Güncelleme Tarihi:
Spor salonundayım. Kan ter içerisinde kettlebell’i savuruyorum. 30 tekrar sonra set bitiyor. Kettlebell’i elimden bırakmadan, tek elle koparma hareketine geçiyorum. Her iki elle 40 tekrar yaparsam, antrenman bitecek. Ancak işler pek de ümit ettiğim gibi gitmiyor. 30’uncu tekrarda tükeniyorum. Kendimi yerde duran kum torbasının kenarına atıyorum. Bu arada antrenmanını çoktan bitiren Engin Altan Düzyatan, boynunda havlusuyla yanıma çöküyor.
“iyisin değil mi?”
“Bütün haftayı hasta geçirdim. Neredeyse 10 gündür ilk kez antrenman yapıyorum” diyorum. Bu, espri değil. Gerçekten de hastaydım. “Zaten yarışmıyoruz değil mi?” diye soruyorum.
“Hayır” diyor gülerek. “Yarışmıyoruz.”
Bu bir yarış olsaydı, beklenmedik bir yenilgi almıştım. Engin Altan Düzyatan’ın sunduğu yarışma programlarında ve oynadığı dizilerdeki halini gözümün önüne getirmeye çalışıyorum. “Üzerinde takım elbise varken bu kadar formda olduğu belli oluyor muydu?” diye aklımdan geçiriyorum. Aslında bu düşünce, tam da onun aklımızdan geçirmemizi istediği şey.
“Benim içim ideal olan, üzerimde gömlek varken belli olmayacak, çıkardığımda ise insanların dikkatini çekecek bir vücuda sahip olmak” diyor.
Sohbetimizi Bujin Fight Club’ın kurucusu ve antrenörü Burak Uğur kesiyor: “Haydi beyler, haydi!” Emir gayet net anlaşılıyor. Benim antrenmanı bitirmem, Engin Altan Düzyatan’ın ise 150 mekikle antrenmanın ‘cilasını’ atması gerekiyor.
Eğer yolunuz buraya düşerse, Engin Altan Düzyatan’ı barfiks barına ayaklarından asılmış mekik çekerken ya da eldivenleri takmış boks antrenmanı yaparken görebilirsiniz. “Haftanın en azından dört günü antrenman yapıyoruz” diyor Düzyatan. “Her seferinde farklı bir antrenmanı takip ediyoruz. Hatta bazı günler dövüş koreografileri bile çalışıyoruz.”
İDEAL YAZ TATİLİ: KÖPEKBALIKLARIYLA DALIŞ
Engin Altan Düzyatan için antrenman, spor salonunu terk ettiği anda bitmiyor. Antrenman sonrası protein tozunu yudumlarken, kiteboard festivaline katılma planlarından bahsediyor.
Magazin canavarları, geçen yaz Çeşme’de kiteboard yaparken çekilmiş fotoğraflarını hemen hatırlayacaktır. “Eğer ‘erkek tatili’ yapmıyorsam, yazları çoğunlukla Çeşme’de Pırlanta ya da Ilıca plajlarında kiteboard yapıyorum” diyor. “Erkek tatili”nden kastı, geçen yaz menajerinin eşiyle çıktığı Meksika tatili: “Tüm gün yürümekten ter içinde kaldığım, gece 22.00’de uykumun geldiği türden bir tatildi. Sevgilinizle gitmeye uygun değildi yani. Cancun’da falez dalışı yaptık. Chichen Itza piramitlerini gezdik. Hatta kaldığımız otel bile Maya kalıntılarının bulunduğu alan içindeydi. Tatil boyunca piramit manzaralı bir odada uyudum.”
Tatilin belki de en zevkli anı, tekneyle kılıç balığı avlamaya gittikleri anmış. “30 kilogramlık bir balık yakalamak için neredeyse bir saat mücadele ettim” diyor o günkü heyecanını tekrar yaşayarak. “Oltayı sadece çekersen olmaz. Bu iş mehter marşı gibidir. Bir çekip iki salacaksın ki balık yorulsun. Yoksa 80 metre derinliğindeki bir balığı tekneye çıkarmanın imkanı yok.”
Peki bu sene? Engin Altan Düzyatan’ın programında şili, Endonezya, Bolivya ve Arjantin’den oluşan bir tatil planı görünüyor. “Bu sefer kızlar da gelecek mi?” diye soruyorum. “Eğer köpekbalıklarıyla dalış yapmayı göze alıyorlarsa neden olmasın. Geçen sene fırsat bulamamıştım. Aklım kaldı. Bu sene kesinlikle yapacağım” diye yanıt veriyor.
AMERİKA’DA KÖTÜ FİLMİ OLMAYAN AKTÖR YOKTUR
Yaptığı işte kendini kabul ettirmiş ve yerini sağlamlaştırmış herkes, yeni bir sorumluluk üstlenmeden önce aynı endişeyi yaşar. “Acaba tekrar aynı başarıyı yakalayabilecek miyim?”
