Almanya nasıl başardı? (2)

Güncelleme Tarihi:

Almanya nasıl başardı (2)
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 17, 2004 10:29

Evvelki hafta birkaç seminer vermek üzere gittiğim Almanya’da, seminerlerden arta kalan zamanımda elimde kağıt kalem, fellik fellik dolaşıp anket yaptığımı anlatmıştım size. Anketin konusu, Almanya nasıl başardı?

Haberin Devamı

Alman başarısının altındaki sır neydi? Nasıl olup da, yarım asır önce neredeyse haritadan silinen bu ülke, AB’nin en dinamik ve Dünya’nın sayılı ekonomik güçlerinden biri haline gelmişti? Ve aldığım cevapları da paylaşmıştım sizlerle.

 

Ve “Siz bu başarı sırlarını okuyup, kendi aranızda tartışa durun. Ben de, gelecek hafta bu sırların kendimce yorumunu yazayım” demiştim. Yorum? Aslında durum o kadar aççık ve seççik ortada ki. Yoruma moruma gerek yok. Ama yine de yazmadan edemedim.

 

Evet. Ne demiştik. Erken kalkmak (Sevgili Fatih Altaylı’nın geçen hafta yazdığı yazıdan bir alıntı değil bu: ama aynen öyle dediler; eşek gibi çalışıp, insan gibi yaşamak)

Haberin Devamı

 

Erken kalkan yol alır. Üç gün erken kalkan ömrüne bir gün kazandırır. Güneşi üzerine doğurma. Seher vaktini uykuda geçirme... Erken kalkmakla ilgili o kadar çok söz var ki, kültürümüzde. Daha ne yazayım ki? Kültürümüzde erken kalkmakla ilgili onca söz olunca, haliyle erken kalkan bir toplum olduğumuz düşünülebilir. Ama maalesef durum gözler önünde.

 

Halbuki erken kalkmak, uyku deprimasyonu denilen, fiziksel ve psikolojik rahatlamaya neden oluyor. Yani depresyonu önlüyor. Hormonlar açısından sabahları daha zinde, daha enerjik ve güçlü bir durumda oluyoruz. Erken kalkmak bir nevi doping gibi etki yaratıyor. Vücut biyoritmimiz, yükselen bir grafik çiziyor (Sabahın erken vakitlerinde yükselen vücut biyoritmimiz öğleye doğru düşüşe geçiyor. Birçok ülkede bu nedenle şirketler uyku odaları yapmışlar. Ve çalışanlarına öyle uykusu izni veriyorlar. Çünkü verimliliğin düştüğü bir vakitte, işe asılmanın bir anlamı yok)

 

Tamam bunlar doğru da, erken kalkabiliyor muyuz? Elbette hayır! İşte Almanya ile en büyük farkımız bu. Sabahın köründe diye bir deyim var ya bizde. Yani aslında ortalık daha zifiri karanlıkken... Daha ibibikler ötmemişken... Tan yeri ağarmamışken... İşte tam bu sıralardaAlmanlar evlerinden çıkıp, metrolara, otobanlara, yollara koyuluyorlar. Araba vızırtıları, o yemyeşil şehir atmosferindeki kuş cıvıltılarına karışıyor. Tatlı bir telaş alıyor herkesi. Vücut biyoritimleri, hormonları, duygusal, ruhsal, zihinsel ve fiziksel olarak en güçlü vakitlerinde iş başında olmak, işlerini daha zevkli, daha doğru ve daha çabuk yapmalarını sağlıyor. Stephan R. Covey’in çok sevdiğim bir sözü var; ‘İş, kendini sizin ofiste kalacağınız vakte kadar yayar’ diyor. Biz geç gitmeye ve eve de geç dönmeye alışkın bir milletiz. Ne oluyor? İşim var! Sanki işimizi vaktinde yapsak, kıyamet kopar.

Haberin Devamı

 

Personeli işe erken getirtmek için, neredeyse çekiliş düzenleyeceğiz. Erken gelenler ev, araba ve değişik ödüller vereceğiz. Niye? Aslında sözleşmesine göre, işe gelmesi gereken vakitte gelsin diye. Yahu, sen bu sözleşmeyi imzalarken, evet, evet, işe erken gelebilirim demiyor muydun? Erken kalkmak benim için bir sorun değil demiyor muydun? İşe kapağı atınca, erken kalkmak niye tatlı bir İstanbul masalına döndü?

 

Almanya’da tanıştığım sevgili Dinçer Ağabey. Diş teknisyeni. Ama öyle bir işinin uzmanı ki. Alman patronu onu Bremen’e götürebilmek için, İstanbul’a gelip konsolosluktan işlemlerini bizzat takip ediyor. Yani öyle bir uzman. Hayati derecede önemli bir eleman. Çalıştığı laboratuvarda kritik bir görev ifa ediyor. Almanya’ya gidiyorlar. İşe başlıyorlar. Daha ilk hafta işe geç gidiyor. Alman patron buna bir anlam veremiyor ama, bir şey de demiyor. Ertesi hafta yine bir gün işe geç gidiyor. Alman patron hemmen kapıya dikiliyor. Bak Dinçer, diyor. Bu iki etti. Eğer üçüncüsü olursa, kendini aynı gün geldiğin yerde bulursun. Şimdi bir daha işe geç gitmek diye bir şey olabilir mi?

