Altan Öymen bu kez de deÄŸiÅŸim yıllarını anlatıyor

Güncelleme Tarihi:

Altan Öymen bu kez de değişim yıllarını anlatıyor
OluÅŸturulma Tarihi: Ekim 10, 2004 00:00

Gazeteci-yazar Altan Öymen, yakın tarihimizin üstü örtülü sayfalarını araladığı ‘anılı’ kitaplarına ikincisiyle devam ediyor. Hem hayatının ilk 20 yılını hem de 1930 ve 40’lı yılların çalkantılarını anlattığı Bir Dönem Bir Çocuk kitabının ardından ÅŸimdiki kitabı DeÄŸiÅŸim Yılları’nda 50’li ve 60’lı yılları anlatıyor.1948 Londra Olimpiyatları’na katılan 15-16 yaşındaki ilk kadın atlet Ãœner Teoman’ın hikáyesinden, Kore Savaşı sırasında komutanlar arası mücadeleye kadar birçok olayın perde arkası var kitapta. O yıllarda Türkiye ve dünya gündeminde yer alan tüm olayları DoÄŸan Kitapçılık tarafından yayımlanan kitapta Öymen’in gözünden okuyorsunuz.1948’de Hürriyet tirajını üçe katladı(...) Peki Hürriyet ne yapacaktı?.. 1948’in yeni ve iddialı gazetesi?..Bu, ilk olimpiyat kafilemizin Londra’ya hareket edeceÄŸi gün ilan edildi.Hürriyet, olimpiyatları, bir kiÅŸiyle izleyecekti. Bir foto muhabiriyle... Usta fotoÄŸrafçı Ali Ersan’la (...) Londra’ya asıl iÅŸi haber ve yazı ‘yazmak’ olan muhabirler ve yorumcular yerine, asıl iÅŸi ‘fotoÄŸraf çekmek’ olan bir gazeteciyi göndermek, Sedat Simavi’nin kararıydı.FotoÄŸrafı ‘haberin delili ispatı’ diye niteleyen Simavi ÅŸunu iyi biliyordu: Zamanın televizyonsuz dünyasında herkesin Londra’dan ilk görmek istediÄŸi ÅŸey sporcularımızın ve yarışmaların fotoÄŸraflarıydı (...) Hürriyet, olimpiyat öncesindeki tirajını üçe katladı. 50 - 55 bin satmaya baÅŸladı. Bununla artık Türkiye’nin açık farkla, birinci gazetesiydi.Daha da önemlisi hemen o ‘birinci’ durumunu koruyup pekiÅŸtirmek için hem spor alanında, hem baÅŸka alanlarda yeni yeni atılımlar yapmaya baÅŸladı. Ama ÅŸu, basın tarihine geçen bir gerçekti: 1948 Olimpiyatları’nda, Türk güreşçileri gibi Türkiye’nin yeni gazetesi Hürriyet de büyük bir zafer kazanmıştı. Tirajını daha da yükseltip ‘birinci’liÄŸini pekiÅŸtirmesi, bu zaferle baÅŸlamıştı.Akbank’ın Ak’ı(...) Gerçi o yıl bir de Akbank kurulmuÅŸtu. Sakıp Sabancı’nın babası Kayserili Ömer AÄŸa’yla Adanalı büyük zengin Ahmet Sapmaz’ın bankasıydı. Ama henüz Adana’da bir yerel bankaydı.Akbank’ın ‘AK’ı Adana ile Kayseri’nin ilk harflerinden alınmıştı. Sabancı’yla Sapmaz’ın dışında, çok sayıda küçük ortakları vardı. ÇoÄŸu, ya Adanalı ya da Kayserili’ydi. Veya Kayseriliydiler ama Adana’da yaşıyorlardı. Akbank’a bu yüzden ‘Adana’daki Kayserililerin bankası’ da deniliyordu.Bankanın büyümesi baÅŸlayınca A ve K’nin anlamları hatırlanmaz ve hatırlatılmaz oldu.Bu kitapları yazarken mutlu oluyorumKitabı hazırlarken nasıl bir yöntem izlediniz?- Birinci kitapta anlatmıştım: Ben bu kitapların türüne ‘anılı kitap’ adını koydum. Çünkü içinde hem benim kendi anılarım var, yani bizzat gördüklerim, yaÅŸadıklarım hem de anlattığım dönemlerde, benim dışımdaki olayların hikáyesi var. Bu bakımdan, kaynaklarımdan biri, kendi belleÄŸim. Ama yanlış hatırlamam ihtimaline karşı, her tereddüt ettiÄŸimde aynı dönemlerde yaÅŸamış yakınlarımı, arkadaÅŸlarımı aradım. Onların tanıklıklarından da faydalandım. Benim dışımdaki olaylarla ilgili bilgilerimi de kitaplardan, gazetelerden kontrol ettim. Ayrıca o olayların içinde yaÅŸamış olanlardan ulaÅŸabildiklerimle görüştüm. Kendileri artık hayatta olmayanların da çocuklarıyla, yakınlarıyla da görüştüm.Bol bol da fotoÄŸraf kullanıyorsunuz, niçin?- Evet, bu bence faydalı oluyor. FotoÄŸraflar, belgeler, karikatürler eski dönemlerin havasının anlaşılmasına yardımcı oluyor.Bundan sonraki ciltlerde neler olacak, nasıl bir plan yaptınız?- Bu elinizdeki kitap, adı üstünde, bir deÄŸiÅŸim döneminin hikáyesi. İç politikada 27 yıllık CHP iktidarı bitiyor. DP iktidarı baÅŸlıyor. Ä°smet PaÅŸa’nın yerine Celál Bayar cumhurbaÅŸkanı oluyor. BaÅŸbakanlığa da Adnan Menderes geliyor. Dünya, iki bloklu, hatta ‘iki dünyalı’ hale geliyor. Bir tarafta Amerika, öteki tarafta Rusya. Biz de Amerika’nın tarafındayız. Her alanda bunlara baÄŸlı deÄŸiÅŸiklikler yaÅŸanıyor. Siyasetten ekonomiye, sosyal hayattan, kültür hayatına, spora kadar. Bundan sonraki kitapta, bu deÄŸiÅŸimlerin arkasından gelen çalkantılar döneminin hikáyesi var. Dış politika gibi, iç politika da sertleÅŸiyor. Ä°ktidar-muhalefet tartışmaları baÅŸlıyor. Birçok olay çıkıyor. Ve bütün bunlardan sonra, Cumhuriyet döneminin ilk askeri müdahalesi geliyor. 27 Mayıs Ä°htiláli yani. Ben bütün bunları gazeteci olarak yaÅŸadım. Sanırım o dönemin anlatılması da ilginç olacak.Bu tür ‘anılı kitap’ların önemi hakkında neler söyleyebilirsiniz?- Eskiyi hatırlamak güzel birÅŸey, nostaljik yanı da var ama en büyük faydası, insana geçmiÅŸten ders alma olanağını vermesi. Benim yazdığın kitaplarda da geçmiÅŸte yapılmış hatalar var. Bunlar hatırlanırsa, bir daha tekrar edilmez. Ayrıca geçmiÅŸte kazanılmış baÅŸarılar var. Onlar da baÅŸarı kazanmanın yollarını hatırlatır. Benim için faydası da ÅŸu: Ben bu kitapları yazarken kendimi mutlu hissediyorum. Bundan hem kendim zevk alıyorum hem de baÅŸkalarına anlatmak istediklerimi bu yoldan anlatabildiÄŸimi düşünüyorum.Kore’de komutanların kavgası(...) Tugay Komutanı General Tahsin Yazıcı’nın aldığı ve uyguladığı bir kararla, bizim komutanlarımız arasındaki anlaÅŸmazlık su yüzüne çıktı.Yazıcı’nın kararı ÅŸuydu: Tugayın ana gücü olan alay laÄŸvediliyordu. Alaya baÄŸlı taburlar doÄŸrudan doÄŸruya tugay komutanına baÄŸlanıyordu.Bu, Alay Komutanı Celal Dora’nın yetkilerinin alınması demekti. Gerçi Dora’ya tugayın komutan yardımcılığı görevi veriliyordu. Ancak o görev, alay komutanlığı kadar aktif bir görev deÄŸildi (...) Albay Dora, bu gerekçeyi kabul etmedi. Kararı yanlış ve haksız buldu. Kararın gereÄŸini yerine getirmekle birlikte buna tepki gösterdi. Böylece Kore tugayımızın tuÄŸgenerali ile albayı arasında tüm muharebeler sırasında devam edecek ve yıllar geçtikten sonra da bitmeyecek bir sorun daha doÄŸrusu bir sorunlar dizisi yaÅŸanmaya baÅŸladı.KUNURİ’DE NELER OLDU?