Güncelleme Tarihi:
“Karabiberim” şarkısıyla hayatımıza girmenizin üzerinden tam 15 yıl geçti. Bu işe başlarken şu an bulunduğunuz noktaya geleceğinizi düşünmüş müydünüz?
Hayır, hiç tahmin etmiyordum. Tahmini bırakın, hayal dahi etmiyordum. “Karabiberim” 1994 yılının kasım ayında çıktı. Bu benim için de sürpriz oldu çünkü şarkıcılıkla hiç alakam yoktu. Çocukken şarkı söylemeyi severdim, insanlar “Sesin çok güzel” derlerdi ama önemsemezdim. Babamın torna atölyesi vardı, zamanla işleri büyütüp fabrika açmıştı ve benim de onun yanında çalışmamı istiyordu. Haydarpaşa Teknik Lisesi torna tesviye bölümünde okudum. Baktım ki bu işi yapmak istemiyorum, Bilkent Üniversitesi’nde Amerikan Filolojisi okuma bahanesiyle Ankara’ya kaçtım. 800 sayfalık mitoloji kitabını görünce oraya da ait olmadığımı anlayıp İstanbul’a döndüm. Hayatım 23 yaşına kadar arayış içinde geçti.
Müzik nereden çıktı?
O dönem Commodore 64 bilgisayarlar vardı. Oyun amaçlı aldım, sonra da şans eseri bir müzik programı keşfettim. Programı kurcalarken farkında olmadan kendi melodilerimi yaratmaya başladım.
Sonra işi ilerlettim. Stüdyo stüdyo gezip yaptığım besteleri satmaya başladım. Coşkun Sabah’a “İtirazım Var, İhtiyacım Yok” diye bir şarkı vermiştim. Diğer yandan da müzik aletleri satın alıp çalmayı öğreniyordum.
Hiç ders almadan darbuka, kanun, cümbüş ve piyano çalmayı öğrendim.
Çok isteyince böyle hemen yapılabiliyor mu bu işler?
Parmaklarım ve beynim beni farkında olmadan müziğe doğru yönlendirdi. Bu Allah’ın bana verdiği bir yetenek. Ama benim farkım, yeteneğimi aklımı kullanarak ilerletebilmem.
Radyoculuk geçmişiniz de var...
Özel radyoların açıldığı dönemde hem konuşmayı seven hem de hızlı ve mantıklı konuşmayı becerebilen bir adam olarak radyolara yöneldim. İki sene program yaptım. Bir gün programımda “Karabiberim”i mırıldandığımı duyan bir yapımcı stüdyoya geldi ve apar topar ilk albümüm yapıldı.
“Karabiberim”in klibi çok konuşulmuştu. Şimdi izlediğinizde nasıl buluyorsunuz?
O şarkıyı yaptığım sene Türkiye’de pop diye bir şey yoktu. İnsanlar yabancı şarkılara söz yazıp şarkı diye okuyorlardı. Ben Türk müziğinden etkilenerek besteler yapıyorum ve bununla da gurur duyuyorum. Klibi izlediğim zaman kendimle dalga geçiyorum. Sonuçta 23-24 yaş cehaletiyle yapılmış bir şey. Saçlarım, Mickey Mouse’lu pantolonum ve zeytinleri göbeğe pat pat atarak yemem çok komik. Şimdi olsa yapmazdım. “Keşke çekilmeseydi” dediğim oluyor ama utanmıyorum çünkü o da benim.
Şöhret olduğunuzu ilk fark ettiğiniz zamanı hatırlıyor musunuz?
Çok hızlı ünlü oldum. Hiç unutmam, ilk arabamı aldım ve Etiler’de bir lisenin önünde kırmızı ışıklara yakalandım. Bahçedeki tüm çocuklar arabaya hücum etti. Ağlayanlar, bağıranlar, sarılmak isteyenler... Orada anladım ki artık dönüşü olmayan bir yola girmişim. Şöhretin insana kazandırdıkları kadar götürdükleri de var. Geçen 15 sene boyunca çok yoruldum. Stresten midemde ülser, konserlerde koşturmaktan boynumda kireçlenme var, kafamı dinlemek için tek başıma İstinye Park’a gidip bir kahve içme lüksüm yok ama Serdar Ortaç olmakla gurur duyuyorum.
Siz tam anlamıyla bir “beste fabrikası”sınız. Nasıl oluyor da bu kadar çok beste yapabiliyorsunuz?
