Ağzımıza fermuar çekmedik

Güncelleme Tarihi:

Ağzımıza fermuar çekmedik
Oluşturulma Tarihi: Haziran 07, 2013 00:00

Uğur Dündar, Artı 1 TV’de ana haber bülteninde Özlem Gürses’in sunduğu haberleri yorumluyor. Usta gazeteciyle buluştuk, hem yeni görevini ve programını hem de güncel olayları konuştuk.

Haberin Devamı

Uğur Bey, Star TV’den ayrıldıktan uzun süre sonra yeniden ekranlardasınız. Bu kez Artı 1 TV’de izleyicinizle buluşuyorsunuz. Nasıl bir kanal bu?

- Klasik deyimiyle muhalif bir kanal olmayacak. İlkeli yayıncılığın egemen olduğu, evrensel mesleki ilkelerimizin geçerli olduğu, sorumluluk duygusuyla yayın yapılan, çok sesli ve demokrat bir kanal olacak. Ama bu kanalda bir şey olmayacak.    

Nedir o olmayacak şey?
    
- Yağcılık! Kimseye husumet duygusuyla yaklaşılmayacak, hata yapılırsa özür dilenecek, kimsenin kişilik haklarıyla oynanmayacak, iftira atılmayacak, saldırıda bulunulmayacak. Sadece ve sadece toplumun gerçekleri öğrenme hakkına hizmet edilecek.

Geçtiğimiz günlerde yaptığınız bir açıklamada “AK Parti karşıtı bir şey yapılmayacak” gibi bir cümleniz vardı...

- Biz AK Parti’yi hasım gibi görmüyoruz. Bir gazeteci asla kimsenin hasmı olamaz. Bütün siyasi partilere eşit yakınlıkta, eşit uzaklıkta duracağız.

Yine yaptığınız bir açıklama yüzünden bu kez AK Parti yanlısı dediler, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

-Gaz veriyorlar, o gazlara gelmeyiz. Ben yarım asıra yaklaşıyorum meslek hayatımda. En deneyimli olduğum dönemdeyim. Çok serinkanlı, ilkeli bir yayıncılık yapacağız. Kimsenin önünde eğilip bükülmeyeceğiz. Sadece toplumun bilgilenme hakkına hizmet edeceğiz ve halkın önünde eğileceğiz.

BEYNİMİZİ KİMSEYE TUTSAK ETTİRMEDİK

2011’de Star TV’den ayrıldınız, bu süreçte neler yaptınız?  

- İlk olarak şunu söyleyeyim, Doğan Grubu’ndan kovulmadım. Aydın Bey (Doğan) bana hiçbir zaman “git” demedi. Ayrıldıktan sonra da adını hep saygıyla andım sayın Aydın Doğan’ın. Çünkü geçmiş dönemlerde benim orada çalıştığım uzun yıllar boyunca onun hakkında olumsuz konuşmamı gerektirecek hiçbir davranışa muhatap olmadım. Ayrıldıktan sonra hiçbir saygısızlıkta bulunmadım. Onun da iç huzurunu yaşıyorum. Bu dönemde Sözcü gazetesine yazdım. Eğer o dönemde bana Sözcü sahip çıkmamış olsaydı ben gerçekleri toplumla paylaşabilecek hiçbir kulvar bulamayacaktım. Sözcü’de gerçekten de kelimenin tam anlamıyla bağımsız, özgür gazetecilik yapma olanağı tanındı bana.

Şu anda Artı 1 TV’de ana haber sunmak yerine haberi yorumluyorsunuz, neden?

- Ana haber sunduğunuz zaman bir haberin ardından en fazla bir cümlelik yorum yapabilirsiniz. Daha fazla yorum yaparsanız sıkıcı olur. Ama deneyimli gazeteci arkadaşımız Özlem Gürses, haberleri kendi üslubuyla verdikten sonra benim yorumumu istediğinde bambaşka bir konuma geliyorum, daha rahat konuşuyorum. Bu Türkiye’de çok yeni bir konsept. Yakında bunun taklit edileceğine de inanıyorum.

İzleyici ne diyor bu duruma?

- Gelen yorumlar son derece beğenildiği şeklinde. Artı 1’in çok fazla tanıtımı yapılmamasına rağmen izleyicisi artıyor. Kısa sürede, özellikle sonbaharda rakipsiz olacağımıza inanıyorum. Çünkü bizim prangamız yok, kalemimiz kelepçeli değil, ağzımıza fermuar çekmedik, beynimizi kimseye tutsak ettirmedik.

Kanalın kuruluşunda sizin de payınız var mı?

- Hayır, ben sadece çalışanım. Patronaj kısmı bizden ayrı. Ben zaten hayatım boyunca bu tür bir ticari teşebbüsün içinde olmadım. Ticari teşebbüsün içine bir parça girersem, bağımsızlığımı zedeler diye düşünüyorum. Bağımsızlığımı korumak benim en büyük ilkem. Ben işe ticari baksaydım, özel televizyon sahibi bile olabilirdim. Çünkü en büyük reytingleri biz yaptık, çalıştığımız kurumlara en büyük reytingleri ve reklamları bizim programlarımız çekti. Milli maçlardan bile daha çok izlendiğimiz zamanlar oldu.

