Güncelleme Tarihi:
Karşımda oturan ve yaşadıklarını gülerek anlatan 10 yıllık doktorun aynı zamanda bir boksör olduğuna inanmak zor. Ama önceki gün çıktığı müsabakada aldığı darbelerden şişen burnu onu ele veriyor. Abdullah Kesgin (39), halen Kıraçlı Spor Kulübü’nde spora devam eden lisanslı orta sıklet bir boksör.
ıstanbul Esenyurt Devlet Hastanesi doktorlarından Dr. Abdullah Kesgin acil serviste altı ayda, üç kere hasta yakınlarının saldırısına uğradı. Son saldırıda başından ciddi darbe aldı. 15 yıldır boks yapan Dr. Kesgin bir kez olsun elini bile kaldırmadı. Saldırganlara zarar verebilecekken yumruklarını hiç kullanmadı.
Kesgin, Trakya Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra uzmanlık sınavına hiç girmedi, pratisyen hekim olarak devam etti mesleğine. Buna karşılık işletme yüksek lisansı yaptı çünkü amacı hastanelerde idari görevler almaktı. Boksla ise çok daha genç yaşlarda, kolej yıllarında tanıştı. Daha o yıllarda sağlıklı ve zinde kalmak için bir sporla meşgul olmak istemişti. Ancak futbol, basketbol gibi yaygın takım sporlarından ziyade mücadele sporu boksu kendine daha uygun gördü. 10 yıl boyunca boksu fitness amaçlı sürdürdü, öyle maçlara çıkan bir boksör değildi. Bu arada mesleğini de bu spora dahil etti. Ring doktorluğu yaptı.
Yaklaşık beş yıl önce formdan düştüğünü hissedince boksa biraz daha ağırlık vermeye, gerçekten ringe çıkmaya karar verdi. Kötü bir boksör olmadığını düşünüyordu. “34 yaşımdan sonra maçlara çıkmaya başladım. 81 kiloda, orta siklet boksörüm. Aslında bu yaştan sonra boksör pek ringe çıkamaz. Ama maç kazanma gibi derdimiz olmadan örneğin teşvik ve gösteri maçları yapabiliriz. Ben de kulüpler arası turnuvaya katılıyorum veya gösteri maçlarına çıkıyorum. Üst düzey boksörlerle hazırlık maçı yapıyorum.”
30 KİŞİLİK GRUP ÜZERİNE ÇULLANDI
Dr. Kesgin aslında ıstanbul’da, Esenyurt Devlet Hastanesi’nin başhekim yardımcılarından biri. Burası 500 bin nüfusa hizmet veren bir hastane. Günde yaklaşık 4 bin hasta muayene oluyor. Hastanenin acil servisi de poliklinikler kadar yoğun. 24 saat içinde neredeyse 800 hasta acil servisten hizmet alıyor. Kesgin, meslektaşlarının yükünü bir nebze hafifletebilmek için kendine de nöbet yazıyor. Bazen nöbeti olmasa bile makamından acil servise onlara yardıma gidiyor. Tabii bu kadar yoğunlukta nahoş olaylar da vuku buluyor.
Acil serviste başına ilk vukuat bundan altı ay önce geldi. 13 yaşında bir erkek çocuğu hastaneye getirildiğinde ölüydü. Buna rağmen Dr. Kesgin ve arkadaşları 15 dakika boyunca ona müdahale etti, ancak sonuç alamadılar. Dışarıdaki 30 kadar öfkeli akraba iyi haber bekliyordu. Kesgin acildeki diğer meslektaşlarını güvenlik eşliğinde teker teker kendi servislerine kaçırdı. Aileye kötü haberi tek başına vermeyi tercih etti. Aile, çocuğun ölümünden onu sorumlu tuttu. Tutmakla da kalmadı, o öfkeli kalabalık saldırdı ve onu dövdü.
Bu olayın üzerinden henüz bir ay geçmişti ki bu kez akciğer kanamalı 45 yaşlarında bir erkek hasta yine acil servise getirildi. Hipoksisi vardı, yani oksijensiz kalmıştı ve nefes alamıyordu. Anestezi doktoruyla birlikte müdahale ettiler ancak hasta kaybedildi. Bu hastanın yakınları da öfkeliydi. Kesgin’i yere yatırıp üstüne çıktılar. “Aslında kendimi koruyabilirim. Birçok şampiyon boksörün antrenman partneriyim aynı zamanda. Ama bu hastayı kaybetmek beni gerçekten çok üzmüştü. Pasif kalmayı tercih ettim, kendimi korumaya dahi kalkışmadım.”
