Güncelleme Tarihi:
Fikret Kuşkan, Nejat işler, Mehmet Günsur, Erkan Can, Melisa Sözen ve Vildan Atasever gibi önemli oyuncuları kadrosunda buluşturan "Bıçak Sırtı" dizisi, ilk bölümüyle 10 Eylül pazartesi günü Kanal D ekranında...
Hem kadro hem de hikaye sağlam
Kanal D'nin yeni dizisi "Bıçak Sırtı", soyluluğun ve sıradanlığın ne kadar kırılgan kavramlar olduğunu tartışacak, babalığın ne demek olduğu sorusuna, iki farklı karakter üzerinden cevap bulmaya çalışacak. Başrol oyuncularından Fikret Kuşkan, "Kadro sağlam ama hikayemiz de çok iyi. Öyle oyuncuların arkasına sığınılmış bir durum yok yani"
Zerda, Bir İstanbul Masalı, Aliye, Hırsız-Polis, Binbir Gece gibi unutulmaz dizilerin yapımcısı TMC, yine dev bir projeye imza atıyor: "Bıçak Sırtı"... Fikret Kuşkan, Nejat İşler, Mehmet Günsür, Erkan Can, Melisa Sözen ve Vildan Atasever gibi önemli oyuncuları kadrosunda buluşturan "Bıçak Sırtı", soyluluğun ve sıradanlığın ne kadar kırılgan kavramlar olduğunu tartışacak, babalığın ne demek olduğu sorusuna, iki farklı karakter üzerinden cevap bulmaya çalışacak. Aile baskıları, sınıf çatışmaları ve bastırılmayan aşkları bünyesinde barındıran bu müthiş dizi, pazartesi günü Kanal D’de ekrana gelecek.
FİKRET KUŞKAN (ORHAN) BU DİZİYİ ÖNEMLİ KILAN SONUNUN BELLİ OLMASI
Sizin için bu projeyi önemli kılan nedir?
Kadro da çok iyi. Peki hikaye?
- Hikayemiz de çok iyi. Öyle oyuncuların arkasına sığınılmış bir durum yok yani. En iyi senarist gruplarından ve en iyi ekiplerden biriyle çalışıyoruz. Kendi işim olduğu için böyle konuşmuyorum. Ben nerede ne hata varsa söylerim. Burada da eğer bir yanlış görseydim, bu projeye girmezdim. Çünkü para kazanmak gibi bir derdim yok.
Dizide "Orhan" karakterini canlandırıyorsunuz. Karakterinizi anlatır mısınız?
- Orhan, tam bir bıçak sırtı karakter. Kökenlerine ve aile geleneklerine bağlı, sanat tasarımı okumuş, iyi yetişmiş, zeki, disiplinli, sokağın ne olduğunu bilmeyen ve fazlaca hırslı. "Sen alelade bir çocuk değilsin" diye büyütülmüş, buna karşı çıkmayı aklından bile geçirmemiş. Babasının kurduğu mücevher işini sürdürüyor. Kendisi gibi Osmanlı soyundan gelen Nisan’la evliliği de tıpkı işi gibi düz bir çizgide ilerliyor. Tek bir hatası var, söylemiş olduğu yalan. O yalan başka yalanları doğuruyor ve işler içinden çıkılmaz bir hál alıyor.
Yani Orhan gerçek bir aristokrat...
- Evet, Türkiye’de olmayan bir aristokrat ama... Biliyorsunuz ki Türkiye’de aristokrat yok. Büyük burjuva, küçük burjuva, halk, fakir ve zengin var. Aslında ben bu ülkede büyük burjuva, küçük burjuva olduğuna da inanmıyorum. Küçük burjuva, Orhan Veli ve Cahit Sıtkı’ydı. Bu ülkede sadece aileden gelen o soyluluğu devam ettirenler var. Bu anlamda dizideki Orhan entersan bir karakter.
Dizide, Fikret Kuşkan’ın oynadığı "Orhan" karakterinin eşini canlandırıyorsunuz. Nisan, nasıl bir kadın?
- Nisan, aşk evliliği yapmayan bir kadın... Osmanlı soyundan gelmenin ağırlığını her zaman üzerinde hissetmiş, bunu taşımayı kabul etmiş, zamanından önce olgunlaşmış, zeki, duyarlı ve güçlü bir kadın. Ama bu gücü, ağırbaşlı ve asil görüntüsünün altında gizlemiş. Gerçek bir anne sevgisiyle büyüttüğü oğlu Murat’ı kaybetme korkusu, ona gücünü keşfettirecek. İstese de kaçamadığı tutkulu bir aşkla birlikte büyük bir ikileme düşecek.
