Osmanlı Bankası’nı almak için iki yıl uğraştıktan sonra bu işlemin Devlet Başkanı Kenan Evren’den döndüğünü aktaran Yazıcı, "Banka alma isteğimizi 10 yıl sonra Aydın Doğan’la 15 dakikalık kahve sohbeti ile gerçekleştirdik. Alternatifbank’ı aldık" dedi.
İZZET Özilhan ile birlikte 57 yıl önce Anadolu Holding’i kurarak Cumhuriyet kuşağının "Kámil Ağa" olarak tanınan ilk işadamlarından biri olan Kámil Yazıcı, 78 yıllık hayatını "Ortak Akıl- Tahtakale’deki bir hırdavatçı dükkanından Anadolu Holding’e uzanan azmin öyküsü’ adıyla kaleme aldı. Kitabında doğumundan iş hayatına atılış sürecine, evliliğinden ortaklığına kadar yaşamını gözler önüne seren Yazıcı, bugüne kadar pek bilinmeyen birçok olayı da anlattı. Bunlardan biri olarak finans sektörüne girişlerini de anlatan Yazıcı, 2 yıl Osmanlı Bankası’nı almaya çalışıp da 10 yıl sonra Alternatifbank’ın sahibi oluşlarının "Aydın Doğan’dan 15 dakikalık bir pazarlık" sonucu geliştiğini açıkladı.
ASKERLERLE ORTAK OLACAKTI: "Yıllardan beri finans sektörüne ilgi duyuyorduk" diyen Yazıcı, bu konudaki ilk girişimlerini şöyle yazdı: "Osmanlı Bankası ile 70’lerin sonunda ilgilenmeye başladık. Çünkü bu bankanın satışı söz konusu idi. 12 Eylül 1980 İhtilali’nden sonra, mesele biraz daha hız kazandı. Bankanın Fransız kökenli sahipleriyle yaptığımız görüşmeler olumlu gelişme gösterdi. 12 Eylül müdahalesini yapan komutanlardan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, konuyu dikkatle dinledikten sonra ’Eğer ihtiyaç hissederseniz Türk Donanma Vakfı’nı da bu işe ortak edebiliriz’ dedi. Biz yolun sonuna ulaştığımızı zannederken, görüşmeler uzamaya başladı. Dönemin Devlet Başkanı Kenan Evren’den sözlü izin alınmasına rağmen, iş bir türlü yürümüyordu."
KENAN PAŞA’DAN DÖNDÜ: Dönemin ekonomik işlerden sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Turgut Özal ile uçakta karşılaştıklarını, konuyu bilen Özal’ın "Hem memleket, hem kendi grubun hem de Türk Donanma Vakfı için çok prestijli bir iş olur" diyerek kendilerini yüreklendirdiğini aktaran Yazıcı, ancak bir süre sonra Nejat Paşa’nın ’Bu işten vazgeçelim’ dediğini belirtti. Bu işin neden gerçekleşmediğini bir süre sonra öğrendiklerini belirten Yazıcı, bunu şöyle açıkladı: "Bazı kişiler Kenan Paşa’ya Osmanlı Bankası konusundaki düşüncelerini anlatmışlar. Özellikle Türk Donanma Vakfı’nın ortaklığını gündeme getirerek ’Askerin bankacılık yapması mahzurludur’ demişler."
KAHVE İÇERKEN ALIŞVERİŞ: Bu aşamadan sonra "hemen vites değiştirip başka işlere yöneldiklerini" vurgulayan Yazıcı, içlerinde kalan uhdeyi 10 yıl sonra nasıl gerçekleştirdiklerini ise şöyle anlattı: "Güzide dostumuz Aydın Doğan Bey’in sahibi olduğu Alternatifbank’a talip olduk. Aydın Bey, 90’lı yıllarda Milliyet Gazetesi’ndeki binasında çalışırdı. Bir gün Antalya’ya giderken, yolum Milliyet’in önünden geçti. telefon ettik, ’Patron müsaitsen kahveni içmeye geliyorum’ dedim. Tabi Aydın Bey’e gitmeden önce bu konuda fikri hazırlık yapmıştım. Sanayi Kalkınma Bankası’nın eski Genel Müdürü Metin Tokpınar, hem Aydın Bey’in yönetim kurulunda hem de bizim yönetim kurulumuzda görev yapıyordu. Metin Bey, Alternatifbank bilançosunun tertemiz olduğunu söylemişti. Sonuçta Aydın Bey ’Evet Kamil Ağa, satıyorum’ dedi. Kendisiyle çok hızlı bir pazarlık yaptık. Milyonlarca dolarlık banka alışverişini sadece ve sadece 15 dakikada gerçekleştirdik. Mart 1996’da Alternatifbank’ı aldıktan sonra, maalesef bankacılığın kepazeliği çıktı. Tüm piyasa allak bullak oldu. Ama her şeye rağmen dayandık."
