Afrikalı, bakımsız, yoksul çocukların fotoğrafının yer aldığı klasik bir afiş... Altında kuruluşun logosu ve şöyle bir cümle: “Senin fazla yağların başkalarının hayatını kurtarabilir.” Üstte de dikkat çekmek için patlangocun içine alınmış bir ibare: “Bedava liposuction kazanın”
Afrikalı açlarla göbek yağının ne gibi bir ilgisi olabilir ki diye düşünüyor insan. Ben de öyle düşünmüştüm. Ama öğrendiğimde tam anlamıyla şok geçirdim.
Tüyap Kitap Fuarı’yla aynı çatı altında gerçekleştirilen İstanbul Sanat Fuarı’nı gezdim hafta içinde.
Fuarın yedinci salonunda ağırlıklı olarak Türkiye’den galeriler bulunuyor. Orada hızlı bir tur attıktan sonra daha bağımsız işlerin yer aldığı sekizinci salona yöneldim.
Hollanda’dan bağımsız grup ve sanat inisiyatifleri ilk kez İstanbul’a geldiler bu yıl. 19 farklı sanat inisiyatifi arasında IRFAK da var.
İşte anlattığım afişle onların standında karşılaştım. Afişin hemen altında duran sehpanın üzerine birtakım kurabiyeler konmuştu. Önlerinde de kurabiyelerin teşhir amaçlı olduğu, dokunulmaması gerektiği yazıyordu. Ve broşürlerinde şöyle bilgiler yer alıyordu:
NEREDE AÇLIK ORADA İRFAKIRFAK, zengin Batılı ülkelerdeki insanların aşırı beslenmeden dolayı sahip olduğu yağ dokusu fazlalığını, üçüncü dünya ülkeleri için sağlıklı beslenmeye dönüştüren bir kuruluş.
Sloganları: “Nerede ihtiyaç, orada IRFAK.”
“Nerede kıtlık var, IRFAK oraya koşar.”
“IRFAK, insan vücudundaki yağlı dokuyu değerlendiriyor. Sizin için fazlalık olan yağlar, bizim tam da ihtiyacımız! Yağlarınızı bağışlayın ve bedava liposuction kazanın!”
“Tasarımcılardan oluşan bir ekip
piyango bileti hazırladı. Yeryüzünde biricik olan bu sanat eseri 200 adetle sınırlı. Her bir piyango numaralı ve mühürlü. Bir piyango satın alarak, sadece 199 kişiyle rekabet edip bedava liposuction kazanabilirsiniz. Bizim dünya genelindeki gıda programımızı desteklemek için 30 Euro ödemeniz yeterli. (7 Euro olan nakliye ücreti hariç)”
YAYAMLIKTAN NE FARKI VARBurada insanın iç sesi devreye giriyor ve şöyle düşünüyorsunuz: ‘Fight Club’ filminde liposuction ile alınan yağlardan yaptığı sabunları satıyordu ya kahramanımız... Nereden çıktığı belli olmayan serseri mayın bilgilerde de, bu yağların kozmetik sektöründe kullanıldığı ve çok değerli olduğu söylenir. Herhalde liposuction’la alınan yağları kozmetik sektörüne satıp, buradan kazanılan parayla da aldıkları gıda maddelerini Afrika’ya gönderiyorlar.
Gel gelelim stantta bulunan görevlinin söyledikleri benim iç sesimi öyle bir bastırdı ki...
Alınan bu yağlar özel labaratuvarlarda işleme tabi tutulup, kullanılabilir hale getiriliyormuş. Sonra da insan sağlığına yararlı, düşük kalorili kurabiyelerin yapımında kullanılıyormuş. Ve onlar da götürülüp Afrikalı aç çocuklara yediriliyormuş. Hem de yardım olsun diye.
Şu anda yüzünüzün aldığı hali görebiliyorum, çünkü aynısı bunları duyduğumda bende de oluştu. Hem tiksindirici hem de resmen yamyamlık.