Neden olmadınız?

- O zaman patron Uğur Dündar olurdum da gazeteci Uğur Dündar olarak bugünkü statümü, halkın bana olan bakışını ve güvenini koruyamazdım. İşin içine para girdiği zaman farklı algılanırsınız. Ben hayatım boyunca göğsüme sponsor ismi yazdırmadım. Özgürlüğümü iki metre beze kiralamak istemedim. Çok masraf yaptım, çok para harcadım, ben temiz ve şık giyinmekten hoşlanırım ve seyirci de bizi öyle görmek istiyor.

GİZLİ KAMERA DEĞİL GERÇEKLER YASAKLANDI

Bu süreçte “Arena”ya da ara verdiniz, devam edecek misiniz?


- Olabilir tabii. Soruşturmacı gazeteciliğin yapılmaması için her türlü önlem alınıyor. Misal gizli kamera yasaklandı, oysa dünyanın bütün gelişmiş hukuk devletlerinde gizli kamera kullanılır. Diyelim ki ilkokul öğrencilerini zehirleyecek yüzlerce, binlerce gıda üretiliyor, “Ben gördüm, inanın” derseniz izleyiciyi inandırmakta güçlük çekersiniz. Gizli kamera kullanmak yasak olsaydı, biz o dönem organ mafyasını hiçbir zaman ortaya çıkartamazdık. Ama o haber dünya çapında ödüller aldı. Bence gizli kamera yasaklanmıyor gerçeklerin ortaya çıkması yasaklanıyor.

Artı 1 ekibinde başka kimler var?

- Değerli meslektaşım, kadim dostum Haluk Şahin var. Mustafa Hoş gibi çok değerli ve haksızlığa uğramış bir gazeteciyle çalışıyoruz. Özlem Gürses var, Sedat arkadaşımız var, Turgut Erat var. Pırıl pırıl çok genç bir kadro var. Çoğu zaten Müjdat Gezen’le birlikte sürdürdüğümüz televizyon okulunun öğrencileri. Bu televizyon bence Türk Televizyon haberciliği açısından şon şans.

AYRANI UYUTTUĞU İÇİN TEŞVİK EDİYORLAR 

Gece 22.00’den sonra alkol satışının yasaklanması hakkında ne düşünüyorsunuz?


- Türkiye’de bir alkol problemi yok. Türkiye, alkolizm sorunuyla uğraşan bir ülke değil. Türkiye’de alkol tüketenler var, ben şahsen değilim ama bir davete gittiğimde de bir bardak şarap verirlerse “Hayır, ben hiçbir zaman alkol almam” demem. Ben sağlığıma düşkün olduğum için alkol kullanmıyorum. Ama bakın alkolün yasak olduğu ülkelerde, örneğin İran’da bir alkolizm problemi var. Bu bence insanların yaşam biçimlerine müdahale olarak algılanıyor.

Bu yasaklama ekonomiyi nasıl etkiler sizce?

- Gece 22.00’den sonra karaborsayı hortlatır. Merdiven altı üretimin ve satışların tekrar canlanmasına neden olur. Türkiye’de 180 bin civarında tekel bayii var. Bunların 2 milyar lira civarında cirosu var. Bu para da gece 22.00’de marketler kapandıktan sonra sağlanan bir para. Dolayısıyla 185 bin esnaf ve ailesi de mağdur edilmiş olacak. Ben bu zorlamaların geri tepeceği kanısındayım. Dediğim dedikçi zihniyetin demokrasiyle bağdaşan hiçbir tarafı olduğunu düşünmüyorum. Burada yasaklayarak cazip hale getirme tehlikesinin bile var olduğunu göremiyorlar.

Başbakan’ın yaptığı “Resmi içeceğimiz ayrandır” açıklamasından sonra, alkol firmaları gazetelere tam sayfa ilanlar vermeye başladı. Şimdi bu alkol satışındaki yasaktan sonra yine bu ilanlar veriliyor. Sizce bunlar danışıklı dövüş mü yoksa misilleme mi?

- Şu yasa onaylanıncaya kadar alkollü içki üretenler bence bir atak yapıyor. Şimdi zaten Sayın Başbakan içki ile içeceği karıştırıyor. Bira alkollü içkidir, ayran içecektir. Ben şahsen ayrancıyım. Benim alışkanlığım akşamları iki tek ayran atmaktır. Seviyorum, çünkü uyutuyor. Zannediyorum ki ayranı da uyuttuğu için teşvik ediyorlar. Uyuyalım ve gerçeklerden haberdar olmayalım.

ÜÇÜNCÜ KÖPRÜNÜN ADINI FAZLA DÜŞÜNMEDEN KOYMUŞ OLMALILAR

Üçüncü köprünün temeli atıldı onun için de çevrecilerin tepkisini yersiz bulduklarını söyleyenler oldu, siz ne düşünüyorsunuz?


