Şermin SARIBAŞ
Oluşturulma Tarihi: Eylül 10, 2005 00:36
Erol GÜNAYDIN: Bir olimpik havuzu dolduracak kadar içmişimdir
Rasim ÖZTEKİNMasada istifno olmadan rakı içmem
Güneşin yavaş yavaş veda edip, akşamüstü rüzgarlarının ısırmaya başladığı bir eylül günü, Erol Günaydın ve onun rahle-i tedrisinden geçen Rasim Öztekin’le buluştuk. Ortaoyunu geleneğinden gelen iki önemli oyuncu ile çilingir sofrasına oturunca başınıza gelecekleri de haliyle kestiremiyorsunuz.
Rakıdan çakır keyif olacağınızı sanırken, sizi ters köşeye yatırıp gülmekten sarhoş ediyorlar. Erol Günaydın ve Rasim Öztekin ile yaptığımız güzel akşamüstü sohbetinde, ‘Başkalarının nikah şekerlerini yürüttük, iki şahitle evlendik’ dediği 40 yıllık eşi Güneş Hanım’ın da kulaklarını bol bol çınlatmıştık. Hatta Rasim Öztekin, ‘Güneş Abla kansere bu kadar meydan okuyorsa, Erol Abi’yi bu dünyada yalnız bırakmamak içindir’ diyordu ki, bu röportajı yaptıktan sadece iki gün sonra kötü
haber geldi, Erol Günaydın eşini kaybetti. Rasim Öztekin ise, yine bu röportajdan iki gün sonra Atina Büyükelçiliği’nde evlendi.
Hiç görmediği halde insana akraba gibi gelen insanlar vardır ya, Erol Günaydın o hissin tezahürü gibi karşımda. Sohbet ilerledikçe niye böyle hissettiğinizin sebeplerini de anlıyorsunuz. Sımsıcacık ses tonu ile yüreğinden geçeni hiç süzmeden diline döken biri o. E, çilingir sofrasında rakı eşliğinde muhabbet olunca da tüm kalbi ayna gibi yansıyor. Tonton, pinpon, lokum gibi bir yaşlı diyeceğim ama neşesi ile yaşını ortadan kaldırıyor. İlk bombasını masada şakşukayı görünce patlatıyor: ‘Ayyy o ne öyle, kaldırın onu masadan, içinden o sarı kafalı oynak adam çıkacak şimdi’. Dedikodusu yapılan malum kişi Kuştepe’den çıkıp Şakşuka şarkısı ve oynak dansıyla gündeme dan diye düşen Tarık Mengüç. Erol Günaydın hızını alamayıp Mengüç ile ilgili bir gözlemini de anlatıyor: ‘Ankara’da Sheraton Oteli’nde bir siyaset dergisinin ödül töreni vardı. Bana da ödül vereceklermiş, çağırdılar. Diğer tüm davetliler ise siyasetçiydi. Allah bir baktım Şakşuka çalıyor, o oğlan kendini sahneye bir attı bir başladı kıvırmaya, siyasetçiler sandalyeye yapışıp nefes bile alamadılar. Çocukcağız hadi eller, eller diye bağırıyor, bunlar gözlerini patlatmış öylece bakıyorlar.’
ALMANYA’DA DİŞ MACUNU KRİZİ
Erol Günaydın ve Rasim Öztekin her ne kadar
Galatasaray Lisesi’nden abi kardeş olsalar da, tanışıklıkları 1983 yılında Köşe Dönücü isimli bir dizi ile pekişmiş.
Erol Günaydın, Rasim Öztekin için ‘O kadar genç insan vardı ama onun hem insanlık hem tiyatroculuk hamuru o kadar iyiydi ki, kendimi en çok ona yakın hissettim ve el verdim. Hemen laubali olduk. Yaş farkımız var ama kafa dengiyiz’ diyor.
Rasim Öztekin ise Erol Günaydın ile tanıştıktan sonra içiçe geçmiş hayatlarını şöyle özetliyor: ‘Stuttgart’ta bir aylığına bir proje yapmıştık. Erol Abi ile birlikte gittik. Bize ayrı ayrı odalar ayırtmışlar, ama bizim canımız sıkıldığı için bir odada yattık. Zaten AB’ye girersek Erol Abi ile Stuttgart’a yerleşeceğiz. Tek derdimiz tek kelime Almanca bilmememiz. Bir gün diş macunu alacağız, ama eczaneye girmeye bir türlü cesaret edemiyoruz. Eczanenin iki kapısı vardı. Birine Erol Abi, diğerine ben dikildim. Dışardan bakarak diş macunlarının nerede olduğunu tespit etmeye çalışıyoruz. Erol Abi içeriyi keserken gördüm diye bağırmaya başladı. Girip gördüğümüz yerden diş macununu alıp çıkacağız ama Erol Abi ‘Yahu gördüğüm ya diş macunu değilse’ deyince diş macunu falan almaktan vazgeçip otele döndük.’
Erol Günaydın ve Rasim Öztekin önümüzdeki hafta çekimlerine başlanacak yeni bir Uğur Yücel dizisi için biraraya gelecekler. Rasim Öztekin bir komiseri, Erol Günaydın ise Uğur Yücel’in yatalak babasını oynayacak. Erol Günaydın rolüyle ilgili, ‘Oh bir pijamayla işi bitireceğim, yatalak olduğum için ezberim de olmayacak mis gibi’ deyip espri yapıyor.
