Güncelleme Tarihi:
Donald E. Westlake’in kullandığı pek çok mahlastan biri olan Richard Stark mahlasıyla yarattığı suç romanları serisinin başkahramanı Parker’la yeniden birlikte olma zamanı.
Parker serisinin ilk romanı olan The Hunter’ın uyarlamaları daha önce farklı şekillerde sinemaya gelmişti.
Farklı isimlerle de olsa bu karakteri Lee Marvin ve Mel Gibson da canlandırmıştı.
Lee Marvin, John Burman’ın yönettiği Point Blank’te Walker ismiyle, Mel Gibson ise Brian Helgeland’in yönettiği Payback’te Porter ismiyle bu karaktere hayat vermişti.
Bu filmlerde Parker yerine farklı isimler kullanılmasının nedeni romanın yazarının getirdiği yasak.
YAZAR ÖLDÜ YASAK KALKTI
Donald E. Westlake, yapımcılar film serisi yapmayı taahhüt etmedikçe Parker’ı kullandırmayacağını söylüyordu.
Bu zorunluluk, yazarın vefatıyla ortadan kalktı!
Westlake, 31 Aralık 2008 yılında öldüğünde bu isteğini vasiyetine koymayınca yapımcılar kolları hemen sıvadılar ve orijinal adıyla ilk Parker filmi gelmiş oldu.
Başrollerini Jason Statham ve Jennifer Lopez’in oynadığı Parker, yazarın Flashfire adlı romanını esas alıyor.
Senaryo Oscarlı Siyah Kuğu’nun (Black Swan) senaristlerinden John J. McLaughlin’e ait.
Yönetmen koltuğundaysa Şeytanın Avukatı, Ray gibi ödüllü yapımlara imza atmış olan Oscarlı sinemacı Taylor Hackford var.
HEM AHLAKLI HEM HIRSIZ!
Film, dürüstlüğü ve merhametiyle (bu işte ne kadar olabilirse artık!) ün yapmış hırsız Parker’ı odak noktasına alıyor.
Hırsızlık ve dürüstlük derken biraz açalım; Parker, paraya ihtiyacı olan insandan ‘çalmamakla’ tanınan, ahlaki değerleri de olan bir hırsız!
Parker’ın tüm insancıl yönlerinin gözümüze sokulduğu son soygunundan sonra yeni soygunlarla işe devam etmek isteyen ekibine ayrılmak istediğini söylüyor.
Parker’a göre iş arkadaşlarının yapması gereken ona payını verip, dürüstçe ayrılmaları.
Ama onlar parayı pay etmek yerine Parker’ı öldürmeyi tercih ediyor.
Parker filmin ana kahramanı, en başta ölmesi söz konusu bile olamaz tabii.
Bir şekilde bu mücadeleden ağır yaralı olarak kurtuluyor.
Ama Parker adeta bir kedi gibi, dokuz canlı, kaldırıldığı hastaneden kaçıp intikam almak için çetenin peşine düşüyor.
Bu arada film boyunca bolca gördüğümüz sırtındaki yara izlerine her mücadelede bir yenisi daha eklenmekte.
İntikam yolculuğunda Parker’a eşlik edecek kadın ise bir emlak danışmanlığı firmasında çalışan, Jennifer Lopez’in canlandırdığı Leslie.
Leslie’nin en önemli özelliği saflığı, erkeklerin ve kameranın da gözünü alamadığı kalçaları.
Jennifer Lopez’in kalçalarına odaklanmış bir film de diyebiliriz Parker için.
Hatta bir sahnede iç çamaşırlarıyla kalan Jennifer Lopez’i sadece önden görmek yetmiyor, kadın izleyicilere dedikodu malzemesi, erkeklere ise heyecanlı bir seyir vermek üzere arkasını da dönüyor.
Parker, Oscar sezonu ve politik temalı Oscar adayı filmlerin gösterimi yaklaşırken aksiyon ve eğlence arayanlar için sinemalara gelmiş bir intikam filmi.
Jason Statham’ın varlığı ne kadar aksiyon içinse, Jennifer Lopez’in varlığı da eğlenceye yarıyor.
Nick Nolte ve Michael Chiklis ise öne çıkan diğer isimler.
Ne istediği parayı ne de ilişkiyi elde edebilmiş umutsuz bir kadın portresi çizen Lopez, filmin narin, kırılgan, kaybeden kadını.
Jason Statham’ın oynadığı Parker ise başlıbaşına bir karmaşalar yumağı.
Hem kanunun yanlış tarafında, suçlular arasında hem de namuslu insanlardan çok daha etik kurallara sahip.
Çalsa da “Zenginden çalıyorum” diyerek kendini temize çıkarıyor. Ya da çıkardığını sanıyor.
İzleyicinin film boyunca bir suçluyu tutmaya itildiği ve onun intikam hikâyesine odaklandığı filmlerden biri Parker.
Ohio’daki soygundan Palm Beach’deki intikam hikâyesine kadar uzanan film öyle muhteşem aksiyon sahneleri, derinlikli bir hikâye ya da büyük sürprizler barındırmıyor içinde, daha çok anlık ‘seyret, eğlen, unut’ tarzı eğlecelikler arayanlar için.
Jason Statham ve Jennifer Lopez tabii ki bu hikâyenin mıknatısları.