Oluşturulma Tarihi: Ekim 30, 2004 00:00
Geçtiğimiz hafta içi yayınlanan ‘Aldatılmış ve kariyer sahibi bir kadınım’ başlıklı yazıya aralarında bir psikolog ve bir profesör de bulunan meslek sahibi kadınlardan birçok cevap geldi.Bugün bunların birkaçını sizle paylaşıyorum. Kısaca yazıyı hatırlatayım: Üniversite mezunu, kariyer sahibi bir kadın, kendisi gibi eşi de üniversite mezunu, mevki sahibi bir erkek. Kadın hem çalışıyor hem de evine ve çocuğuna adıyor kendini. Eşine destek olmak için var gücüyle çaba gösteriyor. Bu koşuşturmada o da eşine yeteri kadar sevgi gösteremediğini kabul ediyor ve olan oluyor. Adam bir başka kadınla ilişkiye giriyor. İhanet ortaya çıkınca, bittiğini söylüyor. Kadın ona bir şans daha veriyor, her şeye rağmen eşini sevdiğini söylüyor. Ama bunalımda, ilaçlarla ayakta durabiliyor. Ve sonuç: Beyler ayağınızı denk alın. Artık kadınlar aldatan erkeğe katlanmamak gerektiği konusunda kesin kararlılar.Bu sevgi değil, alışkanlıkMaalesef kadınlarımız, eğitimli dahi olsalar belli kalıplar ve şartlanmışlıklarla yetiştirildikleri için pek çok haksızlığa ve kötü muameleye tepkisiz kalıyorlar. Hem ilgisiz, hem de ihanet eden bir erkeği nasıl olur da, halen sevdiğini söyleyebilir. Bence bu imkansız, belki alışkanlık olabilir bu duygunun adı, belki saplantı ama asla sevgi olamaz. Çok iyi düşünmesi lazım. O zaman anlayacaktır içinde ‘sevgi’ adına pek de bir şey kalmadığını.Yeni bir hayata başlamak elbette hiç kolay değil, hele bir de çocuk varsa. Ama bana sorarsanız bir çocuğun psikolojisi anne-babanın huzursuzluk yarattığı bir yuvada çok büyük darbeler alabilir. Çocuklar aile içindeki güvensizliği ve sevgisizliği o kadar iyi hissedebilirler ki. Sonra da ruhu zedelenmiş bireyler olarak girerler topluma. Bence çocuklarımıza yapacağımız asıl büyük haksızlık onları zoraki ve sevgisiz bir aile ortamında yetiştirmektir. Hatanın neresinden dönülse kardır diye düşünüyorum. Bütün kadınlara sesleniyorum: Kendinize güvenin, cesur olun, sizi mutsuz eden şeyleri düzeltemiyorsanız hayatınızdan çıkarın. Mutluluk hepimizin hakkı ve asla geç değil. Aldatılan olmaktansa yalnız olmayı seçerim34 yaşında, üniversite mezunu, iyi bir işi ve mevkii olan bir kadınım. 9 yaşında bir kızım var. Benim de eşim işten hep geç gelirdi. İş çıkışı arkadaşlarıyla yemeğe veya bir şeyler içmeye gider, ya da ofisinde oturur bilgisayarda oynar ama hep geç gelirdi ve benimle ilgilenmezdi. Dolayısıyla kızımızın dersleri ve diğer tüm işlerle ben ilgilenmek zorunda kalırdım. Mutlu değildim. Eşimin birkaç yıl önce benim de iyi tanıdığım ve görüştüğümüz bir aile dostumuzla beni aldattığını bir rastlantı sonunda öğrendim. Ve öğrenir öğrenmez boşanma kararı aldım. Bu evlilik için özveride bulunurken onu da ihmal etmiyor, evde olduğu zamanlarda onunla birkaç kadeh bir şeyler içip, ona eşlik etmeye çalışıyor; her şekilde yakınlık gösteriyordum. Anladım ki bu bir karakter meselesi. Eve sabaha karşı geldiği onca yıl, kim bilir beni tanımadığım daha kaç kişiyle aldattı. Ben bu kadar çaba gösterirken bu ihaneti asla kabul etmiyorum ve affetmiyorum. Çünkü biliyorum ki bunu bir kez yapan yine tekrarlar. Artık gece yatağa yattığımda nerdedir, kiminledir, ne yapıyordur diye düşünmekten yoruldum. Bence kadınlar aldatan eşlerini affetmeye devam ettikçe, bunun sonu asla gelmeyecektir. Artık erkekler ihanet sonucunda ailelerini ve çocuklarını kaybedeceklerini bilmeli, ona göre hareket etmeliler. Bu hanıma soruyorum, eşini affetse de unutabilecek mi? Eşine tekrar güvenip hiçbir şey olmamışçasına ona sarılabilecek mi? Kadın affetse de asla unutamaz. Ben sürekli aldatılan bir kadın olmaktansa onurlu, gururlu ama yalnız bir kadın olmayı seçerdim. Serap A. Kariyer sahibi kadının ayakları üzerinde duracak gücü olmalıKariyer sahibi, eğitimli ve anne. Bu üç olgu, bir kadının ayakları üzerinde dimdik durmasına yetecek gücü sağlamalıydı. Kimseyi yargılamamak lazım, kocası belki sevdi, belki aradıklarını başka bir kadında buldu, belki mutlu oldu; ne fark eder ki... Ben olsam, kendime bir an önce yeni bir yaşam kurar, evladımla birlikte yeni bir ufka doğru yol alırdım. Bence bu evlilik çoktan bitmiş, resmi anlamda bitmese ne olur? Aldatan kocanın ders almasından daha önemlisi insanın kendine ve çocuğuna, hayata karşı saygısıdır. Huzurlu bir yaşam herkesin hakkı. Eminim bu mağrur hanımın önüne farklı seçenekler çıkacaktır. Tekrar bir başkasıyla beraber olabilir, tekrar sevebilir. Ayrılmazsa bunu yaşamak için şansını kaybeder, ömür boyu kendi kendini yiyip bitirerek, aslında olmayan sevgiyi aynı adamda zorla aramayı sürdürür. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan, kariyer sahibi, binlerce boşanmış anne var. Eğer boşanmayacaksa, bu adamı bu şekilde kabullenmeli, çünkü değişmez, değişmeyecek. Kendine acımayı bıraksın. Daha sık kuaföre gidip, kız arkadaşlarıyla daha sık buluşsun, kendine zaman ayırsın. İnat ve öfkenin değil, sağduyu ve saygının, aklın ve zekanın kazanmasına olanak vermeli. Rumuz: Bir başka eğitimli kadınEvliliğin merkezi aşktan önce saygıdırBelki yazacaklarım biraz sert ama böyle kadınların sevgi adı altında bunlara katlanmalarına, bu şekilde kendilerini çaresiz hissetmelerine dayanamıyorum. Nedir bunları tek bir erkeğe bu kadar bağımlı kılan, nedendir bu kadar korkakça yaklaşımlar? Erkeksiz yaşam hayatın sonu mu? Çok sevdiğim bir eşim ve iki oğlum var; seviliyorum da. Ancak ilkelerimden ne evlenmeden önce ne sonra vazgeçtim, kaybetmemek adına hiç farklı olmadım. Olmazı olur yapmaya hiç çalışmadım. Evliliğin merkezi aşktan önce saygıya, sonra sevgiye dayalı olmalı. Kendime olan güvenimi eşim her zaman hissetti, o da güçlüdür, dolayısı ile benim gibi bir kadını taşıyabildi.
Seçimler baştan hatalı. Yeterince objektif olunursa, iş , aile, arkadaş çevresi tanınırsa, iyi gözlenirse, evlilikten önce de erkeğin yapısı ve kişiliği yeterince anlaşılamaz mı? Rumuz: Özlem Ona sizsizliği yaşatınO hanıma şunları söylemek isterim: Hayat zannettiğimizden çok kısa ve hiç bilemediğimiz kadar değerli. Ben hayatımın 17 yılını yas tutarak yaşadım. Sonra kızımın ve ailemin ısrarı ile ikinci evliliğimi yaptım. iyi de yapmışım. Ben de bir profesörüm ama meslek başka, evlilik başka, aşk başka... Erkekler dünyanın her yerinde aynı. Eğer sizi gerçekten seven bir erkeğe rastlarsanız sakın kaçırmayın çünkü bu insanın başına ancak bir kez gelebilir. Fedakarlık, hak edene yapılır. Bir düşünün, yuvamıza kimler göz dikip, yıkıyor? Yine bizim gibi kadınlar! Ne acı değil mi? Erkekler bizden daha kötü değiller aslında. Bazı kadınların tek uğraşı, başkasının erkeğini nasıl baştan çıkarırımdır. Bizim gibi mesleğini icra edip, nasıl yararlı olurum çabası yok onlarda. Hayattaki en önemli şansını, bir evlada ve sizin gibi bir kadına sahip olma şansını elde etmiş bu erkeğe neden bir şans daha vermeli? Size boşanın diyemem; bu sizin kararınız ama ona sizsiz bir hayatı yaşatmalısınız. Bir süre ayrı yaşama hakkınızı kullanın. Bakın o zaman o kadın onun sıkıntılarını çeker mi? Bizler aldığımız aile terbiyesinden dolayı, ailenin kutsallığına önem veririz ama erkek için de geçerli olmalı bu. Bırakın ilaç almayı; spor yapın, müzik ile uğraşın, resim yapın, mesleğiniz dışında bir uğraş edinin. Erkek arkadaşınız da olmalı. Erkek arkadaş mutlaka sevgili olmak zorunda değil ki... Eşiniz sizi çantada keklik gibi göremeyince nasıl da bocalayacak. Öğüt vermek çok kolay, uygulamak zordur ama asıl meziyet zoru başarabilmek değil midir? Prof. Celine C. / ParisHayat her şeye rağmen yaşanmaya değerBence hálá ‘Keşke bu adamla evlenmeseydim’ diyemiyorsa, bir şekilde olumlu bir çözüm yolu bulmak gerekir. Ki sanırım olumsuz düşünmüyor. Şu an hissettiği acıları zaman silecektir. Bir arkadaşım da aynı durumdaydı. Bir ağustos akşamı,
sinema çıkışı, birden bana dönmüş ve demişti ki: ‘Hayat her şeye rağmen yaşanmaya değer, bir gün bunu unutursam bana hatırlat olur mu.’ Onun da, çocuğu ve ailesi için hayat her şeye rağmen yaşanmaya değer olacak. En kısa sürede mutlu günlerine geri dönmesi dileğiyle. Rumuz: İsimsiz
button