Alışkanlık yaratırsanız başarılı olursunuz

Güncelleme Tarihi:

Alışkanlık yaratırsanız başarılı olursunuz
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 02, 2006 00:00

Beş ay önce göreve gelen Kanal D'nin Genel Yayın Yönetmeni İrfan Şahin, televizyonda sihirli kelimenin alışkanlık olduğunu söylüyor. Şahin, yazla ilgili projelerini Kelebek'e anlattı: "Televizyon bir alışkanlıktır. Bu alışkanlıkları insanlara vermeniz lazım. Yani benim görevim, Türk izleyicisine Kanal D ile ilgili alışkanlıklar yaratmaktır. Alışkanlık yaratırsanız, başarılı olursunuz".

Haberin Devamı

Beş ay önce göreve gelen Kanal D’nin yeni Genel Yayın Yönetmeni İrfan Şahin, yeni projelerini, sürprizlerini Kelebek’e anlattı. Televizyonda sihirli kelimenin alışkanlık olduğunu söyleyen Şahin, "Bir aile düşünün; baba var, anne var, bir tane çocuk var. Televizyon da o evde ailenin bir ferdi" diyor.

En iyi genel yayın yönetmeni kanala reyting aldıran yönetmen midir?

Bir genel yayın yönetmeninin başarı ve başarısızlıkları, birkaç tane kıstasa bağlıdır. Bir tanesi reyting. Yani birinci ligteki dört kanal içerisinde birinci olmak. İkincisi, bu reytingi hangi bütçe ile yaptığınız, üçüncüsü reklam bütçenizin ne olduğu ve dördüncü önemli kavram ise kurumsal etikleriniz. Sadece düşük maliyetli, maksimum reklam geliri olan, yüksek reyting alan program yapmak değil, etik değerlere verdiğiniz önem de çok önemlidir. Bana göre başarılı genel yayın yönetmenliğinin temelinde bu dört kavram vardır. Zaten genel yayın yönetmenliği dediğiniz kavram, tamamen yönetme sanatıdır. Yani bütçe, hedeflere ulaşabilme, ekibinizi hedefe motive edebilme ve her gün ders alabilme, paylaşma sanatıdır.

- Siz televizyonu nasıl değerlendiriyorsunuz, nasıl görüyorsunuz?

Televizyon, yaşayan bir varlıktır. Televizyon nasıl bir şeydir biliyor musunuz; bir aile düşünün, baba var, anne var, bir tane çocuk var. Televizyon da o evde ailenin bir ferdi. Bazen anne, bazen baba, bazen büyükanne, bazen de bir çocuk... Yani televizyon, o evin bir parçası olmalıdır. Dolayısıyla bir ailenin değişken bir üyesi olabilmek için, bütün ailenin bireylerine hitap edebilmek gerekir. Tabii onu yönetenlerin de bilgi birikimleri, hayat anlayışları, yaşam zenginliklerinin çok fazla olması gerekir. Bütün bu özellikler sadece genel yayın yönetmeninde değil, ekibinde de olmalıdır. Her şeyi genel yayın yönetmeninin görmesi mümkün değildir.

YABANCI FİLMLERDE ATILIM YAPTIK

- Yönetiminizdeki Kanal D’de bir önceki döneme göre neler değişti?

Aralık ayının başında geldiğim için yeni bir prototip yapmak, prototipi tamamen değiştirmek mümkün değil. Var olanlarla devam edip, ilaveler yapmak gerek. Biz yabancı filmlerde atılım yaptık. Bu filmler ile Kanal D’nin son beş ayda çok yol kat ettiğini ve izlenme oranlarına önemli bir katkısı olduğunu görüyorum. Geçmişe baktığınız zaman Kanal D’de yine filmler vardı, ama bizim filmlerdeki anlayışımız biraz farklı diye düşünüyorum. Yani pek çok televizyoncunun, "Bunlar yayınlanırsa reyting alamayız" dediği filmleri, ben yayınlıyorum ve reyting alıyorum. Film kalitesinden bahsediyorum. Ben diyorum ki, "Pazar günleri Kanal D’de ilk kez gösterilen filmler yayınlanır." Bir alışkanlık yaratıyoruz. Önemli olan da budur.

