Güncelleme Tarihi:
Sevgililer bir eğitim kurumunda çalışacaktı. Okul yönetimi onlara Türk örf ve adetlerine göre birlikte yaşamalarının öğrencilere iyi örnek olmayacağını söyledi ve evlenmelerini önerdi. Onlar da uydular bu tavsiyeye ve hemen dünyaevine girdiler. Ama başlarına gelecekten habersizdiler.
İsimlerini ve çalıştığı kurumları zarar görmemeleri için açıklayamayacağımız çiftin hikayesi şöyle: Kahramanlarımız 1990 yılında Türkiye’ye çalışmak için geldi. Tesadüfen aynı eğitim kurumunda çalışırken birbirlerine aşık oldular. Birlikte yaşamaya başladılar. Fakat kısa bir süre sonra kontratları doldu, memleketleri olan Amerika Birleşik Devletleri’ne döndüler. İlişkiler, ülkelerinde de devam etti. Aradan birkaç yıl geçti her ikisine de yine Türkiye’deki bir okuldan teklif geldi. Adam yöneticilik, kadınsa öğretmenlik yapacaktı.
Teklifi alan sevgililer birbirlerine aşık oldukları Türkiye’yi çok sevdikleri için hiç tereddüt etmeden kabul ettiler. Ancak, kendilerine teklif getiren kurum onlara bir şart koşmuştu. Türk gelenek ve göreneklerine daha uygun olduğu için eğer hayatlarını birlikte geçirmeyi planlıyorlarsa nikah yapmalarını ve Türkiye’ye öyle gelmelerini istedi.
Zaten birbirlerini seviyorlardı, hayat boyu birarada kalmayı planlıyorlardı. Üstelik evlenirlerse lojman avantajları da olacaktı. Nikahı kıyıp Türkiye’ye öyle geldiler.
Nikah yüzüklerini takıp lojmana yerleştiler, okulda uzunca bir süre de çalıştılar. Kontrat süreleri doldu ve tekrar ABD’ye döndüler. Aradan yine zaman geçti. Çifte tekrar Türkiye’den teklif geldi. Yine tereddüt etmeden Türkiye’nin yolunu tuttular. Nasılsa Türkiye’yi çok seviyorlardı, üstelik daha önceki çallışmaları sırasında Türklere iyice alışmışlardı... Ama bu kez Türkiye’de onları bir kötü sürpriz karşıladı.
Gerekli izinler için Çalışma Bakanlığı’nın kapısını çaldıklarında ne yapacaklarını şaşırdılar. Çünkü, onlar Amerika’dayken yabancıların çalışmasıyla ilgili yasada değişiklik yapılmıştı. Evli çiftlerden ancak birine çalışma izni verilebiliyordu. Yani ya kadın çalışacak, kocası evde oturacak veya Amerika’ya dönecekti ya da erkek aynı yolu izleyecekti. Kararlarını verdiler. Üst düzey yöneticilik teklifi alan erkek çalışmaya başladı. Türkiye’de daha önce beş yıl yasal olarak öğretmenlik yapan kadın öğretmene bu kez ‘eş’ olduğu için Bakanlık yeniden çalışma izni vermedi.
Evde oturmayı ve ev kadını olmayı reddeden kadın kahramanımız çalışmak için her yolu denedi. Eşinin mutsuz olmasını istemeyen erkek ise sonunda boşanmanın tek çare olduğuna karar verdi. Bu kez de Türk kültür ve milli değerlerine uymasa da boşanıp bir arada yaşamaya, bir anlamda durumlarını yasaya uydurmak için yasanın etrafından dolaşmaya karar verdiler.
Kadın şu anda Amerika’da. Boşanma işlemleriyle uğraşıyor. Boşanıp kızlık soyadıyla yeni pasaportunu aldıktan sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na giderek çalışma izni almak için yeniden başvuruda bulunacak. Bu kez de çalışma izni alamazsa, kahrolacak. Çünkü, “17 yaşından beri çalışıyorum ve çalışmak benim karakterimin ayrılmaz bir parçası. İşimi çok seviyorum. Çalışmadığım bir dönemi, ne geçmişte, ne gelecekte düşünemiyorum bile” diyor.
Evli olanları tercih ediyoruz
ÇİFTİN TÜRK YÖNETİCİSİ
Bu kanunla karı-koca öğretmenler Türkiye’deki iş imkanlarından faydalanamıyor. Halbuki yabancı bir ülke ve kültüre gelirken eşiyle gelenler, bekarlara oranla daha kolay intibak ediyor. Eğitim kurumları olarak bizler de çiftleri işe almayı tercih ediyoruz. Çünkü yabancı öğretmen işe alırken kontrata lojman da dahil. Çiftlerin bize maliyeti daha az oluyor. Eğer, bu kanun aynı aileden iki yabancının Türk vatandaşlarının iş olanaklarını elinden almasıyla ilgiliyse bu da çözüm değil. Çünkü, o pozisyonlar için yabancı öğretmen düşünülüyorsa evli ya da değil mutlaka o pozisyon yurt dışından doldurulur.
BAKANLIK NE DİYOR
06.09.2003 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun beşinci maddesinin dördüncü fıkrasında; “Türkiye’ye çalışmak üzere gelen bir yabancının beraberinde veya daha sonra getirmiş olduğu eş ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarına da, yabancının kendisiyle birlikte en az beş yıl kanuni ve kesintisiz ikamet etmiş olmaları kaydıyla süreli çalışma izni verilebilir” hükmü yer alıyor.
Bu husus; Türkiye ile AB arasında imzalanmış bulunan 1/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararının yedinci maddesinde yer alan “Bir üye ülke işgücü piyasasına girmiş bir Türk işçisinin aile birleştirmesi yoluyla yanına gelen aile fertleri o üye ülkede en az üç yıllık ikametten sonra, AB üyesi ülke vatandaşlarının öncelik hakkı saklı kalmak kaydıyla her türlü işe başvurma hakkına; en az beş yıllık ikametten sonra da diledikleri her türlü işe serbestçe girme hakkına sahiptirler” hükmüne paralel olarak yasaya konulmuştur.
Bu kapsamda, ülkemizde çalışma izni almış bulunan bir yabancının beraberinde veya daha sonra getirmiş olduğu eş ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarına yabancının kendisiyle birlikte en az beş yıl kanuni ve kesintisiz ikamet etmiş olduğunu kanıtlayamaması halinde çalışma izni verilememektedir.
Ancak, 4817 sayılı kanunun istisnai haller başlıklı sekiz maddesinde sıralanan (örn.AB.üyesi ülke vatandaşı) yabancıların talep etmeleri halinde eşine daha önce çalışma izni verilmiş bir yabancıya beş yıl eşiyle birlikte ikamet koşulu aranılmaksızın istisnai statüde çalışma izni verilebilmektedir.
Diğer taraftan, Türkiye’ye çalışmak üzere gelen bir yabancının beraberinde veya daha sonra getirmiş olduğu eş ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının, yabancıyla birlikte en az beş yıl kanunî ve kesintisiz ikamet etmiş olmaları koşulu aranmaksızın, Kanunun genel hükümlerine tabi olarak çalışma izni talebinde bulunabilmelerine yönelik kanun değişikliği çalışmaları Bakanlığımız bünyesinde sürdürülmektedir.