Dikleniyorlarmış gibi duruyorlar. Ama bu röportajda da okuyacaksınız ki, aslında öyle değil. Bir sürü şey, onların haberi bile yokken gelişiyor. Biri 21, diğeri 29 yaşında iki genç insandan söz ediyoruz. Ve onlar şu anda bir ahlak tartışmasının ortasında. Kraliçe seçildiği günkü elbisesiyle bir yıl sonra tacını devretti diye (evet transparandı, ama son derece güzel ve estetikti) birileri Şenay Akay Özçetin'i aileden reddetmeye kalktı, birileri de kocası Buğra Özçetin'i karısını pazarlamakla suçladı. Burada ailenin erkeğine yapılan suçlama, kadına yapılandan daha ağır. Çünkü adam, karısının işini bildiği gibi yapmasına itiraz etmiyor. Sahip çıkıyor ve gurur duyuyor. Galiba en büyük suçu da bu yüzden işliyor. Otomatikman pezevenkliğe terfi ediyor. Bana da tüm bunlar komik geliyor. Çünkü bence ahlak ya da ahlaksızlık insanların yaptıklarından ziyade, yapmadıklarında gizleniyor. Şunu demek istiyorum: Bu insanlar açıklar, öpüşeceklerse öpüşüyorlar. Fotoğraf makinasının ve gizlice oraya getirilen kameranın önünde. Ben bunda bir ahlaksızlık görmüyorum. Ama söylenmeden yapılan şeyde, çok büyük bir ahlaksızlık görüyorum. Şenay ve Buğra Özçetin'le ahlak ve ahlaksızlık üzerine konuştuk.
Birbirinize rastladığınızda sonunda birlikte yaşayacağınız insanla karşılaştığınızı anlamış mıydınız?
ŞENAY ÖZÇETİN: Buğra'yı ilk gördüğümde 17.5 yaşındayım. Şimdi 21'im. Kalbim o kadar hızlı atmaya başladı ki, ‘‘Bu adam hayatımın sonuna kadar benim olmalı’’ dedim.
BUĞRA ÖZÇETİN: Ben öyle kalp çarpıntıları filan geçirmedim. Zaten başıma gelecekleri de o anda anlamadım. Bir hafta sonra çaktım. Acayip sahiplenen bir kadın Şenay. Beni en çok hırsı ve sevme gücü etkiledi...
O ne demek?
ŞENAY: ‘‘Çok severse pençelerini atar. Kurtulamazsın bu kadından!’’ demek. Buğra'da ise beni en çok etkileyen gülümsemesiydi. Hem sıcaktır, hem merhametli, isterse de son derece çekici...
Uzun süreli bir ilişki olacağını ne zaman anladınız?
BUĞRA: Birinci haftada.
ŞENAY: E çünkü birinci haftada ona evlenme teklif ettim!
BUĞRA: Ben de kabul ettim. Zaten çok kısa bir süre sonra birlikte yaşamaya başlamıştık...
Evlenmeden önce sevgili olarak yaşarken sorunlarınız oldu mu? Şöhret kapıyı ‘‘Ding-Dong’’ çalmadan önce, birbirinizi taşıma sorunu yaşadınız mı?
BUĞRA: Yok canım. Şimdi de öyle bir sorun yaşamıyoruz ki. Şöhretle alakası yok yani. Sadece evlendikten sonra, aileler de işin içine giriyor. Birbirimizi taşımakta değil, zaman zaman ailelerimizin meseleye bizim gibi bakamamasında zorlanıyoruz.
ŞENAY: Bizim hiç şöyle sorunlarımız olmadı: ‘‘Acaba ilişkimiz ben ünlü olunca değişir mi?’’ ‘‘Acaba Buğra ben şöhretli bir kadın olunca bunalıma girer mi?’’ Buğra, dünyanın en komplekssiz adamıdır.
BUĞRA: İtiraf ediyorum, Şenay'ın ünlü olmaya başlaması aksine hoşuma gitti. İnsanların tanıdığı, işini iyi yapan bir karım var benim. Ve hayatımız çok renkli. Hiçbir zaman monoton bir hayat süren bir adam olmak istemedim ki. Üstelik niye evli bir çift olarak mutlu olmayalım, aynı zamanda da hayatta istediğimiz şeyleri gerçekleştirmek için çaba sarfetmeyelim? Şenay bu işi yapmak istiyor. Ben kocası olarak ‘‘Hayır! Otur oturduğun yerde’’ nasıl derim? Ölsem demem. Bu, benim düşünce yapıma aykırı.
Peki az tanınmış manken Şenay'la yaşamak nasıl bir şeydi, manşetlerden inmeyen Şenay'la yaşamak nasıl bir şey?
