Güncelleme Tarihi:
Geriye dönüş
Hüsamettin Koçan, Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu ile başlayıp Marmara ve Okan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığına kadar uzanan uzun yolculuğunda hem yönetip hem de üreten bir sanatçı. Türk filmlerindeki gibi İstanbul sevdasıyla gelip, stres dolu şehir hayatıyla hayal kırıklığına uğramış. Bugünse doğduğu yere Bayburt’un Bayraktar Köyü’ne geri dönmeyi düşünüyor. Ve Koçan’ın retrospektif sergisi, sanatçının adeta bu yolculuğunu, yani geriye dönüşü anlatıyor. Koçan, ne yapmış? Ne yapıyor? Ne yapacak? Cevaplar, retrospektif çalışmasında.
Gurbet
İnsan belli bir zaman sonra geriye dönüp bakma ihtiyacı duyuyor. Benim ailemdeki mesele ‘gurbet’. O dönemde Batılılaşmayla köylüler ‘gurbet’ diye bir şeyin farkına varıyorlar. Babam, onlardan bir tanesi. Babam, üvey anne ile baş başa kalınca dayanamayıp Bayburt’tan Çetinkaya’ya abisinin yanına atla gidiyor ve Keşan’a kadar geliyorlar. Keşan’da amcam ölüyor ve onu geri götüremiyorlar. O yüzden babamın en büyük isteği ‘geri gitmek’ti. Bu durum beni de geri dönmeye telkin etti.
Hoşça kal İstanbul
İstanbul’a gelecek aramak, mutlu olmak, kalmak için gelmiştim. İlk fırsatta da kendime bir ev yaptım, buralı olayım diye. Fakat son noktam, İstanbul’dan gitmek. Sergiden sonra Bayburt’a gidip, orada yaşayacağım. Önceden İstanbul’a gitmek başka bir dünyaya gitmek gibiydi. Sonra buraya geliyorsunuz hengâme, gürültü ve sıradanlaşma görüyorsunuz. Keşfedilecek yer Anadolu’da, dağlarda, köylerde...
Sanatta ne olmalı?
Doğadan gelen içsellik sanatın ham maddesidir. Sanatçı kendini adamalı, sorgulamalı, sınırlarını zorlamalı. Sanatı kendi hayatından yaratmalı ve bunu derinleştirmeli. Ben 1980’lerde atölyelerimi ticari işe döndüğü için kapattım, geride anlam bırakmak istiyordum. Babamın vasiyeti üzerine Bayrburt’a geri gittiğimde kültürümüzden eser kalmadığını, köyümde köylülüğün kalmadığını gördüm. Halbuki derinliğim oradaydı. O yüzden çalışmalarımı gelenekten yola çıkarak gelecekçi bakış açısıyla yorumluyorum. Ben bir ağa ailesi oğluyum. Varlıklı olmamıza rağmen tarlalarda çok çalıştım. İşlerim o günleri, ait olduğum toplumu anımsatıyor.
İsyankâr bir öykü
Retrospektif sergim merkeze itirazı olan bu yolculuğumu, kültürel ilişkileri sorgulayan ve dinleyen, geleneksel motifi kullanarak yeni bir dil yaratmaya çalışan öykümü gösteriyor. Sergi mekânını siyaha boyadım, bir tarafsızlık yarattım çünkü bugüne kadar yaptığım bütün resimleri bu sergide topluyorum. Hem aileyi bir araya toplayan hem de kendime dışardan bakmamı sağlayan bir sergi aslında.
Monumental Serisi
Serginin ilk bölümü sanat hayatımın ilk yıllarından oluşuyor. Sanata sezgiyle başlamışım. Kaş’ta yeraltı kentine gittiğimde suyun içindeki kaya mezarlarını görünce çok etkilendim ve resim yapma isteği geldi. Bu seri onu gösteriyor.
Osmanlı Serisi
İçsel dönemimden sonra Osmanlı serisiyle birlikte daha planlı çalışmaya başladım. Önce Osmanlı’yı araştırdım sonra seriyi ürettim. Geleneksel dut yaprağının yerine, kavak yaprağı üzerine padişahların resimlerini yapıştırdım. Alttaki piramitler o padişahın kaç yıl iktidarda kaldığını anlatıyor.
Şaman Serisi
Doğduğum köyün eski adının Baksı olması ve ‘şaman’ anlamına gelmesi Şaman geleneğinin bir devamı olarak görülebilir. Heykellerden oluşan şamanik figürler üzerine kendi hayatımdan semboller var. At figürü babamın maceralarını, kurtlar ise bizim annemle tarlaya gidişimizi anımsatıyor.