Ve sizin yırtınmanız, kanıtlamanız gerekiyor ki, siz AIDS değilsiniz. Ee takdir edersiniz ki, pek sevimli bir durum değil. Zaten Mustafa Altıoklar'ın imajı da pek sevimli değil. İşte bu röportajda Mustafa Altıoklar, karşı karşıya kaldığı AIDS iftirasıyla nasıl başa çıktığı anlatıyor...
Hakkınızda AIDS olduğunuza dair bir haber çıktı. O anda ne hissettiniz?
- Bu ben değilimdir dedim. Hiç üzerime alınmadım. Sabahın körü, zırrr diye telefon çaldı, açtım. ‘‘Efendim, Hürriyet'ten arıyorum’’ dedi bir ses. ‘‘Buyrun’’ dedim. ‘‘Mustafa Bey, AIDS olmuşsunuz. Öyle mi?’’ Gözümü daha yeni açmışım, çapaklarım duruyor. Bir gazetede haber çıkmış, isim verilmemiş, ama tarif edilen kişi benmişim. Daha neler! Aradan yarım saat geçti, ablam telefonda, ‘‘Star Gazetesi'nde acayip bir haber var’’ O anda aklımdan geçenleri sıralıyorum: Küfrettim. Pes dedim. Bunlar adamı asarlar da dedim. Korktum. Ben şimdi bunun doğru olmadığını nasıl kanıtlarım.
Eeeeee?
- Kös kös gazeteyi aldım tabii. Evet benim. Arzu ve Pelin'le ilişkim anlatılıyor. Entel yönetmen deniyor. Bu laf bir sürü insan için söylenebilir, ama ne yazık ki bu pespayeliği bana yakıştırdılar! Soğukkanlılığımı kaybetmemeye çalışıyorum. Telefon trafiği anlatılır gibi değil. Kavacık'ta bir doktora gidiyormuşum, gizli gizli tedavi oluyormuşum. İnanılmaz senaryolar! ‘‘Çağın vebası’’, ‘‘Bu adamla ilişkiye girmek demek, ölmek demek’’, ‘‘Adını açıklasak, canlı cenazeye döner, toplum içine çıkamaz’’ gibi tuhaf, hakaretamiz şeyler...
ÇIPLAK YAŞADIM
Haberin altında imzası olan kişiyi aramadınız mı?
- Aramaz olur muyum? Çıkmadı telefonuma, kaçtı! O güne kadar şöyle düşünüyordum: ‘‘Hayatımı kendi seçimlerim doğrultusunda, bütün özgürlüğümle yaşamayacaksam, gazetecilerden korkacaksam, bu zaten mutsuz bir hayat olacak. Oysa ben hayatı bütün çıplaklığıyla, eğrisiyle, doğrusuyla, kabul edilebilir ya da edilemez taraflarıyla yaşamak istiyorum. Nasıl olsa uyduruk haberler yüzünden toplumun hakkımdaki izlenimlerinden korunabilmem mümkün değil. Varsın öyle olsun, ben çıplak yaşayacağım. Örtüsüz.’’ Ama bu son haber işin cılkını çıkardı!
İnsan, böyle bir haber okuduğunda kendisinden şüpheleniyor mu? Ya doğruysa hissine kapılıyor mu?
- O anda HIV negatiftim, bunu biliyordum. Arzu'nun AIDS olması, benim etrafa AIDS bulaştırıyor olmam, Kavacık'taki doktor senaryosu hepsi yalandı. O hikayedeki adam ben değilim yani. Ama ya 6 ay önceki bir ilişkim sırasında virüsü kapmışsam, ya hastalarımdan bulaşmışsa ya adamlar attılar ve tutturduysalar. Herkesin başına gelebilir. Ya gerçekten de HIV pozitifsem, o zaman ayıkla pirincin taşını...
AIDS Mİ? MÜSTAHAKTIR!
Savunma mekanizmanızın ortaya çıkardığı ilk tepki neydi? Hemen gidip bir Eliza testi yaptırmak ve ‘‘Hayır değilim’’ belgesini yanınızda taşımak mı?
- Koştura koştura ‘‘Ben AIDS değilim’’ testi yaptırmak da ağrıma gitti. Bu, onların oyununa gelmekti. Ama Arzu, ertesi gün Eliza testi yaptırıp, gazetelere çıktı. Ben bir hafta dayandım. Bu arada bütün gazeteler ‘‘Bir yayın organının iddiasına göre Mustafa Altıoklar AIDS’’ haberleri yayınlıyor, televizyon kanalları alt yazı geçiyordu. Korkunç bir durum.
