Parti Meclisi’nin onayıyla... Buluşmamızdan önceki gece gelen bir telefon, röportajın yapılmasına partinin karşı çıktığını bana bildirdi. Uzun ve gerilimi yüksek bir telefon trafiği sonunda randevumuz yeniden geçerli hale geldi. Meclis’teki yemin töreninden iki gün önce Ankara’da Arjantin Caddesi’ndeki bir kafede buluştuk. Aysel Tuğluk fönlü saçları, uçuk pembe gömleği, güler yüzüyle sorularıma rahat ve tereddütsüz cevap verdi.
Güneydoğu’da bir Kürt kadınla ilk karşılaştığımda, önce kaç kardeşi olduğunu, kardeşlerin aynı anneden olup olmadığını ve ailesinde okutulan başka kız kardeşi var mı diye soruyorum.- Elazığ doğumluyum, Dersim (Tunceli) kökenliyiz. Üç kardeştik. Ben 14 yaşındayken, siyasi nedenlerden dolayı
Elazığ Cezaevi’nde yatan ağabeyim, sağ görüşlü tutuklular tarafından öldürüldü. Babamı da yedi yaşımda kaybettim. Babam işçiydi. Ondan kalan cüzi bir maaşla, annemin dirayetiyle yaşadık. Ölümlerden ötürü çok çabuk olgunlaştım. Bazen düşünüyorum, çocukluğunu yaşayamayan bir toplum olgunluğunu da yaşayamaz ya da çok geç yaşar. Belki de kavgalarımız, kırgınlıklarımız, küskünlüklerimiz, barışamayışımız bu yüzdendir.
Komşunun bahçesinden erik çalan yaramaz kız yerine evde annesine yardım eden olgun kız mı oldunuz mecburen...- Mümkün olduğunca talep etmeyen bir kız oldum. Yoksulluğumuzun farkındaydım. Olgunlaşma da böyle bir şey galiba.
Kıt kanaat hayat koşulları yüzünden giyinme, takıp takıştırma, makyaj yapma gibi isteklerinizi ertelediniz mi? Yoksa hiç mi olmadı?- Güzel giyinen çocuklara özeniyordum ama yapamam derdim. Öğrencilik yıllarımda da hep erteledim. Meslek hayatıma başlayınca istediklerimin hepsini yaptım. Ama israfa, aşırı tüketime karşıydım. Çok param olduğu zamanlarda bile bir kıyafete 2-3 bin lira vermek hoşuma gitmez.
Babasız bir kız çocuğu olarak ağabey ve erkek akrabaların baskısı altında mı büyüdünüz?- Hayır, Alevi kökenli olduğumuz için daha rahattık bu konuda. Annem, özellikle sen okumalısın, derdi. En parlak öğrenci sayılmazdım ama takdirname yerine teşekkürname aldığımda ağlardım. Doktor olmayı çok istemiştim. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandığımda iki gün krize girdim. Aynı yıl ağabeyim de İTÜ’yü kazanınca ailece İstanbul’a taşındık.
Avukatlıkla şimdi aranız nasıl?- Mesleğimi daha sonra sevdim. Politik davalara ilgi duydum. Öcalan davasına da girdim. Üniversitede fazla aktif değildim. Arkadaş, dost çevrem sol görüşlülerdi. Haksızlıkları, acıları görüyordum, tartışıyordum. Ama koşullar, okulumu bir an önce bitirme hedefi önüme koyuyordu. O yıllarda ertelediklerimi şimdi yaşıyorum. Gençlik yıllarıma borcumu ödüyorum. Ağabeyime ve yitirdiğimiz herkese vefa borcu diyelim.
Siyasete ilginiz nerede, nasıl başladı?
- Politik bir ortamda büyüdüm. Ağabeyim cezaevine girmeden önce arkadaşları bize gelirdi. Tartışmalarını izlerdim. Serüvenci yanları, cesaretleri, ilişkileri beni çok etkilerdi. Hayranlık duyardım. Bilirsiniz, çocuklar sürekli düş kurar. Süpermen’e, Örümcek Adam’a özenirler. Benim de o zamanki Süpermenlerim parkalı, yakışıklı devrimci abilerdi. Elazığ, 12 Eylül öncesi aşırı uçlaşmaların, çatışmaların yaşandığı bir yerdi. Aleviliğimizi, Kürtlüğümüzü, sol görüşlü olduğumuzu gizlemek zorundaydık. Dışarıya karşı ifade edemesek de kendi içimizde Kürtlüğü ve Aleviliği yaşadık. Kürtçe kaset dinlerdik ama tedbirini alır, kömürlüğe gömerdik.
