Güncelleme Tarihi:
Tam iki yıldır iki kilometre ötedeki loş odasından sizin ışığınızı izlediğini söylüyor. İsimsiz, kimliksiz bir adam... Tanıştırayım sizleri: “Bay Hiç”. Ülkü Duru ve İşdar Gökseven, 20 yıllık evlilik hayatlarında ilk kez geçen sezon Vahşet Tanrısı adlı oyunla aynı sahneye çıkmışlardı. Şimdi ise Kerem Ayan’ın yönettiği, Sabahattin Kudret Aksal imzalı Bay Hiç ile ilk defa baş başa seyirci karşısındalar. Aradan geçen 30 seneden sonra yeniden sahnelenen 1981 tarihli eser, nisan ayında Berlin’de düzenlenen 15. Diyalog TheatreFest’in açılışını yapmaya hazırlanıyor. Ülkü Duru ve İşdar Gökseven ile paylaştıkları sahneyi konuştuk.
Bay Hiç’in serüveni biraz uzun sanırım. Anlatır mısınız?
Ülkü Duru: Geçen sene Fransa’daki Türk mevsimi için hazırladık bu projeyi. Rejisörümüz Kerem Ayan oyunu Fransızca’ya çevirdi. Sabahattin Kudret Aksal’ın şiirsel dili de Fransızca ile çok güzel örtüşüyordu. Oyunu ilk kez Fransızca olarak, bir Fransız aktörle oynadım. Önce Fransız Kültür Merkezi’nde, sonra da Paris’te sahneledik. Çok beğenildi. Fransızların Sabahattin Kudret Aksal’ı tanımaları ve oyunu çok beğenmeleri de hoştu. Bu kadar güzel bir oyunu neden Türk seyircisiyle tanıştırmıyoruz diye düşündük. Sonra Kerem’le birlikte Bay Hiç’i Türkçe olarak İstanbul Tiyatro Festivali’ne hazırladık. Oyuncu düşünmeye başlayınca Kerem “Benim kafamda İşdar var, sen ne dersin” dedi. Karı-kocayız sonuçta. Ben de rejisörün uygun bulduğu kişiyle seve seve çalışacağımı söyledim. Tiyatro festivalinde de çok beğenildi oyun. Şimdi elimizden geldiğince ve salon bulabildikçe oynuyoruz. Genellikle Kumbaracı50, Aksanat ve İKSV Salon’da.
Oyuna nasıl hazırlandınız? Ev içinde birden bire oynamaya başladığınız oluyor mu?
İşdar Gökseven: Eve iş getirme alışkanlığımız yok. En fazla ezber yapıyoruz. Bu bizim için çok büyük avantaj oluyor. Oyun şiirsel bir dile sahip. Ezberin bizim için kolay olduğunu söylerler. Ama bu metin çok zorladı. Evde eserle ilgili elbette konuşuyoruz ama prova yapmıyoruz. Vahşet Tanrısı’ndan sonra Bay Hiç’i oynamamız güzel bir deneyimdi. Bu oyun hakkında daha çok konuşuyoruz aramızda. Çünkü ikimizin paylaştığı özel bir durum var.
Ülkü Duru: Sabahattin Kudret Aksal çok iyi bir şair ama şiiri bırakması iyi olmuş diyeceğim geliyor. Çünkü bizler için müthiş bir kazanç. Çok evrensel ve çağdaş bir oyun Bay Hiç. 1981 tarihli olmasına rağmen, tazeliğini korumasıyla birlikte, günümüz insanına daha çok uyuyor. Şiirsellik de oyuna bir müzikalite katıyor. Bu durum bizi de çok keyiflendiriyor ama zor olduğunu kabul etmek lazım. Öyle derin bir metne sahip ki her oynadığımızda başka bir anlam katmanı çıkıyor ortaya. Benim bir bakışım, İşdar’ın bir hareketiyle her şey değişiyor. Her seferinde başka bir oyun oynuyoruz.
BİRBİRİMİZİN SINIRLARINI ZORLUYORUZ
Birlikte çalışıyor olmanızın oyuna katkıları neler? Hiç zorluk yaşadınız mı?
İşdar Gökseven: Birbirimizi çok iyi tanıdığımız için çalışmakta zorluk yaşamıyoruz. Ama oyun esnasında Ülkü’nün bir bakışıyla “Eyvah, bir yanlış mı yaptım acaba” diyorum. Çalışırken birbirimize elbette yardımcı oluyoruz. Ben biraz daha ılıman bir çocuğumdur. Ama Ülkü prova sırasında dişlerini gösterebilir. Onun sayesinde çok prova yaparız mesela. Sağ olsun, bizi epey zorlar.