Öncelikle ilham denilen şeye inanmıyorum. “İlham yoksa sen nasıl yazıyorsun?” diyorlar. Cevabım basit: Çok çalışıyorum. Bestenin şekillenme döneminde uyak kitapları, şiir antolojileri okuyorum. Bu bir seçim aslında. Allah yoluyla gelen bir yeteneğin varsa önünde iki seçenek vardır: Birincisi “Nasıl olsa ilham gelir. Ben sanatçıyım” deyip öylece durmak, ikincisi ise bu yeteneği bir adım ileri götürmek için çalışmak. “B şıkkı” diyorum.
Sanatçılardan “Beste yapacağım dönemlerde uykularım kaçar, ses kayıt cihazımla uyurum” gibi açıklamalar duymuşuzdur. Siz beste yaparken neler yaşıyorsunuz?
Sanatçılar kendilerini farklı göstermekten hoşlanırlar. Hikayeler uydururlar çünkü değişik olmakla gurur duyarlar. Bahsettiğiniz açıklamalar buradan çıkmıştır. Ben farklı bir adam olduğumu zaten biliyorum. Beste yaparken ilham gelmesi denilen garip hallere düşmüyorum. Bir profesör gibi araştırıyorum, okuyorum ve yaratıyorum.
Şarkılarınız çok tutuluyor ama birbirine benzediği söylenir...
Dünyada birbirine en az benzeyen şarkılar Türk şarkılarıdır. Ayrıca bu parçaları aynı adam yapıyor, aynı beyin ve yüreğin ürünü. Şarkılarım birbirine benziyorsa gurur duyarım, benzemiyorsa üzülürum.
“Ajda Pekkan ‘Resim’ şarkımı baştan yarattı”
Sizin bestelerinizi söyleyenler çok başarılı oluyor. Şarkılarınızı vereceğiniz isimleri nasıl seçiyorsunuz? Belirli kriterleriniz var mı?
Benden şarkı alan herkes başarılı olacak diye bir kaide yok. Bu beste kadar şarkıcının yeteneğiyle de ilgili. Ama katı kriterlerim yok. 15 yıldır tahtımdayım. Şimdi televizyonu
açıp da Murat Dalkılıç, Murat Boz ve Yalın gibi yeni isimleri görünce gurur duyuyorum. Bu isimler benden daha çok sevilecek, kızlar artık onlara hayran olacak diye içim rahatlıyor çünkü ben doydum. Hiçbir şarkıcının altın çağı
20 yıl sürmez, benimki sürdü. Bitsin istiyorum. Artık konserleri hıncahınç dolduran adam yerine ön sırada alkışlayan adam olmak istiyorum.
Sizden şarkı almak için ne yapmak gerekli? Sezen Aksu gibi sizin de kapınızda yatanlar oluyor mu?
Hayır. Ben bu işi daha profesyonel yapıyorum. Bir edisyon şirketim var. Beste kütüphanesi gibi düşünün.
Tüm bestelerim orada. Şarkı isteyen oraya gider, görüşür. Sonra teklif bana gelir. Ben de o isme göre olan
parçaları ayıklar, yollarım.
Beğenirse resmi işlemler yapılır.
Ben şarkının kayıt edilme aşamasına gelindiğinde işe dahil olurum. Nasıl aranje edilecek, aranjör kim olacak, hangi canlı enstrümanlar kullanılacak, vokal nasıl yapılacak belirlerim.
Bugüne kadar şarkılarınızı okuyan isimler arasında sizce en başarılı kim?
“Padişah” ve “Kanasın”
şarkıları Sibel Can’a çok yakışmıştı. Bengü ile yaptığımız tüm çalışmalar süper oldu. Kız her şarkının hakkını verdi. Ama en özel ismi sorarsanız cevabım Ajda Pekkan olur. O “Resim” şarkısına bırakın ruh katmayı, hayat verdi. Baştan yarattı.
Sizce hit şarkının formülü ne? Bir şarkıyı duyduğunuz zaman “Tamam bu kesin tutacak” diyebiliyor musunuz?
Bence bir formülü yok.
Eğer bir formülü varsa da bu Serdar Ortaç olmaktır. Şarkılarımı yaparken hangi noktaya varacaklarını önceden bilirim. Başka birinin
bestesini dinlediğimde de ne kadar sevileceğini yüzde 99 tuttururum.