- Yani televizyonculukta sihirli kelime ’alışkanlık yaratmak’ mıdır?

Tabii ki. Bu alışkanlıkları insanlara vermeniz lazım. Yani benim görevim, Türk izleyicisine Kanal D ile ilgili alışkanlıklar yaratmaktır. "Beyaz Şov" yıllardır Kanal D’de cuma akşamları yayınlanıyor. Artık televizyon izleyicisi cuma akşamı Kanal D’de ne var diye düşünmüyor. Biliyor ki o saatte Beyaz’ın programı var. Benim başarmak istediğim işte bu. Alışkanlık yaratırsanız, başarılı olursunuz. Bütün prototipimi yaparken bunu düşünerek yapıyorum. Tabii bunu oturtmak da zamana bağlı bir şey.

- Peki bu anlamda, yani alışkanlık yaratmak açısından sizin en önemli projeniz ne oldu?

Cumartesi akşamları yayınlanan "Benimle Dans Eder misin?" ve pazar günleri yayınlanan filmlerimiz... Bu ikisinin insanların kafasına yerleştiğine inanıyorum.

İNANDIĞIM PROJEYİ KALDIRMAM

- Göreve geldiğiniz beş ay içerisindeki projelerinizden, umduğunuzu bulamadıklarınız da oldu. Mesela "Anadolu Kaplanı" dizisi gibi...

"Anadolu Kaplanı", inandığımız bir projeydi ama Türk halkı izlemedi, beğenmedi ve reytingi düşük çıktı. Burada bir tek hakem var, o da Türk halkı. O beğenmiyorsa söyleyecek bir şey yok. Emre Altuğ ile Özgü Namal’ın sunduğu yarışma programının ise ilk bölümü çekildi, kaset elime geldi, izledim ve 6 hafta yayınlamadım. Çünkü beğenmedim. Programı tekrar çekmelerini istedik. Prodüksiyonda problem vardı ama anlaşamadık. Kaldırmamın sebebi de budur.

- Dizi ya da herhangi bir programa bir şans daha verilmesi gerekmez mi? İlk bölümde reyting almadığı için onu yayından kaldırmak ne kadar doğru?

Ben inandığım bir iş olursa arkasında dururum. Ve inandığım şeyleri de asla kolay kolay kaldırmam. Mesela başından beri reytingleri çok yüksek olmamasına rağmen, "Anadolu Kaplanı"nın sekiz bölüm arkasında durdum. Benim böyle prensibim var. Benim için hiçbir şey dört bölümden önce kalkmaz. Çünkü bir diziyi yayına sokmak kadar kaldırmak da çok büyük bir maliyettir. Kanal için de o kadar kötü bir şeydir. Siz kötü reyting alıyorsanız, birisi iyi reyting alıyor ve güçleniyor demektir. Sonra bir daha oraya yeni bir dizi oturtamıyorsunuz. Oturtmak için üç dizi daha batırıyorsunuz. Dolayısıyla en iyi dizi, elinizdeki dizidir. Ona sahip çıkmanız gerekiyor.

YAPRAK DÖKÜMÜ’NÜ ÇEKECEĞİZ

- Yazın Kanal D’de neler izleyeceğiz, birtakım yenilikler olacak mı?

Birkaç tane dizi projemiz olacak. Ve hepsini de eylül ayında devam edecekmiş gibi planlıyoruz. Kıştan bir ya da iki proje de yazın devam edebilir. Ama onlar daha mayıs sonunda belli olacak. Ağustos ayında F1’miz ve futbolumuz da olacak. Bir de çok güzel yabancı dizilerimiz olacak.

- Peki yeni yayın dönemi için sürprizleriniz var mı?