Peki bu haberin çevrenizde yarattığı etki ne oldu? Size kuşkulu gözlerle bakanların sayısında artış oldu mu?
- Daha çok işi gırgıra vurdular. ‘‘Dün öpmüştüm seni. Bize de bir şey olmasın abi. Ha ha ha!’’ Şakası bile kötü! Tabii, ‘‘Herif AIDS olmuş, müstahak lan bu adama’’ diyen kötü kalpliler de vardı.
Eskiden birlikte olduğunuz kadınlardan ne tür tepkiler geldi? Onlar da hem kendi sağlıkları hem de yeni ilişkileri açısından zan altında kalıyorlar...
- Pelin'den sonuna kadar destek geldi. Arzu'yla hiç konuşmadım. Onlardan daha önce, çok aşık olduğum bir kız vardı, paranoyak olmasına rağmen telefon açtı, ‘‘Yapabileceğim bir şey var mı?’’ dedi. Kadınlar cephesinde sorun olmadı. Ben kızımı düşünmeye başladım. Ya AIDS'li babanın kızı derlerse? O yüzden, elimde raporlarım Kanal D Anahaber'e çıktım. Spiker, bana döndü ve şöyle dedi: ‘‘Efendim, siz AIDS misiniz?’’ Sinirden gülmeye başladım. Bir yandan da, ‘‘Hayır efendim, ne münasebet değilim, bakın raporlarımı getirdim’’ demeye utanıyorum. ‘‘Benim AIDS olup olmamam önemli değil’’ filan diyorum, ‘‘Amacım, böyle bir haberle basının bütün AIDS hastalarına ne kadar büyük bir kötülük yaptığını anlatmak’’ diyorum, ama spiker oralı değil, sıkıştırıyor, ‘‘Efendim, zamanımız kısıtlı, raporları görebilir miyiz?’’ Boğuşmaktan yoruluyorum, ‘‘Kahretsin!’’ deyip raporları gösteriyorum. ‘‘Bu geçen senenin raporu, bu da bu sabahki...’’
Bu haberden sonra hayatınızda neler değişti?
- Artık hekimlik yapmıyorum. Osmanoğlu Hastanesi'nden ben ayrıldım. Çünkü AIDS'li olduğu iddia edilen bir doktor olarak o hastanenin itibarını sarsmaya hakkım yoktu. Ama ben hayatımı hekimlikle kazanıyorum. 18 yıldır. Şu son iki ay hariç! Allah'tan yakında Alman Hastanesi'nde çalışmaya başlama ihtimalim var. Bir de, bir ilaç firmasının sponsorluğunda, doktor kimliğimle bir sağlık programı sunacaktım, iptal edildi.
ERKEKLER KISKANIYOR
Peki hangisi daha kötü? Bir insana ‘‘homoseksüel’’ yakıştırmasının yapılması mı, AIDS denmesi mi?
- Vallaha, benim için homoseksüel de yazmışlardı zaten. Yazmadıkları hiçbir şey kalmadı ki. Ağır Roman'ın senaryosuyla uğraşırken, Küçük İskender'le eve kapanıp birlikte şiirler döktürüyormuşuz! Üstelik benim enteresan cinsel fantezilerim varmış!
Bu AİDS yakıştırması sizce neden size yapıldı? Erkeklerin sizi kıskandığını filan mı düşünüyorsunuz? Bu haberi okuduktan sonra ‘‘Neden ben?’’ sorusuna nasıl cevap verdiniz?
- Sadece benim için değil, pek çok ünlü erkek için geçerli bu gerekçe. Erkeklerin gözünde beni kıskandıklarını görüyorum. Ne zaman bir kulübe ya da restorana girsem, başlar bana çevriliyor. Eğer bana beğenerek bakan birkaç kadın da varsa yandık! Onların yanındaki erkekler otomatik olarak geriliyorlar. Kadınlar tarafından beğenilen biri olduğumu biliyorum, o adamlar da biliyor. Ve direkt onların gözünde şöyle bir adama dönüşüveriyorum: Nefret edilecek, it, orospu çocuğu, puşt, alkolik, serseri, ayyaş, yürüyen kadeh...
İyi de neden siz? Başka ünlü yakışıklılar da var...
- Çünkü, bu bir kısım gazetecinin ikiyüzlü ahlak anlayışından nefret ettiğimi, onlardan iğrendiğimi, onları hiç iplemediğimi belli ediyorum ben. Açık açık ‘‘Asıl ahlaksız olan sizlersiniz’’ diyorum. Bu insanlar köşeleri tutmuşlar, güya bizim ahlak bekçiliğimizi yapıyorlar, ‘‘Rezalet. Kimin eli kimin cebinde belli değil!’’ diye yazıyorlar. Ama röportaj yapacakları kızları özel olarak odalarına çağırıyorlar. Beni sevmemeleri bu yüzden.