“Okan Bayülgen bana değil kendine hesap versin”
Geçenlerde Okan Bayülgen ve Yeşim Salkım arasında sizin hakkınızda bir tartışma yaşandı...
Okan’ın yaptığı programın formatı bu. Ben zaten bu işi yapmaya başladığım gün medyanın elinde oyuncak olmayı da kabul ettim. Bu noktadan sonra çıkıp ciddi açıklamalar yaparak oyuncaklarını ellerinden alamam. Okan ya da bir başkası namus sınırlarını aşmadığı sürece benimle dalga geçebilir.Yeşim Salkım yılların solisti, bunca yıllık kariyerinde ilk defa bu sene iki tane Serdar Ortaç şarkısı okuyacak. Okan’ın programına da bu şarkıları okumak için gitmiş. E sen bir televizyoncu olarak kadın şarkısını okuduktan sonra karşısına geçip “Serdar Ortaç şarkısı ucuzdur” dersen olmaz. Ajda’nın şarkısını okuduğu bir bestekarla, ülkende kitleler tarafından sevilen bir adamla bu şekilde dalga geçersen insanlara ayıp olur.
Bu olaydan sonra Yeşim Salkım’ı veya Okan Bayülgen’i gördünüz mü?
Yeşim’e “Şarkılarını okumak için seni yoracak programlara gitme lütfen” diye mesaj attım. Okan’ı da görmedim. Zaten
sekiz tane konuğu yuvarlak bir masaya oturtup 3,5 saat içinde üçer cümle
söz hakkı tanınan bir programa ne katılırım ne izlerim. Beyaz‘ı tercih ederim.
“Okan’la arkadaş değiliz. Bundan sonra da olamayız”
Okan Bayülgen uzun bir süre programlarında sizinle dalga geçtikten sonra programına konuk olduğunuzda “Esasında yakın arkadaşız” demişti...
Okan Bayülgen 15 sene boyunca benimle Japon, eşcinsel, tiz sesli gibi deyimler kullanarak dalga geçti. Hiçbir zaman arkadaş olmadık. Bu saatten sonra istesek de olamayız. Sanatçıların kimseye yukardan bakma özgürlüğü olmadığını düşünüyorum. “Biz Beyaz Türküz, farklıyız, elit ve üstünüz” diyerek hareket etmek karmaşa yaratır. Okan ve benzeri beyin yapısına sahip insanların yaptıkları şey bu. Sen orada benim müziğimi aşağılayarak onu dinleyen milyonları da aşağılamış oluyorsun. Bu vicdan meselesi. Gece yattığında içi rahatsa sorun yok. Yani Okan’ın bu tavrı için bana değil kendine hesap versin.
“Ahmet Kaya’nın Kürtçe söylemesine izin verilmeliydi”
“O gün Onuncu Yıl Marşı’nı okuduğum için pişman değilim ama zamanlamam çok hatalıydı”
Kürt açılımıyla birlikte Ahmet Kaya’nın içinde sizin de bulunduğunuz bir grup tarafından saldırıya uğradığı görüntüler yeniden gündeme geldi. İzleyince neler hissettiniz?
Bu konuyla ilgili ilk cümle: Çok pişmanım. 1999’da bırakın Kürtçe
şarkı söylemeyi, yolda Kürtçe konuşulamıyordu bile. Ben de genç ve cahildim. Bence o gece yaşananlarda Ahmet Kaya’nın hiçbir suçu yoktu. Ben Ahmet Kaya’nın konuşmasının ardından sahnedeydim ve bir anda her Türk genci gibi gaza gelip Onuncu Yıl Marşı’nı okumaya başladım. Marşı okuduğum için pişman değilim tabii ki ama zamanlamam çok hatalıydı. Kısacası bence Ahmet Kaya’nın Kürtçe şarkı söylemesine izin verilmeliydi.
Aynı şey bugün olsa ne yaparsınız?
Bugün aynı şey olsa böyle bir tepki asla göstermem. Şimdiki hükümetimiz bize birlikte yaşamayı öğretiyor. Bunu anlamamızı gerçekten istiyor. Osmanlı İmparatorluğu’nda nasıl onca millet bir arada yaşadıysa, ABD’de o kadar etnik grup bir bütün olabiliyorsa biz de başarabiliriz. Başarmalıyız. Bu konuda son sözüm: Ahmet Kaya’nın o gece linç edilmesinde rol oynadığım için çok pişmanım. Bugün olsa bu tepkiyi asla vermem. Kürtçe şarkı okunmasını destekliyorum ama asla şehit görmek de istemiyorum. Birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerekli.