EVLİLİK KADININ İNTİHARIDIR
Neden evlenmediniz?- (Gülüyor) Hiç teklif etmediler ki! Erkekler güçlü kadınları kesinlikle sevmiyor ve kabullenmiyor. Evlilik, benim için ürkütücü, kadını kuşatan bir kurum. Kadın özgürlüğü, kadın-erkek eşitliği sağlanmadığı sürece evlilik, kadın açısından bir kapan, bir intihardır. Kadını yok eden bir yapıdır. Evliliği bu nedenle hep kendi dışımda gördüm. Ayrıca, erkeği her açıdan kaba buluyorum. Siyaset de dahil olmak üzere, erkeğin parmağının bulunduğu her şeyi reddetmek gerektiğine inanıyorum. Özgürlüğümü bile bile kaybedeceğim bu kuruma girmek istemedim.
TEK KİMLİĞİM KÜRTLÜK OLAMAZ, KADINIM MUHALİFİM
Kürt’üm, ama tek kimliğim bu olamaz, doğru bulmuyorum. Aydın mıyım! Aydın olmak zor Türkiye’de. Gözü kara olmak gerekiyor. Böyle olmak istiyorum doğrusu. Öncelikle kadınım ve tabii ki muhalif!Biz varoşlardan uzaklaştık, elitleştik AKP halka inen siyaseti bizden çaldı
Muhafazakar tencereye (tabanınız), elit kapağın (DTP yöneticileri) uymadığı benzetmesine katılıyor musunuz?- Oturmuyor tabii ki. Yaşam olarak, tarz olarak uymuyoruz. Tabanımıza çok iyi projelerle gitmek gerekiyor. Ankara’da bir odadan siyaset tezleri üretmekle bu topluma ulaşılmıyor. Koşullarını, beklentilerini iyi tahlil etmek gerekiyor.
Kendinizi temsil ettiğiniz Kürtlerden çok ileride, marjinal hissediyor musunuz?
- Evet, hissediyorum. Halktan uzaklaşıyoruz. Solun edinilmiş tarzı terk edip toplumla buluşmayı sağlayacak bir anlayışa evrilmesi gerekiyor.
TEKRARLARDAN BIKTIK, YENİ BAŞLANGIÇLARA İHTİYACIMIZ VAR
DTP Kürt kimliğine dayalı bir parti değil, bütün Türkiye’nin partisi olmalı görüşüne katılıyor musunuz?- Bir kitle partisi olduğunuzu iddia ediyorsanız, toplumun tamamına hitap edecek politikalar üretmek zorundasınız.
Ama Kürt sorunu, Türkiye’deki demokratikleşmenin çok önemli bir bölümünü oluşturuyor. En büyük hayalim, bu sorunun siyaset yoluyla çözümüdür. Acıların ve kanın durdurulması sürecinde aktif rol almak istiyorum. Siyasette varoluş gerekçem bu. Böyle baktığınızda Kürt sorununu öncelikle ele almak yanlış değil.
Kürt partisi olmayı doğru bulmuyorsunuz demek...- Ben, etnik milliyetçiliğe dayalı siyaseti de, dini milliyetçiliğe dayalı siyaseti de doğru bulmuyorum. Siyasetin merkezinde demokrasi, özgürlükler ve adalet bulunmalı. Tek başına belli bir kimliğe dayanarak çok fazla bir şey de yapılamıyor bu neoliberal çağda. Ancak bilelim ki, ulus-devlet modeli de geçerliliğini yitiriyor. Demokratik ulus anlayışını hakim kılmalıyız.
Toplumun gerginlikten yorulması, gerginlik politikaları istememesi sizin için de bir avantaj olabilir mi?
- Evet. Hepimiz ezberlerden, anlamını yitirmiş kavramlardan, tekrarlardan bıktık. Yeni başlangıçlara ihtiyacımız var. İnsanı merkeze almayı çok önemsiyorum. Dünyada her şey kapitalist sistemin kár amacına feda ediliyor. Benim duruşum buna bir isyan. İnsan araç olmaktan çıkarılmalı. Solculuğun düş gücünden, tarihin yaşanmışlıklarından aldığımız ilhamı kaybetmemeliyiz. Siyaseti bu ruhla yapmaya çalışıyorum. Hayata diyalektik bakmayı seviyorum. İçimdekilerle dışımda yaşananları, gerçeklikle hayal gücünü birleştirip doğruyu bulmaya çalışıyorum. Aslında kalbimden konuşuyorum. Sezgilerimle yaşamaya, hatta siyaset yapmaya çalışıyorum. Kalpten kalbe ilişki kurmalıyız ki, güzel şeyler yapabilelim. Meclis kürsüsüne de çıkacağım ve bunları söyleyeceğim!
