Güncelleme Tarihi:
Ünlü bir Alman politikacı: “Siyaset ve sosis tartışmaları halkın önünde yapılmaz!” demiş. Bence sağlıkla ilgili tartışmaları da sadece bilimsel platformlarda yapmak şart. Yoksa gripten değil, kirli bilgiden, yanlış bilgilenmekten ya da korkudan hasta olacağız.
Grip aşısı konusunda en doğru yaklaşımlardan birini Milliyet’ten Mehmet Tezkan yaptı: “Doktor değilim. Doktor olsam bile bu aşının uzmanı değilim. Konuşamam!” Okuyunca “İşte budur!” dedim.
Çünkü “Aşı olalım mı, olmayalım mı?” tartışması tam da bu noktada başlıyor. Her konuda olduğu gibi aşı konusunda da ağzı olan konuşuyor. Ama konuşan kim, neden konuşuyor, ne diyor, konuşmaya hakkı var mı, yok mu? Bir şeyler bildiği için mi konuşuyor, yoksa laf olsun torba dolsun diye bir şeyler mi söylüyor belli değil. Durum böyle olunca da doğru yanlışla, bilgi dedikoduyla, bilim üfürükçülükle karıştırılıyor.
BAŞBAKAN HAKLI MI HAKSIZ MI?
Kısacası domuz gribi aşısında yaşadığınız karmaşanın arkasında da konu sağlık olunca aklına esen herkesin konuşması, mutlaka bir fikir ileri sürmesi, ille de ahkâm kesmesi yanlışı var. Enfeksiyon hastalıkları uzmanlık dernekleri, mikrobiyoloji uzmanlık dernekleri, iç hastalıkları uzmanlık dernekleri, Türk Tabipler Birliği gibi konunun asıl sahipleri susuyor, kendini bitkilere adamış (!) kimya profesörleri, lavmanla detoks yapmayı öneren uzay araştırmacıları, kısacası önüne gelen herkes konuşuyor. Halkımız da “Bu işin uzmanları ne diyecek, ne zaman konuşacak, ne zaman açıklama yapacaklar” diye kuzu kuzu bekliyor. Otoriteler susunca meydan “hayatını ottan çöpten kazanan çakma sağlık uzmanlarına” ve bu arada “bugün ne diyeyim, ne yazayım, ne çizeyim” diye kıvrananlara ve “piyasada görünmek isteyen” siyaset bezirgânlarına kalıyor. Durum bundan ibaret!
Kimse kızmasın, beni “Başbakan’a yağ çekmekle” suçlamaya filan kalkmasın, Sayın başbakan kesinlikle haklı. İşte nedeni:
Başbakanımız diyor ki: “Otoriteler bile bu konuda tam ortadan ikiye bölünmüş durumda. Bir kere onlar kendi aralarında anlaşsın, karar versin, biz o kararlara uyalım. Ayrıca benim ne sağlık durumum, ne de yaşım nedeniyle risk grubunda olmadığım düşüncesindeyim. Bu nedenle de aşılanmam gerektiği kanaatinde değilim. En azından risk grubunda bunca vatandaş varken, çocuklar, hastalar, genel durumu bozuk yaşlılar sırada beklerken ben niye ilk aşıyı yaptıranlardan biri olayım? Bundan önce de hepatit veya benzeri konularda aşı kampanyaları yaptınız. Bu kampanyalarda beni örnek göstermeye hiç ihtiyaç duymadınız. Şimdi niye duyuyorsunuz? Bu telaş niye?”
Başbakan’ın altını çizdiği önemli bir nokta daha var. “Domuz gribi aşısını yapılması zorunlu aşılardan biri haline getirmek yanlış ve haksız bir tutumdur. Kimseyi korkutmayın. Sıtma ile korkutup da ölüme razı hale getirmeyin.”
Ne yapmalı?