Fikret Kuşkan’la kamera karşısına geçmek, onun eşini canlandırmak sizin için heyecan verici bir deneyim olsa gerek...
- Çok... Çünkü çok acayip bir oyuncu Fikret... Onunla çok güzel, coşkulu vakit geçiriyoruz. O, sınırsız bir adam. Onun bu tutkusuna, çocuksu hallerine ve aynı zamanda her şeye hakim oluşuna hayranım. İlk zamanlar hızına yetişemiyordum. Aptal oluyordum. Şimdi her şey şahane. Çalışırken benim düşmemin imkanı olmuyor. Onun enerjisi beni ayakta tutuyor.
Bu sette hissettikleriniz neler?
- Oyunculuk anlamında, teknik anlamda çok şey öğreniyorum ama bu ekibin enerjisi beni bana yaklaştırıyor. Bu enerjinin seyirciye de geçeceğine, dizimizin çok başarılı olacağına inanıyorum.
MEHMET GÜNSÜR (MEHMET) ASİLZADELİK OLAYINA PEK SICAK BAKMIYORUM
Siz Osmanlı soyundan gelen "Reşat" ailesinin en küçük oğlusunuz ve Fikret Kuşkan’ın kardeşini canlandırıyorsunuz, değil mi?
- Evet. Dizideki adım da Mehmet. Mehmet, Osmanlı soyundan geldiği halde ailenin dışında durmayı tercih eden, kurallardan, resmiyetten sıkılmış, asalet kavramına önem vermeyen, bu yüzden de sık sık ağabeyi Orhan ve babası Selim Reşat’la çatışan bir adam. Yurtdışında üniversiteyi bitirip memlekete dönüyor. Küçük veliaht... Fakat Mehmet, bu ’mavi kan’ denilen asilzadelik olayına pek sıcak bakmıyor. Ailenin tavrını çok abartılı buluyor, çağın değiştiğine inanıyor. Ailenin bu hissiyatına, karşı düşüncelere sahip biri olarak baş kaldıran bir çocuk. İlginç karakterler barındıran bir dizi. Beğenileceğine inanıyorum.
"Beyaz Gelincik" dizisinde de böyle asi bir karakteri canlandırıyordunuz. Farklı karakterler gibi görünse de sanki biraz tekrar gibi duruyor. Siz ne dersiniz?
- Hayır, çünkü "Beyaz Gelincik"teki karakter ile buradaki farklı. "Beyaz Gelincik"te Adanalı bir ailenin oğluydum. "Bıçak Sırtı"nda canlandırdığım Mehmet, sanat tarihi bilgisi olan, Osmanlı tarihi bilen, çok daha kültürlü bir karakter. Asilik falan değil onunki... Kimsenin onu kısıtlamasına izin vermeden sadece kendi istediği şeyi yapmak istiyor.
Tıpkı Mehmet Günsür gibi...
- Evet. Aslında herkes kendi istediği şeyi yapmak ister. Ben her zaman ne istediğimi bildim. Bilmediğim zamanlarda da her şeyi zamana bıraktım. Her şeyden önemlisi beni her şekilde destekleyen bir ailem vardı. Bu yüzden çok şanslıyım.
"Beyaz Gelincik"ten erken ayrılıp İtalya’ya gittiniz. Çünkü orada eşiniz, oğlunuz, bir aileniz var. Şimdi ne yapacaksınız?
- Nejat (İşler), Fikret (Kuşkan) ve ben, aynı hikayede buluşmayı hep konuşurduk. Bu plan şimdi gerçekleşiyor. Burada olmamın en önemli nedeni de bu buluşmanın bu zamana denk gelmesi. Yoksa İtalya’daki hayatıma devam ediyordum. Dokuz yıldır oradayım. Evimiz orada. Ama bu dizi nedeniyle eşim ve oğlumla altı aylığına İstanbul’a taşınıyorum.
Genç bir oyuncu olarak, böyle bir kadroda yer almak çok heyecanlı bir durum olsa gerek...
- Kesinlikle... Ben de projeyi en başından itibaren bilenlerdenim. Benim için yapımcının güvenilir olması çok önemli. TMC bugüne kadar yaptığı bütün işlerde çok başarılı olmuş bir yapım şirketi. O yüzden benim için Erol Avcı’nın ismi çok önemliydi. Oyuncu kadrosu ise müthiş. Hepsi çok profesyonel. İyilerin buluştuğu bir dizi, daha ne olsun?
Dizide ağabeyi Ali’yi hapisten kurtarmaya çalışan avukat Güneş’i canlandırıyorsunuz. Güneş de sizin gibi tuttuğunu koparan, azimli bir kız galiba...