Ülkü Duru: Yok canım, o kadar da değil. Şaka bir yana, ben her şeyi didiklerim. Fazla detaycıyım belki. Ama bunun zararını hiç görmedik. Belki benimle birlikte çalışan kişi “Yine mi çalışacağız” diye düşünüp sıkılabilir. Fakat çok çalışmanın geri dönüşü her zaman iyi olur. Başka türlü de iyi bir iş ortaya çıkmaz ki zaten. Her projeye kendinizden bir şeyler katmazsanız kendinizi tekrar etmeye başlarsınız. İşdar ile birlikte çalışmamızın en güzel yanı, birbirimizi çok iyi tanıdığımız için, sınırlarımızı zorlamaya imkan sağlıyor olmamız. Ben İşdar’ın karşımda neler yapabileceğini biliyorum. Bunlar belki kendisinin bile fark etmediği şeyler. O da benim sınırlarımı iyi biliyor. Bu sayede birbirimizi olumlu yönde etkiliyoruz. Sende bu malzeme var, çıkar onu ortaya, diyoruz. Vahşet Tanrısı’nda da bunun yararını görüyoruz.
Vahşet Tanrısı birlikte sahneye çıktığınız ilk oyun. Eserde iki evli çift varken, sizin partner olmamanız bilinçli bir seçim miydi?
Ülkü Duru: Karı koca olmamızın bu seçimde bir etkisi yoktu aslında. Michel karakteri Zafer Algöz’e çok uygundu. Zaten İşdar da fiziği ve duruşuyla tam ‘snob avukat’ rolüne göre.
İşdar Gökseven: Benden toptancı olmaz ki zaten. Avukat olur.
Hem evde, hem işte birlikte olmak pek iyi değildir derler. Siz ne dersiniz?
Ülkü Duru: Evet öyle derler, ama biz bunu çok yıllar sonra yaptık. 20 yıllık bir birlikteliğimiz var. Bu zamana kadar mümkün olduğu kadar ayrı projelerde çalışmaya gayret gösterdik. Yalnızca bir defa aynı dizide rol aldık. Ayrı projelerde çalışmak hep dikkat ettiğimiz bir şeydi. Ama daha fazla uzatmak da anlamsız olacaktı. Bay Hiç’teki roller de bize çok uygundu. Bunca seneden sonra hiçbir zararını görmedik. Daha önceden bu işe kalkışsaydık pek hoş olmazdı sanıyorum.
BAY HİÇ OLMAK KOLAY DEĞİL
Peki, nasıl ‘Bay Hiç’ olunur?
İşdar Gökseven: Bence hayatın iki dönemi var. İlk dönem mutluluğu aramak ile geçiyor. İkincisi ise mutluluğun giderek acıya dönüştüğü dönem. Bir kitap okumuştum, gençlik dönemlerinde kapı çaldığı zaman, yeni bir olay olacağını düşünerek heyecanlandığımızı, yaş ilerleyince ise, yine kim geldi diyerek zili duymak istemediğimizi yazıyordu. Bay Hiç olmak kolay iş değil. ‘Hiç’ kelimesinin içi çok dolu aslında. Kahramanımız belki bir hiç olmaya dair ama yine de umutlu. Hayatın içinden sıyrılarak kendine de dönemiyor. İki kilometre ötedeki bir dairenin ışığına özlem duyuyor. Onu elde edecek değil belki. Hiçbir şey yapmayarak bu özlemini koruyabileceğini düşünüyor. Bir adam karanlık odasında oturmuş sizin ışığınıza bakıyor ama ben olmasam da bir başkası olacaktır, umudunuzu kaybetmeyin, diyor.
Ülkü Duru: Bazı insanlar vardır. Karıları bile ondan ‘bizim başkan’ veya ‘bizim doktor’ diye söz eder. Öylesine etikete odaklanmış bir toplumuz ki... Bunlardan bir türlü kurtulamıyoruz. Bay Hiç ise bir insanın en yalın halidir. Alain de Botton Statü Endişesi’nde bunu çok güzel anlatır. Yeni biriyle tanıştığımızda önce merhaba dedikten hemen sonra ne iş yaptığını sorar ve tavrımızı ona göre belirleriz. Halbuki birine insan olarak bakabilmek çok zor.
Yönetmen Kerem Ayan;
"30 YIL SONRA YENİDEN"
Eseri uyarlarken aslında sadık kalmaya çalıştım ama Sabahattin Kudret Aksal’ın dili oldukça şiirsel. Tabii ki bazı kayıplar oldu ama yine de aldığımız tepkiler olumluydu. Eser o kadar evrensel ki Türkçesinde olup da Fransızcasında olmayan pek bir şey yok. “Bu fazla Türk, Fransızlar bu bölümü anlamaz” dediğimiz bölüm olmadı hiç. Ülkü ve İşdar’la çalışmak büyük bir şans aslında. O kadar iyi anlaşan bir karı koca ki... Çok ciddi çalışıyorlar ama bir o kadar da eğleniyorlar. O yüzden oldukça zevkli geçti provalar