BUĞRA: Şimdi bakkala giderken insanlar tip tip bakıyor. Paranoya belki de. Ama öyle tuhaf bir ülkede yaşıyoruz ki, Şenay yüzünden beni de tanır oldular. Geçen gün arkadaşımı bekliyorum Bebek'te, kadının biri dedi ki, ‘‘Aaa Şenay'ın kocası Buğra! Şenay'a selam söyleyin!’’ ‘‘Peki’’ dedim. Sonra da kocasını dürttü, ‘‘Bak o güzel kızın kocası.’’ Saçma değil mi? Karım mesleğini yapıyor, benim o meslekle alakam bile yok, fotoğrafçı değilim, sanatçı değilim. Ama insanlar beni de takdir ediyor! Geçenlerde bir de şöyle bir şey oldu: Bizim evin orada bir ilkokul var, oradan geçiyorum, arkamdan sesler geliyor. Küçük kızlar olduğu belli, tiz sesler çıkarıyorlar çünkü. Dediler ki, ‘‘Aaaa Buğra!’’ İnsan bir tuhaf hissediyor. Ama sebepsiz yere böyle küçük fanlarının olması da hoş.
Sürekli gündemde kalmak nasıl bir şey? Lotoda 8 trilyon kazanmak gibi mi? İnsanı çok mu mutlu ediyor?
ŞENAY: Pek çok şey bizim dışımızda gelişiyor. Ama yazılıp çizilenler karşısında karalar bağlamıyorum. Çünkü yalnız değilim, Buğra var.
Türk aile yapısına uygun olmayan bir adam olarak ortaya çıktınız. Farklı bir koca modeli olmanız sizi ürkütmüyor mu?
BUĞRA: Karımın yaptığı işin arkasında durmam mı beni farklı yapıyor? Ben onun yaptığı işleri beğeniyorum. İş olarak değerlendiriyorum. Dişilik ya da kadınsılık olarak değil. ‘‘Mankenliği bırakacaksın!’’ dersem mi iyi koca olacağım? Size de bu insanlar çıldırmış gibi gelmiyor mu? Reha Muhtar bana televizyondan bağırıyor: ‘‘Sen erkek bile değilsin, ne biçim adamsın. Sen bir medya pazarlayıcısısın!’’ Bu insanları ciddiye almamı beklemiyorsunuz değil mi? Ahlaksız olan biz değiliz...
Farklılığınız nereden kaynaklanıyor: Karınıza güvendiğiniz için mi, kendinize güvendiğiniz için mi?
BUĞRA: İkisi de. Şenay'a güvenmesem birlikte olmam. Ben ona güveniyorum. Galiba kendime de güveniyorum. Zaten bir kadına ‘‘Onu yapamazsın, bunu yapamazsın. Onu giyemezsin bunu giyemezsin!’’ demek bana tuhaf geliyor. Şenay'la biz o kıyafetleri birlikte seçiyoruz. Evde giyiyor gösteriyor, ‘‘Sence bu nasıl?’’ diyor. Mesele nedir henüz anlayamadım. Kime ne ya, karımın giydiği kıyafetten?
Sizin oluşturduğunuz karı-koca modeli tartışma noktasına geldi ya, ‘‘Şenay böyle bir kız değildi, kocası yaptı’’ dendi.
ŞENAY: Ya böyle bir şey olabilir mi? Bir insan neyse odur. Ayrıca benim bir şey olduğum yok ki. Doğru olduğuma da inanıyorum. Eşim de öyle. Ailesi de öyle. Eee?
Buğra Özçetin
Bir kadına sahip çıkmanın kanıtı özgürlük vermek
Siz karınızın fazlasıyla dekolte giymesine müsaade ettiğiniz için, onu sevmeyen bir adam mısınız?
- Valla ne diyeyim? Dam üstünde saksağan...
Onun sırtından para kazanmaktan başka derdiniz olmadığı için mi açılıp saçılmasını teşvik ediyorsunuz?
- Kim nasıl istiyorsa öyle düşünsün. Şenay 3 kazanıyorsa ben 5. Ama onun benden daha fazla kazandığı günler de oluyor. Hiç kazanmadığı günler de. Evlilik bu. Hayat bu.
Pek çok erkek eşinizin fotoğraflarından etkileniyor, onu güzel buluyor, hafızasına kaydediyor, bu sizin için sorun oluyor mu?
- Hayır.
Aynı etkilenme süreci sizin için de geçerli mi?
- Günlük hayatta o pozlarını görmüyorum ki. Yatakta eli ağzında bebek gibi uyumuyor Şenay! Ona sürekli bakamayabilirim ama o fotoğraflara bakabilirim. Onlar çok güzel kareler çünkü. Ama neticede kare onlar.
Bir kadına hem sahip çıkmak hem de özgürlük vermek. Bu nasıl bir arada oluyor?
- Sahip çıktığınızın kanıtı, özgürlük vermek zaten. O özgürlüğü tanıyorsunuz, salıyorsunuz sevdiğiniz insanı bayıra... Gitmiyor. ‘‘Buradan iki adım öteye gidemezsin!’’ demenin ne esprisi var? Sevgi bunun neresinde?