- Evet. Düzgün ve güçlü bir genç kız. Güneş sadece bir avukat değil, ağabeyini çok seven, kendisini ağabeyine adamış bir kız. Ağabeyi hapishaneye düştüğünde bütün aile ona yüz çevirirken, bir tek o inanmış masum olduğuna. Ve okuldan mezun olunca ilk yaptığı iş, bunu kanıtlayıp onu hapisten çıkarmak oluyor. Büyük zorlukları, doğruya ve dürüstlüğe olan inancıyla aşmayı beceriyor. Kolay bir hayat sürenleri küçümsüyor. Ama hiç beklemdiği bir aşkın ortasına düşüverince hayata başka bir pencereden bakmaya başlayacak.
Bu soyluluğun ve sıradanlığın ne kadar kırılgan kavramlar olduğunu tartışan bir dizi. Sizin bu kavramlara bakışınız nedir?
- Bunlar benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Önemli olan insanlıktır. Sonuçta hepimiz insanız. Dizide iki sınıf var, asiller ve halk... Ama bu iki tarafından da ortak noktaları var, bir çocuk... Hikaye de o çocukla başlıyor. Eğer ben bu projenin içinde olmasaydım, bu diziyi ilgiyle izlerdim.
ERKAN CAN (NUMAN) DİZİNİN ÇOK HOŞ BİR DRAMATİK YAPISI VAR
Bu dizide bir soylu kesim, bir de mahalle kesimi var. Siz mahalledensiniz, değil mi?
- Evet... Ben bu dizide Numan karakterini canlandırıyorum. Bir kamyon şoförüyüm. Nejat İşler’in canlandırdığı Ali karakterinin arkadaşıyım. Numan, çoluğunu çocuğunu depremde kaybetmiş. Yani hayatın ertelenemez olduğunu, acı bir tokatla kavramış. Bu yüzden Ali geçmişe kilitlendiğinde, onu sarsıp kendine getirmeyi çok iyi beceriyor. Numan, tecrübelerinden Ali’ye çok şey aktaracak. Kısacası Numan, mahallenin ağabeyi... Görünümü kabadayı gibi duruyor ama çok iyi bir adam.
Numan’ı çok sevmişsiniz...
- Genel olarak hikaye çok hoşuma gitti. Çünkü dramatik yapısı güzel. Diyaloglar yerli yerinde... Bunlar çok önemli. Biz de elimizden gelen en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Ve iyi bir iş çıkacağına inanıyorum. Öyle olmasaydı burada olmazdık zaten.
Nasıl bir hazırlık dönemi geçirdiniz. Mesela kamyon şoförlerinin hayatlarını ne kadar biliyorsunuz?
- Çok iyi biliyorum. Çünkü bizim köyde her kapıda iki kamyon vardır. İznik Gölü kyısındaki Bayırköy’denim. Orada büyüdüm. Sebzeyi kamyona yükler, hale yetiştirirdik. Dolayısıyla o hikayeleri çok iyi bilirim. 15 yaşından beri de kamyon kullanırım.
Cesaretli yapımcıya ihtiyacımız var
Bir tarafta Fikret Kuşkan, Melisa Sözen ve Mehmet Günsür’ün canlandırdığı, köşkte yaşayan soylu bir aile, diğer tarafta ise Cankurtaran’da yaşayan Ali var... Ve Ali’nin hayatı, günün birinde bu aile ile kesişiyor. Her iki tarafın ortak noktası ise çocuk. Bize biraz canlandıracağınız Ali karakterini anlatır mısınız?
- Ali, Cankurtaran’da, kendi halinde, çok sıradan yaşayan bir marangoz. Evli... Bir iftira sonucu hapse giriyor, 10 yıl hapis yatıyor. Ama kendini geliştiriyor. Kitap okuyan, kafası çok çalışan bir adam. 10 yıl sonra avukat olan kardeşinin yardımıyla cezaevinden çıkıyor. Çıkmasıyla da hikaye başlıyor.
Neden cezaevine girmiş Ali?
- Baba olmayı beklerken hayatın sillesini en ağır şekilde yiyor. Karısının ve kendi çocuğunun katili damgasıyla hapiste 10 yıl geçiriyor. Uğradığı iftira da bu zaten.
Röportaj: Sema DENKER Fotoğraflar: Sinan ÖZBALKAN
|
Size kolay gelsin diyelim o zaman...
- Teşekkürler. Biz, seyirciye söz veriyoruz; tadında bırakacağız. Projemizin sonu belli. "Millet sevdi, devam edelim" denilmeyecek. Dizi 90 dakika da olmayacak. Koşulları biraz zorlayacağız. Uzun kasetler yok. Eğer bunda başarılı olursak, yolu açmış olacağız. Bundan sonra da bu iş böyle gidecektir diye düşünüyorum. Sadece cesaretli yapımcılara ihtiyacımız var.