Ağlayan, terleyenhatta áşık olan bitkiler

Güncelleme Tarihi:

Ağlayan, terleyenhatta áşık olan bitkiler
Oluşturulma Tarihi: Eylül 29, 2006 00:00

TÜBİTAK’ın Popüler Bilim Kitapları serisinin son kitabı "Bitkisel Hayat", bitkilerle ilgilenen, araştıran ya da sadece merak eden herkesi aydınlatacak bir el kitabı. Okudukça bitkilerin oluşum özelliklerini, yaşam biçimlerini öğrenmekle kalmıyor, aynı zamanda bitkiler álemindeki canlıların birbirleriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerini de anlayabiliyorsunuz.

 Örneğin ağlayan, terleyen ve hatta áşık olan bitkilerin varlığından haberdar oluyorsunuz. Cenk Durmuşkahya’nın hazırladığı 216 sayfalık kitaptaki kolay okunur ve anlaşılır metinlere, birçok bitki fotoğrafı eşlik ediyor.

Kitabın ismine bakıp konusu hakkında yanlış bilgi edinebilirsiniz. Çünkü "Bitkisel Hayat" bilindiği gibi şuurunu kaybetmiş ve hayati fonksiyonları en aza inmiş hastalar için kullanılan tıbbi bir terim. Komadaki hastalar için bu terimin kullanılmasının nedeni, bitkilerin hiçbir şeye tepki vermeyen varlıklar olduğunun düşünülmesi. Fakat Cenk Durmuşkahya’nın kitabı, hiçbir tepki göstermediğini sandığımız bu canlıların, aslında biyolojik olarak bizlere çok benzediğini ortaya koyuyor. Anatomik, fizyolojik, embriyolojik, genetik, filogenetik, sosyolojik, ekolojik ve ekonomik özellikleri açıklanıyor.

KARANFİLLE GÜLÜN FARKIÁŞIK OLMA HALLERİNDE

21. yüzyılda yapılan birçok çalışmada, bitkilerin duyguları olduğu, sevgi gösterilen bitkilerin daha iyi geliştiği hakkında çok sayıda araştırma yapılmış olsa da, henüz bu canlıların duygusal yönleri tam olarak anlaşılamamıştı.

Kitap, bitkilerin de birbirleriyle bir tür aşk yaşadığını söylüyor. Bu elbette bizim anladığımız anlamda Ferhat-Şirin ya da Kerem-Aslı aşkı değil. Ama nasıl insanlar áşık olduğunda vücutlarında kimyasal değişiklikler oluşuyorsa, eşeyli yani bir eşle üreme söz konusu olduğunda bitkilerde de benzer kimyasal değişiklikler oluyor.

Biz her ne kadar her papatyayı, karanfili veya gülü birbirine benzetsek de aslında her bir çiçek diğerinden çok farklı. Bunun nedeni de áşık olmaları.

Bu sayede ortaya yavruları çıkıyor. Eğer bitkiler áşık olmadan yani eşeysiz (eş olmadan) üremeye devam etselerdi, çevremizde gördüğümüz aynı tür bitkilerin birbirlerinden hiçbir farkı olmayacak, kopya olarak yaşama devam edeceklerdi.

KOŞUN DURUN AMA BU ÇİMLER HİÇ YORULMAZ MI?

Çim sahaları görmeyeniniz yoktur içinizde. Yeşil bir halı gibi kaplar spor sahalarını, parkları, bahçeleri. Peki bu zayıf otlar nasıl oluyor da hiçbir destekleri olmadan ayakta dimdik durabiliyorlar? Hiç yorulmazlar mı?

Kitaptan öğrendiğimize göre; bitkilerin ayakta kalmasını sağlayan kuvvetin kaynağı, hücre içindeki su nedeniyle oluşan turgor basıncı. Çimler buğdaygiller ailesinden olan, bir veya birkaç yıllık bitkiler. Odun dokuları olmadığı için otsu formda oluyorlar. İncelendiklerinde, bu canlıların sadece su basıncı ya da turgor basıncı sayesinde ayakta kaldıkları anlaşılmış.

Bünyelerine aldıkları su ve bu suyun yarattığı basınç ile dik bir şekilde durabiliyorlar. Eğer bahçeniz varsa ve oraya çim ektiyseniz göreceksiniz ki, sulamayı ihmal ettiğinizde, kısa süre sonra eğilmeye başlayacaklar.

DAMLAYARAK, YAŞARARAK SALGILAYARAK AĞLIYORLAR

Ağlamak nedir sorusunun cevabını doğada arayacak olursak cevap çok basit. Ağlamak ya da gözyaşı dökmek, canlının rahatlaması için gerekli olan su kaybetme mekanizmasıdır. Böyle bakacak olursak, basit anlamıyla bitkiler de ağlıyor. Bitkilerde ağlama, kök basıncıyla gerçekleşiyor. Buna paralel olarak bitkilerde sıvı kaybı üç şekilde meydana geliyor: Damlama, yaşarma ve salgılama. En yaygın olan ağlama şekli, damlama.

Bitki biliminde gutasyon olarak adlandırılan bu olay, kök basıncı ile yukarı itilen suyun, yaprak kenarlarına yerleşmiş olan ve hidatod adı verilen özel su deliklerinden damlacıklar halinde çıkmasıyla meydana geliyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!