Güncelleme Tarihi:
BABAMI AFFEDEBÄ°LÄ°R MÄ°YÄ°M
Gilles Legrand’ın ‘Tu Seras Mon Fils’ (Oğlum Sen Olacaksın) filmi şarap yapımıyla uğraşan bir baba-oğulun hikâyesini anlatıyor. Legrand’ın filmi, seyrettikten sonra tanıdıklarınızla konuşup, tartışmak isteyeceğiniz filmlerden biri. Nisan ayının başlarında bu sayfada ‘Uçurumun Kıyısında Diplomasi’ başlıklı yazımda ‘Diplomasi’ oyunundaki başarılı oyunculuğundan bahsettiğim Niels Arestrup baba rolünde, bu yıl beyazperdedeki en kötü adamlardan birini bir rüya gibi oynuyor. Oğul rolünde izlediğimiz Lorant Deutsch genç kuşağın sevilen oyuncularından biri. Deutsch geçen sene Fransa’da bir milyonun üzerinde satan ‘Metronome’ kitabı, sinema ve televizyonda oynadığı filmlerden sonra bugünlerde de bir Shakespeare komedisiyle Paris’te sahneye çıkarak adından söz ettiriyor. ‘Tu Seras Mon Fils’ filminde izlediğimiz baba, oğlunu hiç beğenmediği gibi ele geçirdiği her fırsatta onu aşağılayan, karalayan, oğlundan nefret eden biri. Aile işini oğluna bırakmamak için her yolu deneyecek olan bu adam bağların yöneticisi arkadaşının (bu rolde büyük oyuncu Patrick Chesnais var) oğluna hayran. Amerika’lardan gelen havalı, diğer genç adam (Nicolas Bridet) ise patronun oğlunun yerini alma konusunda hiç tereddüt etmiyor. Baba kendisine verilecek olan Legion d’Honneur nişanını almak için Paris’e gittiği zaman yanına kendi oğlu yerine arkadaşının oğlunu alıyor, genç adama Hermes’ten 2950 Euro değerinde John Loeb ayakkabı satın alıyor ve onunla sanki kendi oğluymuş gibi resim çektiriyor ki gazetelerde insanlar bu genç adamı kendi oğlu zannetsinler diye... Şarapla aile ilişkilerini harmanlayan ‘Tu Seras Mon Fils’ yılın sürpriz filmlerinden biri...
ANNEMÄ° AFFEDEBÄ°LÄ°R MÄ°YÄ°M
Otobiyografik öğeler taşıyan ‘My Little Princess’ Eva Ionesco’nun ilk filmi. Paris’li fotoğrafçı Irina Ionesco’nun kızı olan Eva çok küçük yaşta annesine poz vermiş. Sorun annenin kızının fotoğraflarını çekmesi değil, sorun dört yaşındaki küçük kızın çekilen fotoğraflar için soyunmuş olmasında... Yönetmen Ionesco ise filminde annesini bir canavar gibi gösterip duygu sömürüsü yapmadığı gibi bu zorlu rolü Isabelle Huppert gibi büyük bir oyuncuya emanet etmiş... Tezatları oynama konusunda usta olduğunu bildiğimiz, platin sarısı peruğu ve saten elbiseleriyle Huppert bu filmde bir kez daha sanatının zirvesinde olduğunu kanıtlıyor. Filmde küçük kız rolünde karşımıza çıkan Anamaria Vartolomei’in 4 yerine 10 yaşında olması ve küçük oyuncunun filmde çıplak görüntülenmemesi yönetmenin verdiği isabetli kararlardan sadece birkaçı... Çektiği fotoğrafların ‘sanat’ olduğunu iddia eden kadın insanların ve kızının tepkisini anlayamaması zaten yaşanan trajedinin boyutları konusunda bizlere fikir veriyor. Irina Ionesco bugün halen kızına çektiği fotoğrafların negatiflerini vermeyi kabul etmemesi de anlaşılır gibi değil... Eva Ionesco’nun bütün bu yaşadıklarından sonra yaptığı filmin hem Cannes Film Festivali’nde, hem de bu yaz vizyona girdiği Fransa’da büyük ilgi görmesi genç kadının artık bir kurban değil, bir yaratıcı olduğunu kanıtlıyor...