- Ben öyle düşünmüyorum. Sayın Başbakan kendi düşüncesini 1995’te söylemiş, “Cinayet olur” demiş. “İstanbul’un kuzeyindeki ormanların tamamen tahrip olmasına yol açar, kentleşmeyi yozlaştırır, hem kentleşme hem de trafik açısından çok ciddi sorunlar doğurur, bu cinayetin mutlaka önlenmesi lazım” demiş. Şimdi aynı Başbakan o dönem belediye başkanı olarak söylediklerinin tam tersini söylüyor. Biz alıştık artık dün dündür bugün bugün açıklamalarına. Ama tutarlı olmak lazım.

Köprünün ismine de tepki gösterildi...

- Yavuz Sultan Selim ismi bence uzun uzun düşünülmeden seçilmiş. Çünkü eğer uzun uzun düşünülmüş olsaydı, Ortadoğu’da bir mezhep çatışmasının körüklendiği şu dönemde Aleviler’i katleden, Alevi ve Türkmen katliamı yapan, iki kardeşini boğrduran, babasını zehirleten, bununla da yetinmeyip tehlike yaratmasınlar diye yeğenlerini de öldürten, Osmanlı tarihinin en acımasız padişahının ismi seçilmezsi. Alevi yurttaşlarımızın tepkisini çekeceklerini bile bile bu ismi nasıl koyuyorlar?

GERİLİM FİLMLERİ BENİM YAŞADIĞIMIN ÇEYREĞİ ETMEZ

Yaptığınız haberler sonrasında tehdit edildiğiniz oldu mu?


- Susurluk çetesi haberi ve kumarhanelerin Türkiye’de kara para ve uyuşturucu cenneti haline geldiğini gözler önüne serdiğim sırada yaşadığım olaylar var. O dönem Susurluk çetesine öldürülmek üzere havale edildim. Her an takip edilmemiz, uğradığımız iftiralar, helikopterle evimizin fotoğrafının çekilip, güzergâhının sanki vuranlara ayrıntılı adres verir gibi yayınlanması... Benim ve ailemin sürekli olarak otomobilli ve teleobjektifli insanlar tarafından takip edildiğimiz yıllar, günler... Bu dönemde yaşadıklarımız, her biri bana göre bir dizi bölümü olabilecek ve yıllarca devam edebilecek bir olaylar zinciridir. Gerilim filmlerine bakıyorum, bizim yaşadıklarımızın çeyreği etmez onlar.

O gerilimli anılarınızdan bir tane anlatabilir misiniz?

- İstanbul’da uyuşturucu satılan yerlere gidiyoruz, en son Süleymaniye’de büyük parti bir eroin pazarlığına girdik. Bende yine takma sakal var, arkadaşımız Namık Koçak, teleobjektifle fotoğraf çekiyor. Herhalde deklanşörün sesinden anladılar, adam hemen bıçak çıkardı, tam bana sallamak üzereyken ben tabanları yağladım. Vefa Bozacı’sına doğru inanılmaz rekorlar kırararak kaçıyoruz. Bir ara benim takma sakal, rüzgârdan sıyrıldı tam uçacak yakalamak için döndüm, beni kovalayan adam, “Uğur ağabey, sen miydin?” dedi. Bıçağı indirdi, bir kahvede çay kahve içtik.

Ne kadar zamandır korumanız var?

- Ben 1986’dan beri korumayla yaşıyorum. Alışıyorsunuz bir süre sonra. Zaten hiç frapan bir yaşamım olmadı, işimden çıkıp evime giderim.

GENÇLER HAŞERE MUAMELESİ YAPILDI

Gezi Parkı olayları hakkında ne düşünüyorsunuz?


- Çok üzülüyorum, güzelim kentte soluk alabilecek pek yer kalmadı. Son yeşillikler ise özel mülkiyetlere, vakıflara ait yerler. Londra’daki St. James Park ya da Q Gardens diyelim, bunlardan bir tanesinde ağaçların kesilip oraya başka bir bina kondurulacağı söylense o şehirde Belediye Başkanı koltuğunda bir saat bile oturamaz. Sivil toplum örgütleri, mimarların hiç mi görüşü alınmaz, hiç mi saygı duyulmaz. Biz karar verdik yaptık; hangi demokraside böyle bir anlayış var. Parktaki insanlar, gençler pırıl pırıl. Bunlara haşere muamelesi yapıyorlar.

POLİSİN KADERİ  SİYASETÇİNİN İKİ DUDAĞI ARASINDA

Bundan sonra halk, polise nasıl güvenecek?


- Polisin kaderi siyasetçinin iki dudağı arasında... Babamın zamanında da böyleydi, hâlâ öyle. Polis siyasetçinin yap dediğini yapmak zorundadır ve o çocuklar da bizim aramızdan çıkan çocuklar, uzaydan gelmiyorlar. Yapmadı mı sürüyor, ceza veriliyor, terfisi engelleniyor. O zaman onlar da vur deyince maalesef öldürmek durumunda kalıyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!