Ya bir gün o bayırdan geri gelmezse...
- Valla o kadar güzel bir ilişkimiz var ki Şenay'la, değil bayıra her yere salsan geri geliyor. Çünkü aslında hiç gitmiyor!
Gazete röportajı dedi gizli kameraya çektiBen olay vuku bulduğunda burada değildim. Son anına yetiştim. Ne oluyor ne bitiyor derken, transparan bir elbise meselesi zannettiğim iş, daha ‘‘derin
haber’’ çıktı. Bunun üzerine de neler olup bittiğini öğrenmeye çalıştım...
Basının güzel kızı olarak ‘‘lay lay lom’’ yaşayıp giderken, o davette giydiğiniz elbiseyle, birdenbire ahlaksızlıkla suçlandınız? Bunu duyduğunuzda kimyanızda ne gibi değişiklikler oldu?
ŞENAY: Sinirlendim tabii. Bir sene önce insanların aklı neredeydi? Evet, o gece bir davete gittim ama bir anlamda o benim kendi davetimdi. Çünkü kraliçelik gecemdi. Ben tacımı devrediyordum başka birine. Bir sene önce tacımı o elbiseyle almıştım, bir sene sonra da o elbiseyle geri verdim. Ama tabii her şey üst üste geldi. Şamdan'ın özel sayısı için Nihat Odabaşı'na fotoğraflar çektirmiştim. Estetik bir çıplaklıktı. Ben beğendim. Kocam da beğendi. Derken o elbiseyi giydim, babamın kardeşi (Müşerref Akay) de çıktı, ‘‘Efendim böyle kıyafet giyilir mi?’’ dedi ve eşime ve bana tonla hakaret etti. O da Savaş Bey'in (Ay) yaptığı olaydan dolayı...
Üzgünüm ben kaçırmışım. Neydi o olay?
ŞENAY: Sabah Yıldızı Gazetesi'ne bizden röportaj istedi. ‘‘Evimizde istemiyoruz, eşim de zaten prensip olarak röportaj yapmıyor’’ dedim. Sonra Savaş Bey, kendisinin de söylediği gibi altımızdan girdi üstümüzden çıktı, eve geldi. O röportaj gazetede yayınlandı. Ama biz aynı anda bir kameranın da orada olduğundan haberdar değildik.
BUĞRA: Söylemedi yani. Gizli kamera. Ve bunları yayınlandı. ‘‘Ekstrem çift... Kameralar önünde seks yaptı’’ alt yazılarıyla.
ŞENAY: Biz gazete röportajı zannediyoruz ya, birbirimizi öperken fotoğraf çektirmemizi istedi. Dudaktan birbirimizi öpeceğiz. ‘‘Durun bir dakika alıyorum çocuklar... Bitmedi... Devam edin. Bu poz olmadı... Yeniden...’’ diyor, biz de salak salak öpüşüyoruz.
BUĞRA: Meğer aynı anda kameraya alıyormuş. Yatağın üzerinde olduğumuz için de, görüntüleri ardarda koyunca sevişiyor gibi görünüyoruz.
ŞENAY: Bir de bizim ev acayip sıcaktır. Buğra da bir ara sweat şörtünü çıkardı. O görüntüyü de ekleyince, zannedersin ki yatakta seks yapıyoruz. Bizim konuşmalarımızdan belli yerler alınıp altına ses olarak döşenince de biz tamamen aykırı, teşhirci tipler olduk çıktı. Sanki kocam beni pazarlıyormuş gibi. Çok fenaydı yani.
BUĞRA: O kıyafet meselesinin üzerine bir de bu yayınlanınca, benim adım pezevenk kocaya çıktı. Olay dallanıp budaklandı. Müşerref Akay da tarihi konuşmasını yaptı. Şaka gibi her şey. Savaş Ay, o görüntülerin altına bir de ‘‘Lütfen küçük çocuklarınıza izletmeyin’’ gibi yazılar yazmasın mı? Tamam sonra köşesinde özür diledi. Ama neye yarar? Gizli kamera kullandığını söylemedi.
ŞENAY: İyi niyetimiz tamamen suiistimal edildi.
Siz fotoğraf makinesi ve kamera arasındaki farkı bilmiyor musunuz?
ŞENAY: Flaş patlıyordu...
BUĞRA: İki kişi geldiler. Savaş Ay, çık çık çık fotoğraf çekiyor, ‘‘Öpüşün’’ filan diyor, ‘‘Ben bitmedi mi?’’ diyorum, ‘‘İyi olmadı bu poz. Bir daha’’ diyor. Meğer o diğer kişi, o esnada uzun metrajlı
film çekiyormuş! Ben de saf saf iş başlarken ‘‘Gizli kamera filan yok değil mi abi?’’ dedim. ‘‘Yok canım meslek etiği’’ gibi laflar etti...