Güncelleme Tarihi:
“Söz verdiğim gibi ARGONOT nedir, anlatayım, niye Tamer Karadağlı'ya argonot benzetmesi yaptım, söyleyeyim. Aranızda, sayıca az da olsa ki nerede azlık orada nedret, Argonot'un .... olduğunu bilenler çıkacaktır. Bu argonotun adı da o Argonot'tan mı geliyor, olabilir, muhtemeldir. Argonot dedikleri az bilinen bir deniz canlısıdır. Hani deniz anemonu gibi, bitkiye benzeyen ve deniz dibinde kayalara tutunarak yaşayan bir hayvan türüdür. Argonotun çok orijinal bir döllenme yöntemi vardır. Spermlerini, yumurtalarını diğer birçok deniz canlısı gibi suya, nasılsa birbirlerini bulurlar, diye salıvermez argonot. İşi sağlama bağlar, tabiri caizse! Erkeğin cinsel organı, çiftleşme mevsiminde, bedenden ayrılır, gider başka bir kayada yaşayan dişi argonotu bulur, döller ve sahibine geri döner. Böyle, onunla bununla yatıp kalkıp, sonra “Vallahi haberim yoktu, cinsel organım benden habersiz yapmış” ayaklarına yatan erkeklere ben ARGONOT derim, işte bu yüzden.” (Hürriyet, 2 ağustos 2004)
Bu anlattığım ‘argonot’ efsanesi - ki benimki Jason’unkinden daha seksi şimdi itiraf edin - 23 ağustos 2005’te Hıncal Uluç’un köşesinde bir ‘fıkra’ olarak da yayınlanmıştı hatta...
*
Bütün canlılar işte bu ‘argonotlar’ kadar şanslı değildir.
Mesela memeli ve saireli insan türünün birleşme ve öncesi oynaşma için cinsel organına refakat mecburiyeti - ki fizik bir zorunluluktur maalesef - sık sık başına bela olmaktadır.
‘Ünlü’ değilseniz eğer, alacağınız risk (a) erkekseniz karınızın sizi terk etmesine (b) kadınsanız, kocanın elinden değilse eğer ‘ailenin namusundan sorumlu’ bir erkek akrabanın kurşunları altında ölmenize kadar gider.
Ama ‘ünlü’yseniz... AKBABARAZZİ’nin elindedir kaderiniz!
Çekeceksiniz. Ve özel hayatınızı buna göre tanzim edeceksiniz. Yapmayacaksınız yahut yakalanmayacaksınız.
Çünkü cinsel birleşme sadece maddi (tabiat canlıları çoğalmaya teşvik etmek için çiftleşme içgüdüsüyle yetinmemiş, zevk de bağışlamış ki, sazan dalsın, iş garanti olsun!) ve manevi (bilhassa erkekler için cinsel birleşmenin çoğalma ihtiyacı ve hazcılıktan öte bir anlamı daha vardır, belki de en önemli dürtü budur: kendine ve çevresine ‘bir şeyler’ ispat etmek; detaya girmiyorum, biliyorsunuz ne demek istediğimi)...
Parantez açayım derken konuyu dağıttım.
Çünkü cinsel birleşme, diyordum kendi sözümü terbiyesizce kesmeden evvel, sadece maddi ve manevi... ne diyecektik lan?
Neyse, cinsel birleşme ciddi riskler de içerir. Frédéric Beigbeder’nin bahsettiği riskler
(1) ve daha ‘ani’ riskler...Önce tabiattan bir iki örnek verelim ve kıvırtmadan adını koyalım: Tabiatta cinsel faaliyetlerin pek çoğu ‘hayati tehlike’ içerir, erkekler için elbet.
Karadul adı da verilen örümcekler gibi, çiftleşmenin nihayetinde dişisine yem olan garipleri bir kenara bırakın...
Karşı cinsi düzüşmeye ikna etmek için yapılan ‘cinsel gösteri’ sadece dişiyi değil, can düşmanlarınızı da ‘tahrik’ eder, tabii farklı niyetlerle. Çıkardığınız tuhaf sesler, hoplayıp zıplamanız, renkli tüylerinizi şişirmeniz... (‘siz’ dediğime bakmayın hayvanlardan bahsediyorum) büyük bir risk oluşturur. Sizi herkes ve düşmanlarınız da fark eder.
İnsanın erkeği için de böyledir bu... küçüklü büyüklü sayısız risk içerir söz konusu fiil.
Sadece ‘hedefteki’ dişinin değil, evdekinin de dikkatini çekme riski bunların ‘manen’ en ölümcül olanıdır.
(2) ‘Helecan’ yayıp iş üstünde kalpten gebermek ise ‘maddeten’ en kötüsü... mü acaba? Çünkü, kişiye göre değişir tabii ama, Laleli’nin bir kerhâne otelinde 50 dolarlık bir ithal orospunun koynunda anadan üryan vaziyette bir angina pektoris veya akut myokard enfarktüsü ile hastaneye ucu ucuna yetiştirilip hayata döndürüldükten sonra yoğun bakım ünitesine karınızın, iki çocuğunuzun, kaynananızın ve kayınbiraderinizin girdiği anı da hesaba katmak lazım tabii ‘maddi ve manevi ölümden beter’ senaryolar babında.Yahu, ben lafı uzattıkça uzatıyorum ama, bu güzel giriş ve gelişme bölümlerinin ardından ‘sonuç’ niyetine ne yazacağımı yine unuttum.
‘Rızacuum’ gibi bitirelim biz de yazıyı:
HASILI, ÖLDÜRMEYEN SEKS ... SÜRÜNDÜRÜR!
(2)
Yine Beigbeder’den kitabından bir alıntı: Bekâr bir erkeğin kendine sorduğu tek soru: