısıyla da diyabet, böbrek yetmezliği, körlük ve kalp hastalığı gibi hastalıkların esas nedeni olarak kabul edilir.

Bütün mesele, bu işe bilinçli olarak eğilmekten geçer.

Çocukluk çağındaki diyabetin tedavisi, vücut tarafından yapılamayan insülin hormonunun dışardan verilmesine dayanır.

Çocuklar bu nedenle günde en az iki, bazen üç, hatta dört kez insülin enjeksiyonu, beslenme planlaması ve düzenli fiziksel aktivitelerle normal yaşamlarını sürdürürler.

Düzenli bakım ve diyetle beslenme uzun yaşamalarını sağlar.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!