ÖNCE KÜFÜR ETTİ SONRA SALDIRDI
Üçüncü ve son vukuat bir buçuk ay önce başına geldi. Bu kez nöbetçi de değildi. Ama acil serviste görevli dahiliye uzmanı hasta yakınları kendisine bıçak çekince istifa etti. Abdullah Kesgin yine, “Herkesin elinde bıçak yoktur herhalde” diye düşünerek acile indi. Hareketle bir geceydi, bekleyen üç hasta vardı: Biri kalp krizi geçiren 30 yaşında hasta, diğeri hiperalerji geçiren bir diyaliz hastası, üçüncüsü de konversiyon (histeri) hastası bir kadın.
Hastaların aciliyet durumunu değerlendirdi. En acil durumdaki hasta, kalp krizi geçirendi. Gençti ve bu riski artırıyordu. Her an ölebilirdi. Önce bu hastaya müdahale etmekle başladı. ıkinci önem sırasında diyaliz hastası vardı. Aşırı alerjik durumu kontrol altına alınmalıydı. ılk tedaviyi uyguladı. Sorunun anlaşılması, tedaviye karar verilmesi, planlanması ve ilaçların dozlarının ayarlanması aslında titizlikle yapılması gereken, ciddi işlerdi.
Ancak ilk iki kişiyle ilgilenirken beklettiği kadın hastanın oğlu ve diğer yakınları, ‘Hadi hastamıza bak’ diyerek baskı yapıp küfretti. “Konversiyon hastasında organik bir sorun yoktu, psikolojik bir durumdu. Zaten sırası geldiğinde sadece su enjekte ettim ve hasta ayağa kalktı. Yine de bir süre müşahede altında tuttum.”
Tam o hastanın sorunu da çözüldü zannederken Kesgin beklemediği bir saldırıya uğradı. O başka bir hastaya eğilmiş tedavi uygularken kadının oğlu tıbbi cihazlardan söktüğü demir çubukla arkadan yaklaşıp başına sertçe vurdu. Bu darbeyle Kesgin’in başı yarıldı, hatta kanamaya başladı. Bu kez acil müdahaleye ihtiyaç duyan kendisiydi. Hafife alıncak bir travma değildi, beyin sarsıntısı geçirdi. Belki de canını zor kurtarmıştı. “Resmen hayatıma kastedildi. Sporculuğumdan gelen bir hisle son anda postür almasaydım ölebilirdim.”
Başına dikiş atıldı, morali çok bozuldu ama sabaha kadar görev yerinden ayrılmadı. Sabah da saldırgandan şikayetçi oldu. Ancak saldırganın ailesi doktorun adresini polisten öğrenmişti. Kapasına dayanıp af dilendiler. Kesgin de, saldırganın eşini ve kucağındaki çocuğunu düşünerek affetti. “Doğrusunu isterseniz saldırganın hayata kastetmekten yargılanmasını ve cezaevine girmesini istiyordum. Ama eşinin ağlaması ve kucağındaki çocuk beni kararımdan vazgeçirdi. Çaresiz kaldım, hapiste yatmasını çok istediğim halde affettim.”
Dr. Kesgin hâlâ bu son olayın etkisinde. Acildeyken arkasından biri yaklaştığında panikliyor. Bazen hastanedeki güvenlikçileri arkasını kollamaları için uyarıyor. Sadece Kesgin değil meslektaşları da benzer kaygılar yaşıyor. Güvensizlik, tedirginlik ve korku içinde işlerini yapmaya çalışıyor.
VATANDAŞ SAĞLIK ÇALIŞANLARINA KARŞI ŞIMARTILIP AZDIRILDI
Son olaylardan sonra hastanemizin acil servisindeki güvenlik görevli sayısını üçten yediye çıkardık. Ancak biliyoruz sorun polisle veya güvenlikle çözülmez. Meslektaşlarımız saldırı tehdidi altında iş yapmaya çalışıyor. Hastanede bu olayların meydana gelmesinde bir diğer etken de vatandaşın sağlık çalışanlarına karşı adeta şımartılıp azdırılması. Eskiden hastalar bize “şikayetim var” diye gelirdi. Artık “Bana şunu ilacı yaz, bana BT çektir” diyor. Doktora ne yapması gerektiğini söyleyecek hale geldiler. Bu durumda ne doktorlar hastaların isteklerini verebiliyor ne de hastaların istekleri bitiyor.