Güncelleme Tarihi:
Hani Turkcell reklamında Kirli, Celo’nun anası babası için ‘Ne cabbar bi’aile çıktı bunlar ya!’ diyor ya, o misal. Öyle hamama götürmek, ılıca mılıca kesmedi bunları. Yine de başım gözüm üstüne dedik, saydık, sevdik.
Ama yine bizi yanlış anladılar. Gün gelip Bayezid atamızı demir kafeste gezdirecek olan Timur nâmerdiyle işbirliğine, yetmedi, koskoca Sivas hükümdari (ki Anadolu’yu mimari eserlerle donatmıştir) Kadı Burhaneddin’in katline kadar vardırdılar işi.
Çok değil, bir iki sene sonra, bu kerre, Osmanlı Padişahı Karakoyunlular’ı himaye eder deyü, ki eder eder kıskıca bir padişahtır kendisi, Timur alçağının yanında saf tuttular, Ankara Meydan Muharebesi’nde ecdadımıza kılıç çektiler. (Halbuki bu iki düşman aşiret yüzyıllar sonra barış yemeği yiyerek mahalle arasında siyah-beyaz formalı bir futbol takımı kuracaklar ve BJK’nin çekirdeğini oluşturacaklar, ama ne hikmetse amblem olarak insanlığa etiyle sütüyle faideli bir hayvan olan koyunu değil, kara kartalı seçeceklerdir.)
Bu Akkoyunlular öyle bir soydur ki, düşman bulamazlarsa, birbirlerini kırarlar. Netekim, kurdukları sözde devletin elebaşısı Cihanşah’a karşı, bölücü kardeşi Uzun Hasan (yeri gelmişkene söyleyeyim, bunlar hakketen uzun olurlar!) kardeş kavgası başlattı, abisini yendi, Diyarıbekir’den kaçırttı, (daha ta o zamanda bu Diyarıbekir’de bir düztabanlık varmış demek ki...) dahası peşinden adam salıp öldürttü. Ba-ba-ba-ba duyuyonuz mu, öz kardeşini öldürttü! Ulan kardeş kanıyla sulanmış o sözde taht sana yâr olur mu be, bu dünya Süleyman’a kalmamış, ki o en azından kuş dilin bilirdi derler, binaenaleyh!
Kalmaz helbet!
Balta döner sap döner, yanlış hesap Bağdat’tan döner...
Haa, az kaldı unutuyordum, bu Uzun Hasan, biz Altaylar’dan gelip buraya gecekondu kurmuş öz be öz Türkler’i büsbütün illet etmek için, gidip Rum’a da damat olmuş, Sözde Trabzon Rum İmparatoru’nun kaytan bıyıklı kızı Katerina Despina’yı kuma getirmiştir üstelik. İmam nikahıyla aldığı da rivayet edilir ki, bu da o tarihte var olsa idi Cumhuriyet Yasaları’na da karşı gelmeye cüret eden bir mürteci olduğunu gösterirdi, ama daha biz o zaman laaayıh değildik.
Hatta, bununla da yetinmemiş, sıkı durun, Osmanlı’yla savaş halinde olan gâvur Venedik Dükalığı ile de anlaşarak bizi sırtımızdan hançerlemiş, hatta Yaşar Kemaller, Orhan Pamuklar gibi bizi Avrupa’ya fitnelemiştir.
İhaneti görüyor musunuz? Allah’tan o tarihte henüz Kıbrıs Türk değildi, yoksa bu alçaklar gözlerini kırpmadan Kıbrıs’ı bile verirlerdi...
Ama Allah’ın sopası yok, değil mi, nesi var, Muhammed bin Murad Han El Muzaffer Daima’sı var! Hödö hödö...