Haberin Devamı

 

Geçen hafta yazdığım yazıyı, Hava Savunma Okulu’nda verdiğim bir seminerde tanıştığımız Albay Eray Beceren Dostum, Yahoo!’daki duygusal zeka grubuna yollamış. Mesajın gönderiliş saatine baktım. 08:20. Demek ki kaba bir hesapla, sevgili Eray Albay en azından 07:30’da işinin başında. Gazetelerini okuyor. Mesajlarına bakıyor. İnternet’te gerekli olan günlük araştırmalarını yapıyor. Biz de güne böylesine muhteşem bir şekilde başlasak, ölür müyüz? Çalışarak yaşama sağlayacağımız katkılar mutlaka artıyor, artacak. Ama yatarak, uyuyarak, günün en değerli vaktini uykuda geçirerek, insanlığa bir katkıda bulunmak söz konusu bile olamaz. Ama yine de uyku tatlı geliyor galiba.

Haberin Devamı

 

Almanya sabahın köründe ayakta dostlar. Sadece Almanya değil, bütün Avrupa, Amerika, Japonya... Gelişmiş ülkelerin en belirgin özellikleri. Erken kalkmak...

 

Gelişmiş ülkeler safındaki yerimizi almak istiyorsak, sabahın kuş cıvıltıları ile süslenen o değerli vaktini ömrümüze kazandırmak zorundayız. Çevrenizdeki başarılı insanlarla konuşun dostlarım. İşe nasıl vaktinde gittiklerini, sabah nasıl vaktinde kalktıklarını öğrenin. Zira medeniyet treni her sabah güneş doğmadan perondan ayrılmış oluyor. Sonrasında bize de kan revan içinde yola koyulmak, yorulmak ve yorgun argın bir yaşam sürmek kalıyor. Sabah trenini kaçırmayın olmaz mı?

 

Almanya’nın diğer başarı sırlarını da aşağıdaki gibi sırlamıştım. Yeniden bir hatırlatmak istedim. Onları da başka bir yazımızda toparlarız kısmetse.

Haberin Devamı

 

- Profesyonel olmak.

- Kurallara uymak.

- Vergileri tam ve zamanında ödemek.

- İşini sevmek ya da sevdiği bir iş bulmak.

- İş çıkışı mutlaka işin stresini eve gelmeden atmak. (İş çıkışı Pub’lar o kadar doluyor ki, iğne atsanız yere düşmüyor gerçekten)

- Her akşam yeteri kadar eğlenmek. (Gece klüpleri, bar, pavyon ve diskolar kast ediliyor)

- Her gün en az bir kez ama çoğu zaman iki kez yıkanmak.!!!

- İşine konsantre olmak.

- İşi mutlaka ehline yaptırmak. (Onlar “en profesyoneline” diyor da ben böyle tercüme ettim)

- Kendini ilgilendirmeyen bir işe asla ve asla burnunu sokmamak.

- Sadece yapabileceği şeye konsantre olmak.

- 1 hafta içinde en az 7 arkadaşla bir araya gelmek. (Cinsel amaçlı birliktelik değil, sohbet, yeme, içme ve eğlence kast ediliyor)

- Mutlaka bir şey yapmak, bir şey başarmak, bir katkı sağlamak. (Konuşmalarında boş boş durmak gibi bir deyip kullanmıyorlar. Çünkü yok. Ve Almanlar boş durmayı gerçekten bilmiyorlar) Bizde ağaca çıkıp beklemek gibi bir deyim nasıl yoksa, onlarda da boş durmak gibi bir kavram yok.

 ...

 

Şimdi size 1 ay süre.

Bu maddelerden yapabileceğiniz kadarını yaşamınıza alın dostlar. Bir aylığına, en azından almaya çalışın. Tama bir ayda profesyonel olunmaz ama en azından verginizi tam ve zamanında ödeyebilirsiniz. Alışveriş fişini mutlaka alabilirsiniz. İş çıkışı işin stresini eve gelmeden atabilirsiniz. Her akşam yeteri kadar eğlenebilirsiniz. Her gün en azından bir kez yıkanabilirsiniz. İşinize konsantre olabilir ve sizi ilgilendirmeyen işlere burnunuzu sokmayabilirsiniz. Evet bütün bunları yapabilirsiniz. Ve 1 ayın sonundaki düşüncelerinizi bana munir@munirarikan.com adresime yollayabilirsiniz.

 

Ama unutmayın. Bütün bunları yapabilmek için erken kalkmak şart.

 

Üff ya, yine mi... Tam da kendimizi değiştirmenin bin bir yolunu bulmuşken... Ah bir de şu birinci madde olmasaydı... Değil mi?

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!