57 yıllık ortağız var mı başka örneğiKİTAP bir anlamda aslen Nevşehirli olan Niğde-Aksaray doğumlu Kámil Yazıcı ile Kayserili İzzet Özilhan’ın ortaklığının da hikayesini özetliyor. Yazıcı, "Ortağım İzzet Özilhan ile birlikte biz Anadolu’nun bağrından çıktık. Onun için grubumuza da ’Anadolu’ adını verdik. Anadolu parolamız oldu, o adı gururla taşıdık, taşıyoruz" dediği kitabında, ortağı İzzet Özilhan’ın da şu sözlerine yer veriyor: "Kámil Yazıcı ile 57 yıllık ortağız. Var mı başka örneği? Ortaklık, karşılıklı güven, dayanışma ve özveri ister. Biz bu ’olmazsa olmazlar’ın hepsini ortaklık masasına koyduk. İş hayatında benim hesabî olduğum söylenir. Doğrudur. Kamil Bey’in de atak olduğu tesbitine yer verilir. O da doğrudur. Biz her işte birbirimizi tamamlarız. Müessesemizin büyümesi, ülkemize hizmet etmesi için büyük çaba harcarız. yarım asır sonra ulaştığımız konumdan çok memnunuz."
Özal’la Sunalp’i birleştirmek istedikKİTABINDA siyasete de değinen ve 1950’deki ilk oyunu DP’ye, sonrakini AP’ye verdiğini, babasını ise CHP’den bir türlü vazgeçiremediğini anlatan Kámil Yazıcı, çocukluğunun
Atatürk liderliğinde, gençliğinin İsmet Paşa’nın Milli Şef’liğinde geçtiğini, Adnan Menderes’e ise hayran olduğunu yazdı. Süleyman Demirel için "Türkiye’nin ufkunu açtı" diyen Yazıcı, aynı zamanda iş arkadaşı ve dostu olan Turgut Özal’la ilgili pek çok anısına da yer verdi. Özal’ın Sabancı’da koordinatörlük yaptığı dönemde Sakıp Sabancı’ya "10 tane Akbank olsa bu adama yetişmez. Bu adama Merkez Bankası lazım" dediğini aktaran Yazıcı, özel sektörde başarılı bulmadığını, her zaman devlete yakıştırdığını belirtti. Emekli Orgenal Turgut Sunalp, Milliyetçi Demokrat Partisi’ni, Turgut Özal’ın da Anavatan Partisi’ni kurmalarının ardından Nuh Kuşçulu’nun evindeki bir yemekte Özal’a arkadaşça, "Bu partiler fikriyat olarak, program olarak merkez sağ çizgide. Her iki parti tek çatı altında birleşsin. Askerler de bu duruma memnun olur" tavsiyesinde bulunduğunu söyleyen Yazıcı, "Özal’ı arkadaşlarımla birlikte beş saat boyunca ikna etmeye çalıştık ama muvaffak olamadık" dedi.
Birayı günah sayarım ama girdik bir kere KAMİL Yazıcı, "Bira üretimi yapmak günah mı, sevap mı diye vicdan muhasebesinde bulunmak istiyorum" dediği kitabında şu sözlere yer verdi: "Ben, birayı günah olarak kabul ederim. Çünkü, alkoldür. Bunda, tevil yoluna sapamam. Ama girdik bir kere... Neticesine de katlanacağız. Bütün bunları düşünürken, biranın insan sağlığına etkileri konusundaki duruma da bir bakalım. Tesbitlerimize göre bira, insan sağlığı için çok yararlı bir içecekmiş. Zaten alkol derecesi 4.5-5 litre civarında. Avrupa’da Almanlar ve Çekler, yılda kişi başına 150 litre bira içiyor. Bizde bu sadece 11 litre kadar. Tabii, bizim bira tüketimimizin bu kadar düşük kalmasının nedeni alkolün dinen yasak olmasıdır. Yüce dinimiz ayrıca, ’İçki haramdır, kumar haramdır ve zina da haramdır’ diyor. Ancak, kutsal dinimiz, bir erkeğin dört hanımla evlenmesine de cevaz veriyor. Bunları burada tartışacak değilim. Ama ben de her insan gibi zaman zaman vicdanımla başbaŞa kalıyor ve kendi muhasebemi kendim yapıyorum. Helálle haramın sınırı nedir, doğrusu ben o işin içerisinden çıkamadım."
