Suat KAVUKLUOĞLU
Oluşturulma Tarihi: Şubat 26, 2005 00:40
Bu aralar Gani Müjde’nin yazdığı, Mehmet Ergen’in yönettiği Yıldızların Altında müzikalini izleyen herkes onu konuşuyor. Ragıp Savaş (38) canlandırdığı Kemancı Mecnun karakteriyle Beyazıt Öztürk, Candan Erçetin, Rasim Öztekin ve Nurhan Damcıoğlu gibi birbirinden önemli yıldızların arasından sıyrıldı.
Söylediği şarkılar çok alkış alıyor, dinleyicilerden birçok mesaj geliyor. Gösterilen ilgiye o da şaşırdı. Kocaeli Devlet Tiyatrosu’nun Genel Sanat Yönetmenliği’ni yürüten tiyatrocu bir albüm kaydetmeyi çok istiyor. ‘Ama şöhretini kullanıp hemen albüm çıkardı diye düşünürler, ben tüccar değil sanatçıyım’ diyor.
Nasıl oldu Kemancı Mecnun’un bu önlenemez yükselişi?
- 17 yıldır tiyatro yapıyorum, işim bu. Müzikalde bu rol önerilmese de Kemancı Mecnun’u oynamak isterdim. Çünkü teatral olarak en fazla yorum yapabileceğiniz zengin bir karakter. Metni okuduğumda bunu görmüştüm.
Bir nevi oyunun gizli hiti diyebilir miyiz?
- Açıkçası ben bile bu kadar ilgi çekmesini beklemiyordum. Beyaz ve Candan’ın en iyi zamanları ve bu kadar kuvvetli iki starın arasından Kemancı’nın sıyrılacağını ya da en az onlar kadar dikkat çekeceğini düşünmemiştim.
Kemancı Mecnun karakterini müzikali izlemeyenlere nasıl anlatırsınız?
-Hikaye çok renkli. Çantacıyken büyük star olan Feride (Candan Erçetin) var. Öte yanda zampara bir aktör Kayhan Kayar. Onların bu inişli çıkışlı, danslı tempolu hikayesinin yanında Mecnun çok mazlum. İçine kapalı, ezik bir adam. Sinirlendiğinde çok sinirleniyor, üzüldüğünde perişan oluyor. Bir de umutsuz bir aşkın pençesine düşmüş, ‘Feride, Feride’ diyor, başka bir şey demiyor. Dünya iyisi, saf bir adam. Karşılıksız iyilik yapanlardan.
İzleyicilerden çok mesaj aldığınızı duydum, Kemancı Mecnun neden bu kadar sevilmiş olabilir?
- Neredesin Firuze’de rol almış, şarkı söylemiş, beğenilmiş bir oyuncu Kemancı Mecnun’la ortaya çıkınca dikkat çekiyor. Başarıda çok severek oynamamın yanı sıra ekibin de önemli payı var. Aslında müzikalin tutmaması ihtimali beni endişelendiriyordu. 1998’de Atları da Vururlar müzikalini yapmıştık. Okan Bayülgen, Fikret Kuşkan, Pamela oynuyordu. Ortaklardan biriydim. Tutmadı ve battık. Yeniden müzikali sevdirmek zordu, Yıldızların Altında bunu başardı.
Geçmişte canlandırdığınız karakterler arasında nasıl bir yerde duruyor Kemancı?
- Her rol çok önemlidir. Şikayetçi olduğum hiçbir rol olmadı. Kemancı’dan çok daha zorlarını oynadım. Mesela, Nazım Hikmet’in Moskova’da yazdığı İvan İvanovich Var mıydı Yok muydu, hayatımın rollerinden biridir. 3 sene kapalı gişe oynadık. İvan’da bir oyunda bitersiniz. Dört gömlek, sekiz atlet değiştiriyordum. Kemancı ise akide şekeri gibi bir rol. Günde arka arkaya dört kere oynayabilirim.
Zor rollerden sonra akide şekeri gibi bir rolle dikkat çekmek canınızı sıkıyor mu?
- Böyle düşünmüyorum. Bu zamanla ilgili. Tabii ki
sinema ve müzikal tiyatroya göre daha popüler bir iş. Neredesin Firuze’de oynadığım karakter de akide şekeri gibiydi. Maalesef, bu iki kanalla insanlara çok daha hızlı ulaşıyorsunuz ve sizi bir yere getirtiyor, oturtuyor. Tiyatro çok fazla popüler bir dal değil, olmaması da lazım.
