Deniz İNCEOĞLU
Oluşturulma Tarihi: Kasım 17, 2007 00:00
1960’tan bu yana yüzbinlerce Türk Almanya’ya göç etti. Çoğu orada hayatını kurdu ve ülkesine sadece tatil için geldi. Ama bir de Almanya’da yaşamaktan bunalıp geri dönen Türkler var. Hep Almanya’da yaşayan Türklerin uyum sorunlarından söz ediliyor oysa Almanya’dan dönen Türklerin de bazı uyum sorunları var.
İstanbul’daki eski Almanyalılar ilk kez Billur Öncü, Lamia Öğütmen ve Çiğdem Akkaya’nın öncülüğünde Ocak 2006’da buluştu. Geri dönenlerin birbirleriyle daha iyi anlaştığını, daha rahat dertleştiğini fark ettiler. Herkes tanıdıklarına
haber vermeye başladı, Çiğdem Akkaya da gelenlerin e-mail’lerini almaya. Şimdi haberleşme listesinde 400 kişi var. Çiğdem Akkaya "Almanya’dan dönenler Türkiye’de yaşayanlarla her şeylerini konuşamıyor. Burada bazı soruları sormak ayıp kaçıyor. Türkiye’de fazla tanıdığı olmayanlar da bu buluşma sayesinde yeni hayatlarına yön verebiliyor. İş, arkadaş, hatta aşk ilişkisi bile kurabiliyorlar kendi aralarında" diyor.
Topluluk üyeleri çocuklarını aynı okullara gönderiyor, ayda bir kez toplanıp Alman usulü
yemek yiyor. Geçen hafta 70 kişi, kendileri gibi Almanya’dan dönen Melek Sarıçiçek’e ait Beyoğlu’ndaki Piero Cafe’de buluştu. Çoğu, Almanya’dan kalmış bir alışkanlık olacak, tam saatinde kafeye geldi. Organizasyonu düzenleyen Çiğdem Akkaya ise panik içindeydi, çünkü yine geleceğini bildirenden daha fazla kişi buluşmaya katılmıştı. Selamlaşmalardan sonra içkiler söylendi. Alışkanlıkların değişmediği, siparişlerdeki bira ve şaraptan anlaşılıyordu. Masalarda rakı görmek mümkün değildi.
Kimisi yıllar önce, kimisi birkaç ay önce dönmüştü. Bazıları yıllardır Türkiye’deydi ama aksanları dikkat çekiyordu. Bazısı sırf "Almancı" lafından kurtulmak için özel Türkçe dersi almıştı. Kendilerini kaptırıp aralarında Almanca konuşuyorlardı bazen. Yanlarına gidip neden döndüklerini, Almanya’nın mı yoksa Türkiye’nin mi daha iyi olduğunu sorduk. Derinlere inince Almanya’yı bazı konularda aradıkları ortaya çıktı. Hepsinin bir özlem hikayesi vardı.
Melek Sarıçiçek (46)İLK DOĞUMUMU TÜRKİYE’DE YAPMAM HAYATIMIN TRAVMASI OLDU1976’da Türkiye’nin karmaşık bir hal aldığı dönemde ailemin yanına Almanya’ya gittim. İlk aylarda çok zorlandım, dil bile bilmiyordum. Yaşamaya alıştım ama 25 yaşındayken bir Türkle evlendikten sonra eşimin işi Türkiye’de olduğu için geri geldim. İki sene sonra yine Almanya’ya gittik çünkü bir türlü uyum sağlayamadım. Almanya’da kendimi daha güvende hissediyordum. İlk doğumumu Türkiye’de Zeynep Kamil Hastanesi’nde yaptım. Bu hayatımdaki en büyük travmaydı. Doğum yapmak için ambülans beklemek vakit kaybı, hastaneye kendiniz gitmek zorunda kalıyorsunuz. En kötüsü de girdiğiniz odada sizin gibi ya da daha kötü durumda onlarca hamile kadının olması. Hayatınızda ilk defa doğum yapacakken bu kadar olumsuz şeyle karşılaşmak moral bozucu. Diğer iki doğumumu Almanya’da yaptım ve çok daha rahat geçti. Orada sancım tutar tutmaz ambulans hızla geldi, hemşire şefkatle ellerimi okşadı, sürekli benimle konuştu. O yıllara göre Türkiye belki çok gelişti ama Piero Cafe’yi işlettiğim Beyoğlu’nda bile elektrik ve su kesintisi oluyor. Turisti mumla tuvalete göndermek zorunda kalıyorduk, ta ki jeneratör alana kadar. Çocukların oradaki diğer Türkler’den etkilenmemesi ve daha sağlıklı bir eğitim almaları için Türkiye’ye geldik. Yoksa trafiği, insanların sabırsızlığı ve asabiliği çok da çekilir gibi değil.
