Güncelleme Tarihi:
Erkan Bey siz “Zenne” filminde Ahmet Yıldız’ı canlandırdınız. Gerçekten yaşamış birini oynamak, nasıl bir his?
Erkan Avcı: Bir oyuncu için yaşamış birini canlandırmak muhteşem bir his, çok kışkırtıcı. Hayal edeceğiniz kişi karşınızda ve size sadece ona gitmek kalıyor.
Ne kadar süre çalıştınız bu film için?
Erkan Avcı: 1,5 yıl çalıştık. Ahmet karakteri için Caner (Alper) ve Mehmet’le (Binay) birlikte elimizden gelen her şeyi yaptık. Çünkü Ahmet, çok önemli bir karakter. Hem sosyal imaj hem de içinde bulunduğu durum bakımından. Bu, insanın üstüne inanılmaz bir sorumluluk getiriyor. Neyse ki hem görsel hem de yazınsal bilgilerle donatıldığım için bu konuda hiçbir sıkıntı yaşamadım.
Kerem Can: Ben zennelik yapan Can’ı canlanırdım. Yedi ay boyunca Almanya’da modern dans topluluğu Pina Bausch koreograflarından Daphnis Kokkinos, Türkiye’de ise Beril Şenöz ve Burçin Orhon’la filmin dans sahneleri üzerinde çalıştık. Her sabah akşama kadar dans çalışıyor, eve döndüğümde de çalışmaya devam ediyordum. Çünkü benim de Can kadar dansı sevmem gerekiyordu.
Yani Can karakteri için de uzun ve özenli bir çalışma söz konusu...
Kerem Can: Evet... Ben Ahmet’in hikâyesini Almanya’da okumuştum. Caner ve Mehmet bana misyonlarını anlattıklarında ya otosansüre düşer oynamaktan korkarım ya da bu işi yaparım dedim.
Erkan Avcı: Oyuncunun korktuğu ilk şey, “Ya ben bu işi yapamazsam, hakkını veremezsem” oluyor. Diğer korkular toplumun yapay hassasiyetinden.
ZENNE BİZİM UMUDUMUZ
Filmi ilk kez Altın Portakal Film Festivali’nde seyirciyle birlikte izlediniz. Seyirci sizi dakikalarca ayakta alkışladı. Neler hissettiniz o an?
Kerem Can: Çok samimi bir hava vardı orada. Bazıları ters bir tepki bekliyordu ama tam aksine herkes filmin konusunu ve mesajını çok sevdi.
Filmin adı “Zenne” olduğundan önce zenne Can’ın hikâyesini izleyeceğiz sandık ama perdede Ahmet’in öyküsünü izledik. Ve anladık ki ‘zenne’ kelimesi bir metafor...
Erkan Avcı: Zenne burada bizim umudumuz. Can’ın kendisi, bizim için umudu temsil ediyor. Ahmet hayatına devam etmiyor olabilir ama Can’ın hayatı devam ediyor, dolayısıyla hayat devam ediyor ve gülümsüyoruz. Giovanni’nin oyna dığı Daniel, Kerem’in oynadığı Can ve Ahmet’in hikâyelerinden üç ayrı fim çıkar aslında, çünkü hepsinin hikâyesinin bir başı, gelişmesi ve sonucu var.
BELGESEL OLSAYDI DAHA SERT OLURDU
Filmi izlerken homoseksüellik konusu ya da Can’ın küfürlü konuşmaları rahatsız etmiyor. Ama eşcinsellerin askerlik öncesi muayene olduklarında maruz kaldıkları durum insanın içini acıtıyor...
Kerem Can: Caner ile Mehmet buna çok dikkat etti. Bugüne kadar Türkiye’de işlenmemiş bir konu olduğundan, tüm kareleri herkesin izleyebileceği bir konuma getirdiler. Seyirciyi kışkırtmaktan ziyade, filmi ailelere de ulaştırmak istediler. “Zenne” bir belgesel olsaydı, daha sert konuları daha sert bir biçimde anlatırlardı.
Erkan Avcı: Küfürler, gerçekliği yaratmak adına kullanıldı. Askeri muayeneye gelince, o durum tamamen gerçek...
Kerem Can: “Zenne”, gay’lerin farklı durumlarını da gözler önüne seriyor. Filmde üç ayrı sınıf gay var; erkekleri seven ama sekste farklı bir yerde duran Can, aşkını gizli yaşayan Ahmet ve tamamen başka bir sınıfı temsil eden ve dürüstlükten yana olan Daniel. Can askere gitmek istemiyor ama gay olduğuna kanıt olarak gösterebileceği fotoğrafı da çektirmek istemiyor...
Erkan Bey, filmde başrollerden birini canlandırmanıza rağmen Altın Portakal’da “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödülünü aldınız. Ne diyorsunuz bu duruma?
Erkan Avcı: Hiçbir sanatçı ödül için üretmez. Ne mutlu ki “Zenne” ile festivaldeydim. Bu filmdeki tek yıldız Ahmet. Biz onun için buradayız. Ödülü havaya kaldırmamızın tek nedeni de Ahmet’e biraz daha yakın olması içindi...
Kerem Can: Biz zaten bu projeyi yaparak kendimizi ödüllendirdik. Bu ortamda olmak, bu hikâyenin bir parçası olmak en büyük ödülümüz.
Giovanni Arvaneh / Daniel: Sesi biraz açtık
* Ben, filmde birlikte oynadığımız Yvonne (Rosenbaum) sayesinde ekibe katıldım. Senaryoyu okurken çok ağlamıştım. Ekiple üç gün oturup konuştuk, tam beni istemediklerini düşünürken role seçildiğimi söylediler.
* Gözlerim kahverengi ama soğuk görüneyim diye yeşil lens taktım, sakal bıraktım. Duygusal bir adam olmama rağmen soğuk, mesafeli bir adamı oynadım.
* Anneme çekim için Afganistan’a gideceğimizi söylediğimde çıldırdı! Kabil’deki çekimlerde çok heyecanlandık. Biz kamerayla gezerken kötü kötü bakıyorlardı, korkmadık ama kolay da olmadı. Çekimleri gizli gizli yaptık.
* Filmin iyi olmasını bekliyordum ama bu kadar iyi olacağını beklemiyordum.
* Türk kültürünü bilmiyorum ama rolümde ya da filmde herhangi bir risk görmüyorum. Bizim için önemli olan insanların daha iyi bir yaşam sürmesi için sesi biraz açmak.
* Sette Şahika ve Meltem vardı, o kadar çok konuşuyorlardı ki onlar sayesinde Türkçe öğrendim!
Tolga Tekin (Cihan): Ben de izlerken ağladım
* Cihan’ın babası Mardin’de şehit düşmüş, o ailede asker disipliniyle yetişmiş. Cihan askerliğini yapmış, babası yapmış, peki kardeşi Can neden yapmıyor? Can dışarıda zennelik yapıyor. Bu, Cihan için kabul edilebilir bir durum değil.
* Caner ve Mehmet ile ‘Cihan’ karakterine çalışırken çok hassas davrandık. Çok sert ele almıştım karakteri ben, biraz yumuşattık.
* Biz bir risk aldık ama bu riski almaktan mutluyuz. Çünkü bunlar yalan değil, gerçek.
* Senaryo ve sanat yönetmenliği göz önüne alındığında, galadaki seyircinin coşkusunu anlamak mümkün. Oyunculuklar da güzeldi ve alkışları hak etti bu film. Ben de ağladım, balkon sahnesinde Cihan’ın tiradında çok duygulandım.