72 yaşındaki Erol Günaydın’ı çilingir sofrasında ağır aksak içen bir ihtiyar olarak hayal ediyorsanız, benim diyen akşamcıyı yaya bırakacağını hatırlatırım. ‘Erol abi ne kadar içersiniz’ diye sorduğumda, birkaç kadeh cevabını beklerken ‘Lingo lingo şişeler, olimpik havuz kadar’ cevabını aldım. Sonra anlattı: ‘Bugüne kadar en kötü ihtimalle bir olimpik havuzu dolduracak kadar içki içmişimdir. Ama sahneye hiç içkili çıkmadım. İçki içince masa anarşisti olanlardan değilim, neşelenir espriler yaparım.’
KAMBURUN MEYHANESİNİN SIRRI
25 yaşımda en parasız zamanlarımdan birinde Ankara’dayım. Canım fena halde içki istiyor. Kamburun Meyhanesi’ne git, cebindeki para kadar sana içki verirler dediler. Yanımda 2,5 lira var deyip girdim meyhaneye. Yarım şişe rakı, beyaz peynir, iki marul, iki patates getirdiler. Bayağı iyi karnım doydu, içkimi de içtim. Birkaç gün sonra 5 lirayla gittim. Börek yedim, hatta meyve bile geldi. 10 lirayla gittiğimde ise pirzola bile yedim. Meğer kambur, milletin yemediklerini sıyırıp bana veriyor, içmediği rakıları da ayrı bir yere toplayıp oradan servis yapıyormuş. Ama olsun 2.5 liraya çok güzel kafayı buluyordum ya gerisi hikaye.
Her yaz Cunda’ya gider oradaki
balık restoranlarında balık yiyip rakı içerim. Ama rakı mezesi olarak muhakkak istifno isterim. Deniz börülcesine benzeyen bir ottur. İstifnosuz katiyen içmem. Aslında tadı bir halta da benzemez ya... Her gittiğimde dikkat ettim rakının hemen ardından istifnoyu söylüyorum ama hiç dokunmuyorum, bir çatal bile yemiyorum. Masadan her kalktığımda yahu ben bunu niye söyleyip yemiyorum, diye düşünüyorum ama bulamıyorum. Sonra Fethi Naci de Cunda’ya her gidişinde rakının yanında istifno söyleyip ama bir türlü ona dokunmadığını yazdı. Sonradan anladım ki, meğer istifnonun sadece adını beğendiğimiz için, racon olsun diye söylüyormuşuz, tadını beğendiğimizden değil.
Rasim Öztekin hocası Erol Günaydın’ın yakın takipçisi. ’O ne içse, ben de özenir aynısından içerim. Biz ikimiz de içtikten sonra işkembe çorbası içenleri anlamıyoruz. O kadar para verip çakır keyif oluyorsun, sonra bir çorba parasına ayılıyorsun. Enayi miyiz yahu.’
HALAM YAŞLANINCA AMCAM OLDU
Erol Günaydın, Trabzon’un Akçaabat İlçesi’nden. Nüktedanlığının Karadenizli genlerinden geldiğinden emin. ‘Bizim oralarda herkes doğal tiyatrocudur. Ben tiyatronun t’sini görsem mertek sanırdım ama meğer kanımızda varmış. Bir de bizim Karadeniz’in insanları yaşlandıkça çok değişiyor. Benim halam yaşlanınca amcam oldu. O kadar erkeğe benzedi yani.’
ÖLMÜŞ TİYATROCULARLA MEZARLIK KONUŞMALARIErol Günaydın ve Rasim Öztekin meğer tiyatroya emeği geçen insanların mezarlıklarına sık sık ziyaretler yaparlarmış. Rasim Öztekin bakın bunlardan birini nasıl anlatıyor: ‘Bir gün tiyatroya gideceğiz. O sırada ikimiz de Nişantaşı’nda oturuyoruz. Ben arabayla Erol Abi’yi alıyorum ve tiyatroya doğru yola çıkıyoruz. Ama o tiyatroya gitmeden önce mutlaka başka yerlere uğramak için bahaneler uydurur. Kışın ortasında bir gün arabayla giderken bana dönüp dedi ki; ‘Bolu’ya çek mevsimin ilk karını alıp dönelim.’
Bir başka gün de, ‘Rasim yürü bugün Haldun Taner’e gideceğiz’ dedi. ‘Abi Haldun Taner öldü ya’ dedim. ‘Tamam oğlum mezarına gideceğiz zaten’ dedi. Biz Beyoğlu yerine Beylerbeyi mezarlığına gittik. Erol Abi, ‘Usta kalk da şu halimizi gör. B... battık. Piyasada iş yok’ diye şikayetini yaptı sonra aynen Beyoğlu’na geri döndük.’
Bu sırada Erol Günaydın lafa girip anlatmaya başlıyor: ‘Geçenlerde de Tevfik Fikret’in mezarına gittim. Bizim Galatasaray Lisesi’nin tiyatro salonunu o yapmış. Usta senin yaptığın salon olmasa Galatasaray’dan bu kadar tiyatrocu çıkmazdı, sağolasın dedim.’
EL ÇIRPINCA GÖBEK ATAN MAYMUNLA SABAHA KADAR OYNADIKBursa’da turnedeydik. Alışveriş deliliklerimizi herkes bildiği için bizi abuk sabuk şeyler satan bir dükkana yönlendirdiler. Çok güzel bir eşek eyeri gördüm. Erol Abi, beni gaza getirdi. Ben de eşek eyerini alıp eve gittim. Ankara’da alışveriş hastalığımızı bilenler, çok iyi bir Çin pazarı var deyip bizi oraya gönderdiler. El çırpınca göbek atan oyuncak bir maymun görünce Erol Abi ile üstüne atladık. Otelde odaya kapanıp el çırpıp maymunu oynatmaya başladık. O sırada Demet Akbağ da geldi. Üçümüz sabaha kadar el çırpıp maymunun göbek atmasını seyrettik.