Alaçatı’nın kekik kokulu rüzgârları sonsuz aşkın romanını yazdırdı

Güncelleme Tarihi:

Alaçatı’nın kekik kokulu rüzgârları sonsuz aşkın romanını yazdırdı
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 04, 2009 00:00

Doğanın bayram yerindeymiş-çesine yaşarsın burada, diyerek tanımlıyor Mehmet Coral çok sevdiği Alaçatı’yı. Yazdığı romanlarda İzmir’i, Efes’i mekan olarak seçmişti son dönemlerde ama Alaçatı’nın o insana yaşama sevinci veren çıldırtıcı güzellikteki doğası onu çok etkiledi ve Alaçatı tutkusunu bir romana dönüştürdü. Doğan Kitap tarafından geçtiğimiz günlerde yayımlanan Alaçatı’da Aşk, son yılların moda tatil mekanları arasına girmiş bu sevimli Ege kasabasına bir başka gözle bakmanıza sebep olacak.

Alaçatı, doğasıyla, tarihiyle, insanlarıyla, kısaca ruhuyla yer alıyor romanda. Hatta en önemli roman kahramanı beldenin kendisi. Nasıl başladı sizdeki Alaçatı tutkusu ve onu bir aşk hikayesine sahne yaptınız?
- Aslen İzmirliyim. Ege’ye olan iflah olmaz tutkum son beş yıldır yazdığım romanlarımın taşıyıcı sütunlarını oluşturdu. “İZMİR: 13 Eylül 1922”te yakın tarihimizin en büyük trajedilerinden biri olan İzmir yangınına kadar gelişen olayları, “Tımarhane Adası”nda Ayvalık ve Kuşadası’nı, “Meryem Planı”nda da yine aynı yerleşimleri fon olarak aldım. Alaçatı ve Çeşme’ye olan aşkım da son yıllarda hayatımın önemli bir kısmını oralarda geçirmeye başladıktan sonra depreşti.

Sizin Alaçatı’nız nelerden oluşur?
-Doğallık, lezzet, kaygılardan uzak olma, hayatın tekdüzeliği içinde birden fazla yaşamı kucaklama, sevme ve sevilme isteği, ve de kitapta kıyısına usulca sokulmaya çalıştığım varlık ve yokluk çizgisini algılama...

AŞKTA UZUN DEĞİLDİR ŞARAP VE GÜL GÜNLERİ

“Gönlünde, dilinde olduğundan çok daha fazla sözcük olanlardan” mısınız siz de? O dili açan Alaçatı mı oldu?
-Yazma süreci ikinci bir yaşam gibi. Gerçekte yaşadığınızın aksine, burada insanı ve çevreyi siz kuruyorsunuz. Yani bir yerde tanrısal erk yazarın eline geçiyor. Bu da çok farklı bir zaman aralığına geçiş oluyor. Normal hayatta hacimlenemeyen iç sesleriniz birden patlamaya ve bilincinizin duvarlarında yankılanmaya başlıyor. Tabii bütün bu patlamaya da belirli bir ‘esin’in ilk kıvılcımları neden oluyor. “Alaçatı’da Aşk” da benzer kıvılcımlarla ateş aldı.

Dramatik bir aşk hikayesi Alaçatı’da Aşk. Aşkların bu yanı mı insanı çeker ya da bir yerlerine dokunur?
-Bu sorunuza yanıtımı kitaptan bir pasajı alıntılayarak vereyim: “Çok uzun sürmez ağlayış ve gülüş, ve de arzu, ve nefret... Sanırım kapıdan geçtikten sonra onlara hiç yer yok. Uzun değildir şarap ve gül günleri... Sisli bir rüyanın içinde yolunuz bir görünür, ardından bir başka solgun rüyanın içinde kapanır...”

Om mani padme hum... (İnsanın gerçek özün selam) Özellikle vedantik felsefeye yakın kişilerce en bilinen mantradır. Kitabın dramatik kurgusu içinde ve kahramanın geçmişinde anlamlı bir yeri var. Bunu simgesel bir gölgeleme tekniği olarak kullanış amacınız neydi?
- Evrenin sevgi bağıyla kuşatılmış olmak... Mantra’nın dört kısa sözcük içine sığdırılamayacak olan derinliğini kabaca böyle tanımlayabiliriz. Kahramanımızın adı da Derin Mantra! Vedacılar bu sözcükleri belirli nefes tekniklerini kullanarak içselleştirirlermiş. Ne denli yinelenirse, “Ben”i giderek yok edeceğine, mutlak huzura ulaşıldığında da yaradanla bir olunacağına inanılır. Kitabın çevrimsel bütünlüğüne en iyi uyan simgenin bu olacağını düşündüm ve olayların örgüsünü onun etrafında dolaştırdım.

YEL DEĞİRMENLERİ ÇAĞDAŞ İNFAZ MEMURLARI GİBİ

Alaçatı’nın simgesi yel değirmenleri de önemli bir metafor romanda...
-Alaçatı’nın simgesi olan yel değirmenleri eskiden de vardı, şimdi de var. Bir farkla: Eskiden buğday öğütürlermiş; şimdi enerji üretiyorlar; ya da benim kitapta simgeselleştirdiğim biçimiyle “zamanı öğütüyorlar”. Değer yargılarının hızla un ufak edildiği çağdaş yaşamın infaz memurları gibi...

Alaçatı bugünüyle değil geçmişin hikayeleriyle de yer alıyor romanda. Sadece taş binaları onarıp bu yanının gözardı edilmesine bir tepki mi bu?
- Geçmişin günahları bugünün kuşaklarına ödetilmek istenirse hakkaniyete sığmaz. Mübadelenin bütün acılarını yaşamış insanların bilinçsizce yaptığı yıkımlar, Alaçatı’yı, yaşatılsaydı çok daha özgün motiflerle var olabileceği bir bütünsellikten kısmen uzaklaştırmış. Ama, bugün çekirdek bütünlüğü içinde yine de Türkiye de en iyi korunan beldelerden biri. Geriye kalan tarihi çevreyi korumak için büyük gayret gösteriliyor. Bunun sürmesini ve Alaçatı’nın Bodrum gibi betonlaşmamasını ümit etmek istiyorum.

Çeşme, Alaçatı, Ildırı ve Sakız romanın geçtiği mekanları oluşturuyor. Nedir bu bölgenin önemi sizin için?
- 3000 yıldır bu eksen doğanın ve iklimin bahşettiği bütün güzelliklerle iç içe geçmiş. (Ildırı) Erythrai Akropolisi’ne tırmanıp çevrenizi 360 derecelik bir açıdan izler, Gerence rüzgârlarını teninizde hissederseniz, binlerce sözcüğe sığdıramayacağım şeyleri anlarsınız. Bugün sadece Sakız Türk toprağı olmaktan çıkmış. Ancak, çevresel bütünlükten onu yine de koparamazsınız. Ada da mevsimi geldiğinde ağacından bir damla gözyaşı gibi dökülen sakızı çiğnemeden, ya da Ildırı sahilinde dalından koparacağınız olgun bir bardacığı ağzınıza sıvaştırarak yemeden bazı şeyleri anlamak mümkün değildir.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!