Kadın anlatmaya devam ediyor: “Bu kurabiyelerin ambalajında kullanılan kağıtlar da tamamen geri dönüşümlü maddelerden yapılıyor.” Sonra tarifine geçiyor: “Kakao da kullanıyoruz ki, zihnin çalışmasına yardımcı olsun, çünkü Afrika’ya sadece temel gıdalar gönderiliyor, insanların enerji verici farklı maddelere ihtiyaçları var. İnsan yağından ürünler hızlı ve kolay sonuç verir. Çünkü çok iyi dengelenmiş içeriğiyle, insan vücudunda maksimum etki gösterir, kişilerin sıkıntılarını çok çabuk giderir.”
AMAÇ FARKINDALIK YARATMAKŞu ana kadar okuduklarınızdan çok rahatsız oldunuz değil mi?
Evet, amaç tam da bu zaten. Burası sanat fuarı ve yapılan iş de kavramsal bir çalışma.
Hem
yemek için fazladan para harcayıp kilo alıyorsunuz, sonra da oluşan yağları aldırmak için bir kez daha para veriyorsunuz. Yediğiniz her fazla lokma bir başkasının hakkından çalınmıştır aslında.
İnsan yağından yapılan ürünler de yabancılaşma efektini yaratmak ve güçlendirmek için kullanılıyor.
Bir de fast food tüketimine göndermesi var sanatçının. Orada yediğiniz yiyeceklerin nasıl yağlarla pişirildiğini biliyor musunuz peki?
Ben salondan göbeğimi saklamaya çalışarak ve böyle bir göbeğe sahip olduğum için utanarak ayrıldım. Siz de bir düşünün isterseniz. Ciddi ciddi kampanyaya katılmak isterseniz adresini vereyim: www.irfak.org
Bir Eda Tanpınar gecesiTürk edebiyatının büyük ismi Ahmet Hamdi Tanpınar için bu yıl ikinci kez ‘İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali’ düzenlendi, Kalem Ajans tarafından.
Hare Likörleri’nin sponsorluğunda gerçekleştirilen etkinlik tam bir edebiyat şenliği gibiydi. Eğlencesi de vardı, ciddiyeti de. Çırağan Oteli’nde açılışı gerçekleştirildi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde kapsamlı bir sempozyum düzenlendi, okumalar yapıldı, partiler verildi.
Benim ortama ilk katılabildiğim etkinlik, sempozyumun yapıldığı günün akşamı Tünel’deki Leblon’da verilen yemekti.
Asmalımescit üzerinden mekana doğru yol alırken
magazin dünyasının ünlü bir ismine rastladım. Ayaküstü sohbetten sonra nereye gittiğimi sordu, ben de “Tanpınar yemeğine” dedim.
Aldığım cevap o gecenin esprisi oldu: “Eda Tanpınar’ın yemeği mi?”
HOLLANDALI YAZARA PAVYON TUZAĞIFestivale katılan yazarların DJ’lik yaptığı bir de parti verildi yemeğin ertesi gününde. Ghetto’daki partiye gelmek için yola çıkan Hollandalı yazarın Tarlabaşı’ndaki eğlence mekanları dikkatini çekmiş ve daha yakından görmek için birinden içeri girmek gafletinde bulunmuş. Masaya şampanyalar ve viskiler yığılmış hemen. Yarım saat içinde çıkmak isteyince de 500 liralık hesabı dayamışlar tabii. Neyse, “Kültür Bakanlığı’nın davetlisiyim” falan diyerek canını kurtarabilmiş bizim oryantalizm meraklısı yazar.
Geleyim DJ’lik yapan yazarların performanslarına. Benim ilk üçüm şöyleydi:
1- Yazı kadar eğlence işinde de başarısı zaten bilinen Cem Selcen.
2- Eğlenceli Latinlerden Balkanlara, oradan da Arap Yarımadası’na uzanan playlist’i ile Özlem Kumrular ve kabin arkadaşı Buket Aşçı.
3- Damardan parçalarıyla gelenleri geceye hazırlayan Hamdi Koç.