60 yıl gecikmiş bir ilan-ı aşkKİTABINDA özel hayatından kesitler de aktaran Kámil Yazıcı, fotoğrafından görüp sevdiği, ilk kez nikahta karşılaştığı eşi Suzan Yazıcı’ya olan aşkını da itiraf etti. "Suzan nasıl düşünürse düşünsün ama ben duygularımı yazılı bir biçimde bu kitapta açıklamaya karar verdim. İstedim ki, o da da artık bu duyguları bilsin" diyen Yazıcı, "Tam 60 yıl gecikmiş ilan-ı aşk"ını şöyle kaleme aldı:
YÜZÜNÜ GÖRMEDİĞİM KIZ: Babam yüzünü görmediğim bir kızla evlenmemi istiyordu. 17 yaşındaydım. Babamın uygun gördüğü kişi, Nevşehir’de oturan, bir akraba kızı idi. Bu eş adayının adını ilk defa işitiyordum. Dolayısıyla yüzünü de hiç görmemiştim. Babamın bu teklifine kibarca itiraz ettim. ’Baba ben bu kızı görmedim ki!’ dedim. Kendisi hiddetle ’Ben gördüm ya!’ cevabını verdi. Emir demiri keser derler ya, işte öyle bir şeydi.
DAMLARDA DOLAŞTIM: Suzan’ı görebilmek için damlarda dolaştım. Bu işin böyle gitmeyeceği kısa zamanda anlaşıldı. Çözüm yolu arandı ve Suzan’la benim birbirimize karşılıklı fotoğraflarımızın gönderilmesi kararına verildi. Aradan 60 yıl geçtikten sonra, bu anılar kitabımda itiraf ediyorum: Suzan’ın fotoğrafını görünce ona aşık olmuştum. Bu aşkımı, bugüne kadar sevgili eşime sözlü olarak açmış değilim. ’Ufak bir kıvılcım aşkın ortaya çıkmasını sağlar’ derler. Bugün samimiyetle söyleyebilirim ki, Nevşehir’den gelen o fotoğraf, işte aradığım kıvılcımdı.
BENİ BEĞENECEK Mİ: Beklenen an geldi. Altı aylık bekleyişin heyecanı içinde tir tir titriyorum. Kafamda binbir soru vardı: Beni görünce beğenecek mi? Birbirimizi sevebilecek miyiz? Hakikaten bugün dahi tarif edemeyeceğim, hatırladıkca büyük heyecan duyduğum bir duygu fırtınasına kapılmış gidiyordum. Sanki bir
film setindeydik. Artık Suzan’la aynı çatı altındaydık. Aynı havayı soluyorduk. Her ikimiz de, utangaç tavırla ’evet’ dedik. Önümüze konulan defteri imzadık ve resmen eş olduk. Takvimler 14 Kasım 1946 Perşembe gününü gösteriyordu.
VİCDAN MUHASEBESİ: Şimdi itiraflara başlıyorum. Evliliğimin ilk yıllarında, biraz huysuz ve hırçındım. Zaman zaman ev hayatımızda ufak tefek tatsızlıklar oldu. Fakat Suzan, 15 yaşında evlenmiş olmasına rağmen, kendisini çok iyi yetiştirdiği için, tartışmalarımız ciddi bir noktaya gelmedi ve hiçbir zaman sürekli olmadı. Gençliğimde Suzan’ı çok kırdığım anlar olmuştur. Şimdi olayları hatırlamak dahi istemiyorum. Zaman zaman ’Ben bunları nasıl yaptım?’ diye, kendi kendime vicdan muhasebesi içerisinde oluyorum.
BABA OCAĞINDA BİR ODA: Evlendikten hemen sonra, baba ocağındaki bir odada yaşamaya başladık. Zaten bu evde, dört aile birden barınıyordu. ’Yuvayı dişi kuş yapar’ derler ya, eşim Suzan da ilk günden itibaren olağanüstü çaba harcadı. Zaman zaman Suzan’a da söylerim; seni görmeden aldım, iyi ki almışım.