DAVA AÇIYORUM
Peki AIDS iddiası konusunda hiçbir hukuki girişimde bulunmadınız mı?
- Basın Konseyi'ne suç duyurusunda bulunuldu. Aynı şekilde Cumhuriyet Savcılığı'na da. Yakında yüklü miktarda tazminat davası açılacak.
ÊBasında sık sık yer alan, kadınlarla ilişkilerinize dair bütün haberler yalan mı?
- Hepsi yalan diyemem, çoğu öyle. Pelin'le beraberliğimi bunlar kabul edemediler mesela: ‘‘İnal Bey, kızını fırçaladı’’, ‘‘Pelin'in ailesi Mustafa'ya karşı’’ haberleri yaptılar. Oysa, İnal Bey'le aramız çok iyiydi, evlerinde yatıp kalkıyordum. Bir hafta sonu tatili için Assos'a gitmiştik Pelin'le. Nurseli ve erkek arkadaşı Kazım'la karşılaştık. Bir şeyler içtik, sonra iki ayrı grup farklı restoranlarda
yemek yedik. Bir daha da birbirimizi görmedik. Ertesi günkü haber: ‘‘Nurseli ve Mustafa'nın Assos kaçamağı... Sevgililerini İstanbul'da bırakıp Assos'a gelen Mustafa ve Nurseli sabaha kadar öyle bağıra çağıra seviştiler ki, sesleri sokaklara taştı.’’ Ne oluyor ya!
Mustafa Altıoklar portresi: Alkolik, dağıtan, döven, uçuk, marjinal, uyuşturucu kullanmaya meyilli, seks hayatı sınırsız, her türlü seks ilişkisini denemeye müsait, bu yüzden de AIDS'li... Feci yani! a) Ne yaptınız da böyle oldu b) Böyle olmasında sizin hatalarınızın da payı var mı c) Kendinizi nasıl savunuyorsunuz
- Bir kere kendimi savunmuyorum. Ama biliyorum, kasabaya gelen yabancının yarattığı tedirginliği yaşatıyorum etrafıma. Hiçbir şeyi gizlemeye, yok etmeye çalışmadım, hayatımı ve aşklarımı açık açık yaşadım ben. Sevgilimle öpüşürken çekilmiş fotoğraflarım mı var? Bunda ne var? Ama altına atılan başlık: ‘‘Utanmazlar!’’ Bir dakika ya, niye utanmam gerekiyormuş! İkiyüzlü ahlak anlayışını benimsemiş olsaydım, ‘‘Hatam herşeyi açık açık ortalıkta yaşamak!’’ diyebilirdim. Ama ben kendimi hatalı görmüyorum ki savunayım...
HAYATIMIN PARADOKSU
Bir çok erkek için ilişkiyi bitirmek, başlatmak kadar zorlu bir mesele. Siz nasıl beceriyorsunuz?
- Cırt diye bitmiyor tabii. Yırtılarak oluyor. Çoğu kez, jilet yaralarıyla terk edildim ya da ettim. Uzun ilişkilere, evliliklere uygun bir adam değilim yani. Ama bu aynı zamanda hayatımın paradokslarından biri. Bir tarafım tek bir kadınla, tek bir hayatı sürdürmek istiyor, öteki tarafım ise tamamen tutuklanmamaya formatlanmış durumda. İçimdeki bir Mustafa ceketini alıp gitmek, diğeri ise kalmak istiyor. Ama neticede tutkunun, aşkın tükendiği yerde ben ilişkiyi daha fazla uzatmak istemiyorum...
18 YILDIR GERÇEKTEN DOKTORLUK YAPIYORUM
Sizin doktorluğunuz Cüneyt Arkın'ın doktorluğu gibi mi?
- Hayır, benim doktorluğum gerçek. Tıp Fakültesi'nden 84'de mezun oldum. Fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanıyım. Bel, boyun ve omurga ağrıları üzerine. Babam da fizik tedavi uzmanı, ustamdır. Hekimliği çok ciddiye alıyorum, 18 yıldır yapıyorum. Analitik düşünebilme yeteneğimi hekimliğime borçluyum. Reel dünyayla temasım, hastalarım sayesinde oluyor. Ne sevgilim, ne arkadaşlarım, ne de
sinema. Hastalarım gerçek, çıplak, somut sorunlarla geliyor...