Yıldızların Altında’ya hazırlanmanız ne kadar sürdü?
- İki buçuk ay prova yapıldı. En önemlisi de ekibin tamamen komplekssiz ve açık fikirli insanlardan oluşmasıydı. Herkesin oyunun son halinde çok payı var. Birçok yanlıştan döndük, doğruyu bulduk. İzlediğiniz müzikalin belki 12. versiyonu. Gani Müjde gibi büyük bir adam, amatör yazar gibi eleştirileri dinledi, yeniden yazıp getirdi. Hazırlık döneminde çok eğlendik. Beyaz ve Candan’ı örnek vermek gerekirse, tiyatro yapmamış ve eğitimini almamış, başka disiplinlerden gelen iki insanın böyle bir şeyin altından kalkması ciddi bir başarı. En güzel tarafı ego savaşının olmaması.
GERİ PLANDA KALMAK TERCİHİM DEĞİL
Seyirci yorumlarında Mecnun karakterinin geri planda bırakılması eleştiriliyor, sizi müzikalle ilgili TV programlarında da görmedik. Geride kalmak kendi tercihiniz mi?
- Benim tercihim değil, nedenini bilmiyorum. Neden Gani’nin ya da Beyaz’ın programında yokum bilmiyorum. İlle de beni bir yere çağırmak zorunda değiller. Kasıtlı olduğunu sanmam. Netice de su akar, yolunu bulur.
Neredesin Firuze ve bu müzikalden sonra bir albüm projesi söz konusu olabilir mi?
- Seyirci olsam, bu rüzgardan yararlanıp hemen albüm çıkaran adama küfrederim. Acayip bir sesim yok. Yorumumu, ses rengimi seviyorlar, bu hemen albüm yapmamı gerektirmez. Ticaret yapmıyorum ki sanat yapıyorum. Mesela Oktay Kaynarca çok iyi bir sanatçıdır ama gidip de Kurtlar Vadisi’nde bu kadar sivrildikten sonra bir şiir albümü yapmasını yakıştıramadım.
Talepler ısrarcı olursa?
- Kaset yapmayacağım, demiyorum. Hatta çok istiyorum. Sadece işin ticari hale gelmesini istemiyorum. Bu dönem, tehlikeli. Çünkü bu insanın kendi seçtiği bir şey değil. Ben iki buçuk yaşında gidip darbukayı oyuncak bellemişim. O zamandan beri çalıyorum. 4.5 yaşından beri de piyanika çalıyorum. Şu anda klavye ve vurmalı sazlarla haşır neşirim. Müzik benim için en az tiyatro kadar önemli. Ama bunu kendi içimde yaşıyorum şimdilik.
Bir yandan Kocaeli Devlet Tiyatrosu’nun Genel Sanat Yönetmenliği’ni yürütüyorsunuz değil mi?
- Evet. Çok da iyi gidiyor. Kocaeli Üniversitesi içine iki gişe açarak işe başladım. Başlangıçta sakallarım döküldü, geceleri uykularım kaçtı. Demediklerini bırakmadılar. Atamam yedinci ayda yapıldı. Geçmişe bakmaktansa yürümeye devam ediyorum. Şu anda Süleyman Demirel Merkezi’ndeki oyunlar kapalı gişe oynuyor. Halk Eğitim Merkezi’nde eski bir tiyatroyu alıp yeniden yapılandırdım. Kocaeli zaten rüştünü ispat etmiş bir tiyatroydu. Ben sadece repertuvar seçimi ile seyirci sayısını biraz daha yükselttim. Görevim süresince ben de kurumun temeline bir taş koyup ayrılırsam ne mutlu bana.
BU İNSANLARI BENZİN DÖKÜP YAKMAK İSTİYORUM
Diziler, para kazanmak için yapılıyor. Tiyatrocuları pek tatmin etmiyor. Başka ciddi sorunlar var: Kadınlar ve erkekler şık dekorlar içinde yarı çıplak hanım sunucular eşliğinde birbirine pazarlanıyor. Bu insanları benzin döküp yakmak istiyorum. Bu nasıl ahlak anlayamıyorum. RTÜK bu gidişata dur demeli.
PROFESYONEL VOLEYBOLCU İzmit’te doğup büyüdüm. Profesyonel voleybolcuydum. Eczacıbaşı’na transfer olunca İstanbul’a geldim. Sonra arkadaşlarımın ve çevremin baskısı ile 1986’da konservatuvara girdim. Oyunculuk aileden gelen bir şey. Halalarım, amcalarım oyuncu.