Ama bir oyuncu için mevcut olanı takip etmek, aslında gerilemekten başka bir şey değildir: “Oyuncuların değişik rollerde ve projelerde yer aldığında geliştiğine inanıyorum. Bu yüzden canlı yayın tecrübesini yaşamak istedim. Ancak rahat hissettiğin alanın dışına çıkıp kendini zorlarsan gelişim sağlarsın. Olacak dediğin bir işin olmadığını görmek, sonra onun başarılı bir şekilde hayata geçmesi için yeniden ve daha hızlı plan yapmak seni geliştirir.”
Engin Altan Düzyatan’ın oynadığı filmlerin gişe, dizilerininse reyting kaygısı yok. Aksi de olabilirdi. Ve o da bu ihtimali normal karşılıyor:
“Amerika’da kötü filmi olmayan aktör gösteremezsiniz. Bu işte malzemelerin teker teker ne kadar iyi olduğu değil, bir araya geldiğinde nasıl bir lezzet oluşturduğu önemli. Bir filmin iyi olup olmayacağını belirleyen o kadar çok faktör var ki... Her şey çok iyi gidiyor, filmi tamamlıyorsunuz ancak başrol arkadaşınız son anda öyle bir hareket yapıyor ki acayip antipati topluyor.ışte o zaman filmden gişe beklemeyeceksiniz. Bu işlerin asla garantisi yok! Üstelik tam aksine, hiç beklemediğiniz filmler de olumlu eleştiriler alabiliyor.”
SAATTE 200 KM
HIZLA YERE DÜŞMEK
ıçinde yer aldığı projelerden en sevmediklerini soruyorum. Gülümsüyor. “Sevmediğim diyemem ama içimden ‘Keşke başka yönetmen çekseydi’ diye geçirdiğim filmler oldu elbette.”
O halde en sevdiklerinden bahsedelim. “Film olarak kusurları olsa da atipik psikozlu bir çocuğu canlandırdığım ‘Cennet’ filmindeki rolümden çok zevk almıştım. ‘Romantik Komedi’ çekmesi eğlenceli bir işti. ‘Anadolu Kartalları’ ise çok şeyi görme şansına sahip olduğum bir filmdi. Düşünsenize, şu ana kadar hiç Türk havacılık filmi yapılmamış. Belki bir 50 sene daha yapılmayacak.”
Gerçekten de öyle. Düzyatan “Anadolu Kartalları” filmi için toplamda 75 dakika boyunca F-16 ile uçmuş. Yıllardır pilot olan ancak en fazla F-4 kullanan subaylar olduğu düşünülürse, bir sivil için son derece nadir yaşanabilecek bir tecrübe.
“Bir saatten fazla F-16 ile uçtuğumu gösteren askeri bir armam bile var” diyor gururla. Paraşütle atlamaya, geçirdiği o 75 dakikalık süre zarfında karar vermiş. “Uçarken ‘Acaba bu yükseklikten atlamak nasıl olurdu?’ diye düşünüyordum hep. O yüzden Türk Hava Kurumu’nun davetini alınca çok sevinmiştim.”
Yakın bir gelecekte kendini 20 bin fitten boşluğa bırakmayı hayal edenler için nasıl hissedeceğinizi Düzyatan’ın cümleleri özetleyelim: “Atladıktan sonraki birkaç saniye içinde ruhunuz bedeninizden ayrılacakmış gibi oluyor. Sonra havanın sizi tuttuğunu, sanki boşlukta asılı kaldığınızı hissediyorsunuz. Tabii bu esnada aslında saatte 200 kilometre hızla yere düştüğünüzü aklınızdan çıkarmayın.”
DÖVÜŞEMEZSEM
AYIP OLUR!
Engin Altan Düzyatan’ın şu anda bir düzine dövüş sahnesine yetecek kadar dövüş koreografisi var.ıleride bir aksiyon filminde rol alacak mı diye merak ediyorsanız söyleyeyim. Yakın bir gelecekte yok. “Olması da gerekmiyor” diyor Düzyatan. “Oyuncuysan her role hazırlıklı olacaksın. Paraşüt ile atlayabiliyorum. At binebiliyorum. Eskrim ve kiteboard yapabiliyorum... Bunların üzerine dövüşemezsem ayıp olur.”
Eğer Hollywood’da olsaydık, tüm bunları yapan bir düzine daha aktör bulabilirdik. Ancak Türkiye’de yetenek listesi bu denli geniş başka bir oyuncu aklıma gelmiyor.
Düzyatan “Amerika’da film ve dizi sektöründe çok fazla çekişme var” diyor: “O yüzden herkes formda olmak zorunda. Gerçi bizde de artık her oyuncunun alternatifi var. Ancak hâlâ fiziği iyi olan aktör çok az. Olanlar da zaten manken kökenli. Ülkemizdeki oyuncularda spor alışkanlığı yerleşmiş durumda değil.”