“Tabii ki Etiler’in ahlakı ayrıdır. Her semtin ahlakı kendine hastır”
Bir dönem Etiler deyince akla sizin adınız gelirdi. Sahneyi bırakmanızla da semtteki eğlence sektörünün düşüşe girmesi eşzamanlı oldu.
Etiler’in düşüşünü gece hayatında olan insanlar yaptı. Eğlenmek yerine kavga etmeyi tercih etmeye başladılar. 1994’te Etiler yoktu. Sadece iki tane kulüp vardı. Dalmaz Center’da program yapmam yeni kulüplerin açılmasına ön ayak oldu. Semt bir anda eğlence merkezi haline geldi.
Bar programı yapmayı neden bıraktınız?
Yeni bestelerimi yapmışım, albüm çıkmadan Dalmaz Center’da okuyayım da dinleyicilerimle paylaşayım diyerek sahneye çıkıyorum. Daha şarkıya başlamadan öndekiler birbirlerine sandalye fırlatmaya başlıyor. Ne zevk aldım ben bundan? Bu insanlara niye okuyayım ki şarkılarımı?
“Türkiye Cumhuriyeti’nin küçük bir ilçesini ayrı tutması tehlikeli”
RTÜK Başkanı Prof. Davut Dursun, geçenlerde “Etiler ahlakı”ndan bahsetti. Sizce de bu semtin kendine has bir ahlak anlayışı var mı?
Bu açıklamayı yanlış buluyorum çünkü bence hiçbir yetkili ülkesinin herhangi bir yerini diğer topraklarından ayrı gösteren cümleler sarf etmemeli. Osmanlı’nın barındırdığı milletler bir arada yaşayamasaydı imparatorluk o kadar büyüyebilir miydi? Koskoca Türkiye Cumhuriyeti küçücük bir ilçesini ayrı tutmaya başladıysa tehlikeli bir durum. Kaldı ki tabii ki Etiler’in ahlakı ayrıdır. Tıpkı her semtin içinde yaşayan insanların hayata bakış açısı, eğitimleri, gelir düzeyleri gibi etkenler tarafından şekillenen kendine has bir yapısı olması gibi. Etiler daha ahlaksız, bilmem nere daha ahlaklı diye bir şey söylenemez.
“1,65 boyunda, ufak tefek bir adamım. Seksi de değilim”
Ten bu sezon ilk defa bir erkekler için iç çamaşırı koleksiyonu hazırladı. Siz de marka yüzü oldunuz. Neden sizi tercih etmiş olabilirler?
Markanın sloganı “Tüm ailenizin iç çamaşırı”ymış. Yani seksi ve çekici bir erkek figüründen çok; kitleler tarafından sevilen, ailelerin kabullendiği bir adama ihtiyaç varmış. Herhalde bu yüzden beni tercih ettiler. Yoksa 1.65 boyunda, ufak tefek bir adamım. Seksi de değilim. Yani benden model falan olmaz. Ama zaten modelliğini yaptığım Edora bir pijama koleksiyonu; iç çamaşırıyla poz vermedim. Böyle bir talep gelse kabul etmezdim. Benim kitlem bunu kabullenemezdi.
Kendinizi seksi bulmadığınızı söylediniz. Oysa beğenilen bir erkeksiniz...
Ben kendimi hiçbir zaman arzulanan ve seksi bir adam olarak görmedim. Ama kampanya fotoğraflarına bakınca hoş bir adam gördüm. Artık 39 yaşındayım, galiba olgunluk insana seksilik katıyor.
39 göstermiyorsunuz. Sanki hiç yaşlanmıyor, zamana meydan okuyor gibisiniz...
Benimki şans. Özel bir bakım uygulamıyorum. Krem sürmem. Tıraştan sonra bazen nemlendirici o kadar. Bir tek sahneye çıkarken göz altlarıma kapatıcı sürüyorum. O da dinleyicilerime saygımdan. Uykularım düzensiz, beslenmeme dikkat etmiyorum, spor yapmıyorum ve çok yoğun çalışıyorum. Yani esasında tüm yıpratıcı unsurlara sahibim.
------------------------