Ecdadımız Fatih, bu Uzun Hasan’ı - karizmasını çizmek ve moralman çökertmek maksadile - önce oğlu Konya Valisi Şehzade Mustafa’ya bir güzel marizletmiş, ancak yenilen pehlivan güreşe doymaz misali, Hasan ikide bir “Fatih beni yakalayamaz, Fatih beni yakalayamaz, la la la la laaaa, la” diye tacizlerini sürdürdüğünden, sonunda Fatih’in - ki Konstantiniye’yi ebedi bir Türk şehri haline getirerek Ortaçağ’ı kapayıp yerine Yakınçağ’ı açalı 20 yıl kadar olduğundan artık kendisini bu isimle çağırmamızda bir mahsur yoktur herhalde, kendisi de zaten rahmetlik bu ismi tercih ederdi - evet, Fatih, diyordum kendi sözümü terbiyesizce kesmeden evvel, sonunda “Yetti gali!” demiş, “Bizim boyumuz ceman 1.65 deyû bize tepeden mi bakarsın bre Hasan, boyuna posuna bakmam alırım lan ayağımın altına, Türk-İslam senteziâleminde benden uzuna hayat yok, tutmayın beni!” diye kükremesini müteakip, önce Akıncılar, ardından Yeniçeri ve nihayet müteferrik Türk cengâverleri Allah Allah! nidâlarıyla düşmana önce Şehzade Bayezid’in komutasındaki sol cinahtan ağır bir yenilgi tattırdıktan sonra, adını Erzincan’ın kuzeydoğusundaki, karlı tepeleri yer yer 1500 metreyi bulan tektonik oluşumlu dağlardan alan Otlukbeli’ni dar edüp...
Neyse uzatmayalım, sonunda Uzun Hasan tahtını, tacını, kabını kacağını savaş meydanında bırakıp, oğlu Uğurlu (arazi olmasına yardım ettiği için babası sonradan kendisine bu adı vermiştir) Mehmet Mirza’yı da yanına alıp sırra kadem basarkene, Allah düşmanıma bile evlat acısı vermesin, bir diğer oğlu olun Görme Özürlü Zeynel Mirza’yı ve bin kadar askerini er meydanında kaybetmiştir.
Böylece sözde Akkoyunlular Devleti de tarihe karışmış ama... neyseki Akkoyunlular tarihe karışmamıştır.
Bu büyük meydan savaşından 531 sene 6 ay kadar sonra, Tur Ali Bey’den tutun da ta Uzun Hasan’a kadar işte bu Akkoyunlular’ın torunlarından Ali Cevat Bey... benim başımın etini yemektedir:
ŞUBAT BİLMECESİNDE KAZANANLARA VERDİĞİN DOĞAN KİTAP’TAN ÇIKAN KÖTÜ RUH ADLI ROMANI, MAXIME CHATTAM... TÜRKÇE OLARAK MI YAZMIŞ ?
*
Mesele şudur:
Söz konusu kitabın çevirisini, aziz dostum ALİ CEVAT AKKOYUNLU yaptı.
Zaten hediye olarak bu kitabı seçerken ‘Ali Cevat Bey’in çevirisidir, göğsümü gere gere hediye edebilirim okurlarıma!’ diye düşündüm.
Ama (1) bilmeceyi sorarken çevirmenin adını yazmayı unuttum. Kulağım (aramızdaki ½ metreye varan boy farkı sebebiyle epey bir yukarıdan) şaka yollu çekildi. Ayıp ettik, telafi ederiz, dedim. (2) Bilmecenin cevabını verirken bir kerre daha unuttum. Bu sefer ses gelmedi, ama belli ki işin içinde, ucu ta Muhterem Fatih dedeme kadar uzanan bir ‘komple’ ihtimalini ciddi ciddi düşünmeye başladı... Ve nihayet (3) İşte Kazananlar diye son kez kitabın, yazarının, yayınevinin adını verip de, üçüncü defa çevirmeni zikretmeyi unutunca, haklı olarak isyan etti, öbür kulak da gitti, hatta öğrendiğime göre beni ablama dahi ihbar etti!
Bir hata yaptık ya, ellerine fırsat geçti Otlukbeli’nin intikamını almak için...
Allah insanı bu Akkoyunlular'ın eline ve diline düşürmesin!