Güncelleme Tarihi:
Fransız yönetmen Michel Hazanavicius’un yönettiği 1920’lerin sessiz sinema dönemine bizi yeniden götüren ‘The Artist’ ve yine bir sinema ustası Martin Scorsese’nin sinemanın kendisini ve ilk öncülerinden Melies’i merkezine aldığı Hugo ile sinemanın ilk zamanlarına yapılan saygı duruşu, artık bir adım daha ileriye giderek yerini sinemanın ustalarının özel hayatlarını merkezine alan filmlere bırakıyor.
HBO yapımı Alfred Hitchcock’un ‘Kuşlar’ filminin çekimleri sırasında başrol oyuncusu Tippi Hedren ile yaşadığı çalkantılı ilişkisini anlatıyordu ‘The Girl’. Ardından ikinci kez yine gerilim ustası Alfred Hitchcock’un ‘Psycho’ filminin yapım süreci ve özel hayatına dair bir film olarak ‘Hitchcock’ var. Üretim sancıları içinde kendi hikâyelerine geri dönen Hollywood’un aynı zamanda önceki filmlerin elde ettiği başarılar nedeniyle garanti formüller peşinde koşmasının da bir göstergesi gibi görünüyor bunlar.
Sinema tarihinin en önemli isimlerinden biri olarak kuşkusuz Hollywood tür filmlerine katkısı ve kendinden sonra gelen yönetmenler üzerindeki etkisi ölçülemeyecek kadar büyük bir gerilim ustası Alfred Hitchcock. Hiçbir zaman Akademi tarafından hak ettiği saygıyı görememesi, bireysel olarak tek kazandığı Oscar’ın ‘Irving G. Thalberg Memorial Award’ olması da diğer ilginç nokta.
Filmin uyarlandığı ‘Alfred Hitchcock and the Making Psycho’ adlı kitabın yazarı Stephen Rebello, Alfred Hitchcock ile son röportaj yapanlardan biri olarak yönetmenin bu duruma gücendiğini, özellikle o dönemde romantik thrillers, psikolojik gerilim türlerinin Akademi’dekilerin zevki açısından de saygıdeğer bulunmadığının altını çiziyor.
Hitchcock zaman içinde Akademi tarafından fazlasıyla ciddiye alınsa da hatta Sapık filmine ait başarı hikâyesinin Oscar alması beklense de yine de ‘Hitchcock’ filminin ticari kaygılarla reklamının bir aşk hikâyesi olarak yapılması şaşırtıcı olmasa gerek.
Çünkü Kuzuların Sessizliği ve The Departed gibi birkaç istisna dışında Akademi’nin bu konudaki önyargısı devam ediyor gibi görünüyor. Örneğin Brian De Palma ‘Carrie’, Tim Burton ‘Corpse Bride’, Frankenweenie ile Oscar’a aday olsa da Christopher Nolan’s ‘Inception’ ile sadece dört teknik dalda Oscar alsa da bu yönetmenlerin kendileri maalesef Oscar adayı bile olamıyor.
François Truffaut ile ‘Kuşlar’ filminin prodüksiyon aşamasında yapılan 12 saatlik röportajında Sapık filmini çekmeye karar vermesindeki en önemli etkenin ‘duşta işlenen cinayet’ olduğunu belirten Hitchcock, seyirci üzerinde yarattığı etki ve filmin pure film olması dışında diğer tüm etkenleri umursamadığını belirtirken, bugün film tarihindeki en önemli filmlerinden biri olarak onun akademik sinema eğitimindeki yerini de muhtemelen tahmin etmemişti.
Alfred Hitchcock’un sinemaya ilgi duyduğu ilk yıllarda etkilendiği isimlerden biri olarak Charlie Chaplin’in de daha çok filmlerine odaklı iki belgesel dışında yapımı bu yıl bitmesi beklenen üçüncü belgeseli bu defa daha çok hayatının gizli kalmış yönlerini ele alıyor.
Charlie Chaplin Anlatılmamış Hikâye / Charlie Chaplin Untold Story (2013), sessiz sinema ikonu ve modern sinemanın babası sayılan Charlie Chaplin’in yatağının kenarındaki çekmecede bulunan gizemli bir mektupla başlıyor.
Chaplin’in yaşamı boyunca kendisine sorduğu ‘Ben Kimim?’ sorusunun cevaplarının anahtarı olan bu mektubun daha sonra filmin senaryosunu yazan oğlunun eline geçmesiyle öğrenilen Chaplin’in hayatına dair özel detaylar bu filmin de konusunu oluşturuyor.
Chaplin ve Hitchcock’un İngiliz olmaları dışında diğer ortak noktalarından biri, aday olsalar da Charlie Chaplin’in de bireysel olarak Oscar alamaması.
Bu anlamda onun aldığı tek ödül de ölümünden beş yıl önce 1972’de sinemaya ölçülemeyen katkıları nedeniyle Akademi’nin verdiği onursal ödül.
Sinema tarihinin en önemli figürlerinden biri olarak Charlie Chaplin ve Alfred Hitchcock, Akademi tarafından hak ettikleri değeri görmeseler de bugün bile sinemanın sadık seyircilerinden gördükleri ilgi ve sinemaya bıraktıkları mirasları onların değerini fazlasıyla ortaya koyuyor.
Bu günlerde Hitchcock klasiklerinden Grace Kelly ve James Stewart’ın rol aldığı ‘Arka Pencere’ filminin Broadway müzikali uyarlamasının yapıldığını da düşünürsek bu durum hiçbir zaman değişmeyecek gibi görünüyor.