(...) Kore Savaşı sırasında biz Türkiye’dekiler bu durumun farkında deÄŸildik. Radyodan ve gazetelerden, askerlerimizin gösterdiÄŸi kahramanlıkları ve haklı olarak aldıkları övgüleri öğreniyorduk. Bu doÄŸaldı. Binlerce askerimizin katıldığı savaşın sıcaklığı sürerken moral bozucu haberler vermek ne tugaydaki haber kaynaklarının içine siniyordu, ne Kore’de bulunan Türk gazetecilerinin ne de onların haberlerini yayımlayan gazete yöneticilerinin.(...) Çinlilerin bir bölümü kuzeyden, bir bölümü güneyden ilerliyordu. Türk birlikleri üç yanından çevriliyordu. Belli ki, kısa bir süre batıdan da çevrilecek ve yeni bir kuÅŸatma içine girecekti.Yazıcı, bu geliÅŸme karşısında kararını verdi. Birliklerini batıdaki Kunuri’ye çekti.Çekilme, ateÅŸ altında gerçekleÅŸti. Çinliler zaman zaman çemberin batı tarafını da kapatıp Kunuri yolunu kesmeyi baÅŸardılar. Yolun yeniden açılması, ancak yeni muharebelerle mümkün oldu. Kunuri tarafından gönderilen tankların da yardımıyla, Türk birlikleri çemberi yarıp çıkabildi. Fakat Yazıcı’nın deyimiyle bu ateÅŸ çemberinden çıkış ‘hayli kayıplarımıza’ mal oldu. BeÅŸ günde 237 ÅŸehit verilmiÅŸti.Genelkurmay baÅŸkanı makamına atla giderdi(...) Genelkurmay BaÅŸkanı Salih Omurtak’a doktorları, saÄŸlığını koruması için spor yapmasını tavsiye etmiÅŸler (...) Omurtak’ın bu iÅŸe aklı yatmış. Ama nasıl bir spor yapacak?..O zamanki 50 yaşın üstündeki subayların aklına, spor denilince ‘binicilik’ten baÅŸka bir ÅŸey gelmiyor... Gençlikleri at üstünde geçmiÅŸ... Omurtak da ‘Madem spor yapmalıymışım, öyleyse ata bineyim’ demiÅŸ ve sabahları makamına giderken, atla gitmeye karar vermiÅŸ (...) Salih PaÅŸa Balgat’a giden bozkırda - bizim de gördüğümüz - maiyetli ata biniÅŸleriyle meÄŸer makamına gidermiÅŸ.Gerçi gidiÅŸ yolunun bir kısmı, belirttik, Ankara’nın bozkırlarındaki boÅŸ arazi. Fakat orası bitince Bakanlıklar semtinde asfalt yollara da geliniyor. PaÅŸa baÅŸlangıçta oradan da aynı düzen içinde geçermiÅŸ. Fakat bunu fazla sürdürmemiÅŸ.Olimpiyatlardaki ilk kadın atlet(...) Henüz 15 - 16 yaÅŸlarında bir lise öğrencisiydi. Adı Ãœner Teoman’dı. 67 kiÅŸilik olimpiyat kafilemizin tek kız sporcusu Ãœner olacaktı. Ãœner Teoman, bir ‘ilk’ti. Olimpiyatlara katılan ‘ilk kız’ atletimizdi. (...) Ayrıca, babamın eÄŸitimci arkadaÅŸlarından - daha sonraki Galatasaray Lisesi müdürü - Ali Teoman’ın kızıydı (...) Her atlet kendi yarışacağı yeri bulup zamanında orada olurken, Ãœner de bunu yaptı. Ama pisteki yerini alırken ÅŸunu fark etti: Öteki atletlerin hepsinin yanında biri var.Malum: Sürat koÅŸuları için o zamanlar, pistin start yerinde küçük bir ayak koyma yeri kazmak gerekli. Start sırasında ayağın biri oraya yaslanacak ki, koÅŸuya hızlı baÅŸlanabilsin (Åžimdi o iÅŸ galiba aletlerle yapılıyor). Öteki atletlerin o kazı iÅŸini hep o yanlarındaki yardımcılar yapıyor.Ãœner ne yapsın, Türkiye’de alıştığı gibi o iÅŸi kendi yaptı. Bundan bir rahatsızlığı olmayacaktı ama, ötekileri görmesi tabii, moraline olumlu bir etki yapmadı. KoÅŸu baÅŸladı. Ãœner tüm gücünü zorlayıp koÅŸtu. Ama bu ancak dördüncü olmasına yetti (...) Tribünlere çıkıp bir yere oturdu. AÄŸladı aÄŸladı...Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!