AKP, Güneydoğu’dan Türkiye ortalamasının çok üstünde oy aldı. Bunu DTP tabanının muhafazakarlığına, dindarlığına bağlamak doğru mu?- Tabii ki doğru değil. AKP hep muhalifliğe, mağduriyete oynadı. Kürtler mazlum olduğu için mazlumu sever. AKP sol argümanları ve İslamiyet’i iyi kullandı. Toplum, bütün bunların derin analizini yapamıyor. AKP’nin özlenilen toplumu yaratacak kararlılığı gösteremeyeceğini tahlil edemiyor. Seçime parti olarak giremememizin dezavantajları da vardı. Örgütlerimizde yetersizlikler vardı. Biz gecekondulardan, varoşlardan uzaklaştık, elitleştik. AKP, halka inen siyaset tarzını bizden çaldı. Belli ideolojik kalıplar üzerinden siyaset yapmak yetmiyor. İhtiyaçlara hitap edecek politikalar, projeler üretemedik. Diyarbakır’da kalkıp işsizlik sorununuzu çözeceğiz, desem inanmazlar. Biliyorlar, çözemeyeceğimizi. Ama söylemek de gerekiyor. AKP’nin politikalarını izahta, teşhirde yetersiz kaldık.
KADININ RAKİBİ YİNE KADIN
Siyasetteki kadın, bütün nezaketini, naifliğini ve özgünlüğünü yitiriyor. Buna tepki duyuyorum. Bütün politik figürleri, modelleri reddederek, felsefeyle, edebiyatla, sanatla siyaset yapmaya çalışıyorum. İlginçtir, kadının siyasetteki en büyük rakibi yine kadındır. Kadın güç olmak değil, güçlü olmak zorunda. Kadın muhalif kalmalı. Kadın muhalefetteyken güçlü ve güzel. İktidar çirkinleştiricidir.
KADIN KATLİAMI ÇOK BÜYÜK
Kadın ölümlerini bir soykırım olarak görüyorum. Erkek, Maria Magdalena’dan beri kadını öldürerek kendi suçlarını ve kirliliğini kapatmaya çalışıyor. Kadın katliamı çok büyük. Sadece biyolojik değil; sosyal, ekonomik, politik olarak da katlediliyor. Kadına hayat verirsek, yaşam anlam kazanacak. Kadın aktivitelerini önemli buluyorum ama derin çözümler içermiyor. Çok ciddi bir eğitim reformu yapılmalı. Meclis’te önce kadın, sonra vekil olacağım.
Türk mutfağını seviyorumGüne çaysız başlamam.
Evde hayvan beslemeyi çok istiyorum ama annem izin vermiyor.
Sık olmasa da içkili ortamlarda kırmızı şarabı tercih ederim.
Spor,
diyet yapmıyorum. Formumu bu koşturmaca içinde koruyorum.
Türk mutfağını seviyorum. Kürt mutfağında aşırı et var.
Çok sevdiğim halde tatil yapamıyorum. Ama gittiğim yerlerde müze, tarihi mekanları gezerim. Hindistan, Mısır ve Çin’i çok merak ediyorum.
Yaşar Kemal, Vedat Türkali, Attila İlhan, Murathan Mungan, Neruda, Aragon favori yazarlarım. Rus yazarları beni çok etkiler. Dostoyevski, Tolstoy, Puşkin, Gorki...
Son zamanlarda Ferhat Göçer’in Vur Kadeh’ini çok seviyorum: Söndürmüşüz feneri salaş bir balıkçıda/ Rengimizi sıyırmış da gitmiş gidenimiz/ Nur cemalimizin astarı kalmış bir tek o da kaşık kadar/ Vur kadehi ustam bu gece de sarhoşuz/ Kalan sağlar bizimdir acıdan mayhoşuz/ İki satırlık adamları musallat ettik ömrümüze/ Bundandır böyle dibe vuruşumuz.
Gülden AYDIN