Tartışmalardan kafası karışan kızım Merve dün yeniden aradı: “Baba kararın hâlâ aynı mı? Aleyna aşı olacak mı?” Cevabım değişmedi: Evet! Aleyna bebek de aşı olacak! Ve inşallah hiçbir sorun da olmayacak... Dünya Sağlık Örgütü’nün influenza (grip) programı koordinatörü Prof. Dr. Hamdi Harmancı “İnsanların Sağlık Bakanlığı’na inanmalarını ve risk grubunda olanların aşılanmalarını öneriyorum” diyor. Enfeksiyon hastalıkları uzmanlarıyla mikrobiyoloji uzmanları da aynı görüşte. Ben “onlar ne diyor” ona bakarım. Siz de öyle yapın. Özetle bazı yan etkileri olsa bile (yan etkisi olmayan aşı yoktur) risk grubunda olanların bu aşıyı yaptırması gerek.
Bakanlık nerede yanlış yaptı?
Bence bundan sonra aşı kampanyası çok daha zor geçecek. Tıkır tıkır yürümesi gereken bir süreç (aşılanma), iyi niyetli olduğundan kuşku duymadığım ama bu arada icraatlarının tamamını da doğru bulmadığım Sağlık Bakanımızın anlaşılmaz telaşı nedeniyle zor bir dönemece girdi. Sayın bakanın ne kendini, ne toplumu telaşa sokmasına gerek yoktu. Daha ilk gün bir yanına Ulusal Pandemi İzleme Komitesi başkanını, öbür yanına Enfeksiyon ve Mikrobiyoloji Dernekleri temsilcilerini ve Türk Tabipler Birliği yöneticilerini oturtup, “Ey halkım! Sorun önemli, tehlike ciddi, halkımızdan bize yardımcı olmalarını istiyoruz, alınacak önlemler şunlardır ama bunların etkilisi de aşılanmaktır” deyip aşı kampanyasının düğmesine bassaydı iş bu noktalara gelmezdi. Eğer aşıya itirazı olanlar varsa onları mahkemelerde süründürmekle tehdit etmek yerine, verilecek bilimsel yanıtları da toplantıda yanına aldığı otoritelere bırakmalıydı. Gerisi lafı güzaf...
Neyse... Olan oldu. Ortalık 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in deyimiyle “Dinar Bandosu”na döndü.
Siyasetçiler görüş bildirmemeli
Türkiye’yi ziyaret eden İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband bir soruya verdiği cevapta “İngiltere’de de bu konuda fikir ayrılıkları olduğunu” belirtmiş ve konunun tamamen işin uzmanları tarafından planlandığını ve grip aşısı konusunda görüş bildirmesinin doğru olmayacağını söylemiş. İşin doğrusu da bu. Politikacıların her topa girmemeleri lazım. Çünkü ortaya yalnızca bilim adamları ve doktorların yönetebileceği ciddi bir kriz var.
Tereddüt nereden kaynaklanıyor?
Domuz gribi aşısıyla ilgili kuşkular aşının yeteri kadar incelenip incelenmediği, yapılması gereken ön çalışmaların dikkatle yapılıp yapılamadığı noktasından kaynaklanıyor. Yani çoğunluk bu aşıların denenmeden, sınanmadan, etkinliği ya da oluşturabileceği zararlar, yeteri kadar araştırılmadan uygulamaya sokulduğunu düşünüyor. Aşı üreticileri de aşıyı öneren uzmanlar da bu tereddütlere katılmıyor. Bir başka tereddüt noktası da aşıda cıva bulunması, yani üretiminde cıvanın da kullanılması. Domuz gribi aşısında cıva içeren bir maddenin kullanıldığı doğru. Ancak aynı madde daha birçok aşıda yıllardır kullanılıyor. Her yıl hem de cebinizden para ödeyerek (çoğu zaman gereksiz yere yaptırdığınız) mevsimsel grip aşısında da bu madde var. Uzmanlar aşının içerdiği dozda cıvanın sağlık açısından herhangi bir sorun yaratmayacağını söylüyor. Aşıya adjuvan olarak eklenen (yani aşının etkinliğini arttıran) alüminyum konusunda da bazı tereddütler söz konusu. Uzmanlar bu tereddüdün de yersiz olduğunu, sağlığa herhangi bir zarar vermeyeceğini belirtiyorlar.