Çiğdem Akkaya (44)BURADA HER İSTEYEN YÜZME HAVUZUNA GİDEMİYORTürkiye’de doğdum, 17 yaşında Almanya’ya gittim. Sonra Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı’nda çalışmaya başladım. Oraya çok alışmıştım hatta Alman vatandaşı bile oldum. Ancak aradan 24 sene geçince bıkkınlığa kapıldım. Çalışmalarımda Türklerin entegrasyon sorunlarını anlatıyor, iki toplum arasında diyalog kurmaya çabalıyordum. Gittiğimiz her yerde aynı negatif şeyler konuşuluyordu; neden Türkler entegre olamıyor, neden kızlar zorla evlendiriliyor, neden bazıları başörtü takıyor-takmıyor. Kendi varlığımızı sorgulayan şeylerle uğraşıyorduk. Bu beni çok yordu. Kimliğimin doğal olduğu bir ortamda yaşamak istiyordum. 2004’te döndüm. Hiç pişman olmadım ama Almanya’yla bağlantılarımı da kesmedim. Çünkü Almanya, tıpkı Türkiye gibi benim için önemli bir ülke. Her sabah nasıl Türkiye haberlerini izliyorsam, Almanya haberlerini de izliyorum. Türkiye’deki problemler de insanı yıpratabiliyor. En basit örneği yüzme havuzları. Almanya’da maddi açıdan her kesimden insan yüzme havuzuna istediği sıklıkta gidebiliyor. Burada sadece belli bir kesim bundan faydalanabiliyor.
Canan Arslan (37)İNSAN İLİŞKİLERİ YÜZÜNDEN SAÇIMI SİYAHA BOYADIMDoğma büyüme Almanyalıyım sayılır. 20 yaşında evlenip Türkiye’ye döndüm. Gelmeden önce "Sakın gitme, pişman olursun" laflarını çok duydum. Çok sıkıntı çekmedim ama bir bakıma haklıydılar. Benim için en zoru, böbreklerimde sorun olduğu için sağlık oldu. Almanya’daki sigortamı da bu yüzden devam ettiriyor "Ne olur ne olmaz" diyordum. İyi ki de yapmışım, sağlık problemlerimde her zaman Almanya’ya döndüm. Sorunum doktorlarla değil, bakımla ilgili. Ama en ilginci Türkler’in insan ilişkileri. İlk yıllarda bir Türk aile şirketinde çalıştım. Patronum Almanya’ya benimle tercüman olarak gelir misin diye sordu, kabul ettim. Bu sefer de durumu garip karşıladı ve kocandan izin alman gerekmiyor mu diye sorguladı. Eşimle bunları aştığımızı söylemem adamda bambaşka düşüncelere yol açtı. Türkiye’de erkek egemenliği çok rahatsız edici. Saçlarımda açık kırmızı meç olması bile bazılarını husursuz etti. Ciddi bir sektörde bunun farklı sinyaller verdiğini söylediler. Saçımı siyaha boyamak zorunda kaldım.
EN ÇOK ÖZLEDİKLERİDakik, düzenli insanları
Sabırlı, sakin insanları
Sakin akan trafiği
Bürokratik engellerin olmayışını
İnsan ilişkilerindeki önyargısızlığı
Alman birasını ve Alman pastalarını
Bireyin devlet için değil, devletin birey için var olmasını
Devlet hastanelerinde rahat rahat tedavi olmayı
Doktorların onları dinlemesini ve cevap vermesini