ADALET SÄ°STEMÄ°NÄ° AFFEDEBÄ°LÄ°R MÄ°YÄ°M
1965 doÄŸumlu Roschdy Zem, Fransız sinemasının sevilen oyuncularından biri. Chereau ve Techine gibi büyük yönetmenlerle çalışan ve ‘Indigenes’ filmindeki rolüyle Cannes Film Festivali’nde En Ä°yi Erkek Oyuncu ödülü kazanan Zem yönettiÄŸi ikinci filmiyle bu yaz Fransa’da adından söz ettirdi. Zem ‘Omar m’a tuer’ isimli filminde yakın geçmiÅŸte yaÅŸanmış bir Fransız trajedisini anlatıyor. Sami Bouajila’nın Fransa’da yılın en baÅŸarılı performanslarından birini sergilediÄŸi filmde canlandırdığı Fas’lı bahçıvan Omar Raddad’a gelince... Raddad 1991 yılında Fransa’nın güneyinde bahçıvanlık yaparken iÅŸlemediÄŸi bir cinayetten dolayı hapse gönderiliyor. Mahkeme sürerken yapılan bir araÅŸtırmaya göre Fransız halkının yüzde 60’ı Raddad’ın masum olduÄŸuna inanıyor ve Fransa’nın eski CumhurbaÅŸkanlarından Jacques Chirac 1996 yılında Fas’lı bahçıvanı affediyor. Roschdy Zem’in duygu sömürüsü yapmadığı filmde Bouajila’yla Denis Podalydes’in baÅŸarılı oyunculuklarıyla göz dolduruyorlar. Bahçıvanlık mesleÄŸine bir daha geri dönemeyecek olan Omar Raddad’ın özlemle bahçelere, çiçeklere baktığı duygusal sahnede Roschdy Zem’in yönetmenlikte hızlı adımlarla ilerlediÄŸini fark ediyoruz...Â
ESKÄ° SEVGÄ°LÄ°MÄ° AFFEDEBÄ°LÄ°R MÄ°YÄ°M
Wouter ‘Wally’ De Backer 1980 yılında Belçika’da doğmuş. Genç yaşta ailesiyle Avustralya’ya taşınan yetenekli müzisyen bugün müzik dünyasında Gotye ismiyle tanınıyor. Gotye’nin Kimbra’yla birlikte seslendirdiği ‘Somebody That I Used To Know’ adlı şarkısı Avustralya’da radyolarının desteği olmadan kısa sürede bir numaraya yükseldi. Belçika’da da bir numara olan şarkı tam altı haftadır Avustralya’da zirveden inmiyor. Gotye’nin ‘Somebody That I Used To Know’ şarkısı için hazırladığı video da en az şarkı kadar orijinal ve güzel. Pop müziğini seviyorsanız 2011 yılının en iyilerinden biri olduğuna inandığım bu şarkıya ve videosuna mutlaka bir şans vermelisiniz.
VENEDİĞİ AFFEDEBİLİR MİYİM
‘Impardonnables’ (Affedilmeyenler) romanı Fransız edebiyatının sevilen yazarlarından Philippe Djian’a ait. Bu romandan beyazperdeye uyarlanan aynı adlı filmin yönetmeni ise Fransız sinemasının en yetkin yönetmenlerinden Andre Techine. ‘Trop Belle Pour Toi’ filmiyle hafızalara kazınan oyuncu Carole Bouquet telefonda Techine’nin teklifini duyduğu an uzun süredir çalışmak istediği yönetmene hiç düşünmeden ‘Evet’ cevabını veriyor. ‘Impardonnables’ filmi Venedik’te geçiyor. Bouquet Venedik’te emlakçılık yapan bir Fransız kadını canlandırıyor. Bouquet’nin canlandırdığı emlakçının hayatına girecek olan adam ise ilham perisini Venedik’te arayan tanınmış bir yazar. Bu rolde yine yukarıda bahsettiğim ve nisan ayında yazdığım ‘Diplomasi’ oyunun başrol oyuncularından Andre Dussolier var. Nisan ayında oyunun çok başarılı olması yüzünden Ekim-Aralık aylarında Madeleine Tiyatrosu’nda yeniden oynanacağını yazmıştım. Bugün de sizlere oyunun başarısı üzerine başarılı yönetmen Jean Becker’in oyunu Andre Dussolier ve Niels Arestrup’la beyazperdeye taşıyacağını müjdelemek istiyorum... Fransız sinemasının yükselen, genç oyuncularından Melanie Thierry’nin de rol aldığı filmde aile ilişkileri, arkadaşlıklar, aşk, sadakat, arzular ve kıskançlıklarla bugüne kadar sinemada görmeye alışık olmadığımız bir Venedik şehri var. Aşkın mümkün olduğunu anlatan ‘Impardonnables’da görüntü yönetmeni Julien Hirsch dijital görüntüleriyle Venediği karşımıza bir başrol oyuncusu kadar önemli bir karakter olarak çıkarıyor...