Biraz daha gençlik dizilerine, gençlik konularına yoğunlaşmamız gerektiğine inanan birisiyim. Sonra, Türkiye’de yıllardır polisiye dizi yapılmıyor. Zor bir iş çünkü. Kesin olmamakla beraber dönem hikayeleri yapacağız. Yani Cumhuriyet’in kuruluşu, Birinci Dünya Savaşı gibi... Bunlar çok büyük prodüksiyonlar, çok büyük bütçeler ama böyle bir niyetimiz var.

- Anlaşmasını yaptığınız projeler var mı?

Mesela eylülde "Yaprak Dökümü"nü yapacağız. Onun çalışmalarına başladık. İki tane polisiye diyebileceğimiz dizimiz de var. Bir tanesi Susurluk olayı ve çevresindekileri anlatan bir hikaye. Yine buna benzer, Türkiye’nin gündeminde olan, yaşanmış ve gerçek kişilere dayanan başka bir projemiz daha var. Romantik komedi, komedi ve gençlere yönelik projelerimiz de olacak.

KURTLAR VADİSİ OLABİLİR

- "Kurtlar Vadisi"nin dizi olarak yeniden çekileceği konuşuluyor. Kanal D’de mi yayınlanacak?

"Kurtlar Vadisi" ekibi, çok başarılı bir ekip. İşlerine çok sahip çıkan, ileriyi iyi gören, iyi yöneten bir senarist ve yapımcı grubu var. Öncelikle bu ekibin "Kurtlar Vadisi"yle ilgili kafasında çeşitli fikirleri var. Yani bunu dizi olarak devam ettirmek, film olarak serüven yapmak gibi birkaç tane fikirleri var. Dolayısıyla yapımcı ekibin bu diziyi yapıp yapmama konusunda karar vermesi gerekiyor. Eğer dizi yapmaya karar verirlerse, Kanal D ekranlarında göreceğiz diye düşünüyorum.

Kişiye özel televizyonculuk gelişecek

Bundan sonra ne olacak biliyor musunuz, kişiye özel televizyonculuk gelişecek. Yani insanlar o gece ne seyretmek istiyorlarsa onu seyredecekler. Çok yakın bir gelecekte, telefonunuzdan, bilgisayarınızdan istediğiniz programı seyretme imkanınız olacak. Dolayısıyla içerik önemli hale gelecek. Ve markalar iyi program üretenlerin etrafında toplanmaya başlayacak. O yüzden birinci kavram bizim ne program ürettiğimizdir. Toplam izlenme payının artırılması da çok önemli. Bu da yine içerikle olacak bir şeydir. Doğan Grubu olarak birtakım etik değerlerimiz, kavramlarımız var. Sosyal sorumluluk bilincindeyiz. Bütün yaptığımız araştırmalarda Kanal D’nin marka değeri çok yüksek. Kanal D’yi güven duygusunu en fazla ön plana çıkaran, hissettiren kanal olarak görüyorum. Sektör içinde bütün bu değerlerin olması gerekiyor.

İyiyi ve kötüyü yayınlamak zorundayız

Ben Kanal D ekranında sıcak olmayan bir şeyin olmasını istemiyorum. Seyirciyle empati kurabilmek çok önemli. Benim için Kanal D, normal standart bir Türk ailesinin ferdi olmalıdır. Bunun olabilmesi için Kanal D’nin Türk olması gerek. Onun gibi yaşayan, düşünen olmalı. Eğer bunu başarırsanız Kanal D insanlara sıcak gelir, dost gelir, sevecen gelir, güvenilir. Televizyon, günlük yaşamımızdan farklı bir şey değil ki. Bizim görevlerimizden bir tanesi hayatın içinde olan her şeyi ekrana taşıyabilmektir. Taşımamız da gerek. Hayatın içindeki her şeyi, iyiyi ve kötüyü yayınlamak zorundayız. İyiliği anlayabilmek için kötülüğü bilmek gerekir. Dolayısıyla biz seyircilerimize hayatın içindeki gerçekleri göstermeliyiz. İçindeki şeyleri anlatabilmeliyiz ama sıcaklığımızı kaybetmeden, etik değerlerimizi yitirmeden.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!