Güncelleme Tarihi:
İCLAL AYDIN BU EVDE OTURUYOR (FOTO GALERİ)
İclal, bu defa mutluluktan, aşktan, umuttan bahsetmiyor, daha önce pek yanaşmadığı bulanık bir denize dalıyor.
İclal, bu defa “acı”yı anlatıyor.
Efendim, girişimdeki metafor yoğunluğundan da tahmin edebileceğiniz üzere “ıclal stili” bana da sirayet etmiş bulunuyor zira tam beş buçuk saat sohbet ettik kendisiyle.
Buluşmamızın esas konusu çarşamba günü çıkacak olan kitabı “Kağıt Kesikleri”ydi. Gündemden bir türlü düşmek bilmeyen Tuna Kiremitçi meselesinden hiç bahsetmek istemedi önce...
Röportaja ikna ettim ama konu özel meselelere gelince arkadaşlık markadaşlık sökmüyor tabii, buluştuğumuzda “Jacqueline, çello, Tuna” gibi kelimelerin etrafında dönen bir konuşma yapmak istemedi-istemiyor.
Fitili ateşleyen ve bu konuyu kapatmak bilmeyen bir kadın gibi görünmeyi arzu etmiyor...
Fakat hınzır Habitus’tan kurtuluş yok efendim, ıclal’in direncini kırmayı başardım.
Konuyla ilgili ilk ve son defa konuştu, hepsini röportajın yarınki kısmında okuyacaksınız...
Önce İclal’in kendisini, kitabını, hayatını konuştuk tabii...
Üçüncü kişiler, magazin gündemine bomba düşüşler için bir gün daha sabır...
Aşktan sonra acı mı geliyor? “Kağıt Kesikleri”nin “Senin Adın Bile Geçmedi”den sonra çıkması tesadüf değil herhalde...
- “Kağıt Kesikleri” Tolga Meriç ile birlikte hazırladığımız seri kitapların ikincisi. Ve haklısın, aşktan sonra acı geliyor. ıki büyük dil yarası var. ılki, kendi dilinde şarkı söyleyip ağıt yakamamanın açtığı hançer yarası. ıkincisi ise sevdiklerinden dökülen sözlerin bıraktığı kağıt kesiği... Derin sızı... Kağıt Kesikleri, “umut” ve “vesaire” isimli diğer iki kitapla tamamlanacak. Bu kitaplar yazıda geride bıraktığım yaklaşık yirmi yılın dökümü ve çok önemli. Söyleşi verme sebebim yaptığım işi duyurmak. Sen de biliyorsun ki ülkem ve yazım için emeklerimden çok, gerçek olması arzu edilen “kusurlar” üzerine yazılar yazılırdı hakkımda...
Neden sana “kusurlar” tarafından yaklaşıyorlar dersin?
- Çünkü önyargıların çok hakim olduğu bir toplumun medyasında yaşıyorum. Önyargılarla, peşin hükümlerle hareket etmeyi tercih ediyoruz çoğumuz. Ama hepimiz de bundan şikayet ederiz. Ancak medya içinde de şahsım için bunun artık kırıldığını görüyorum.
Sende yok mu hiç önyargı?
- Olmaz olur mu? Yazılarımın büyük çoğunluğu bir özeleştiridir, bazen kendini savunmadır, çoğu zaman kendini çekip çevirmedir. Kendini ve hayatı anlamaya yönelik yazılardır... İşte bütün bunların içinde nasıl sevinç, umut varsa acı da var. şimdi sıra “acı”da.
KENDİME KIYMET VERMEYİ ÖĞRENİYORUM
Kitapta diyorsun ki “ınsan kendini sevmeyince, sevemeyince, hiçbir şeye layık olmadığına inanır. ınsan kendini sevmedi mi, sadece sahip olamadıklarına değil, sahip olduklarına bile layık bulmaz kendini. Evliliklerini bitirir, kurduğu aileleri dağıtır, yolunda giden ne varsa inanamaz ve rayından çıkarıp provoke eder”... ıclal, sen kendini sevmiyor musun?
- Belki de benim gerçek sorunum kendimi fazla seviyor olmamdır. Espri tabii bu, yanlış anlama sakın. Kendini hayatının merkezine koymak gibi bir duygu diyelim. Kendini çok sevebilirsin, hayatının merkezine oturtabilirsin ama değer vermeyebilirsin. Kendi kıymetini bilmek sevmekten başka bir duygu. Ben kendime kıymet vermeyi öğreniyorum, öyle diyelim.
Kendini yalnız hissediyor musun?
- Hiç. Aksine kendime ait özel alanlar, şehirler yaratmayı severim. Çok insan seçerim. Arkadaşlıkta ekabirim. Bir sevgili özeniyle yaklaşırım arkadaşlarıma. Ama güven bunalımına gelemem. Çok konuşur gibi görünürüm, benimle ilgili çok şey bildiklerini sanırlar ama bilmezler. Kapalı bir hayatım vardır aslında. Evime pek kimse gelip gitmez. Az arkadaşım ama sağlam arkadaşlıklarım vardır. Annem ve kız kardeşimin yerleri büyüktür. Bunu ilk defa söylüyorum yazı dünyasının önemli isimlerinin desteklerini her zaman gördüm. Tabii isim verip böbürlenemem. Sözünü dinlediğim insanlar bellidir.
ARTIK SUSMUYORUM, SUSMAYACAĞIM!
Artık yumuşak, tatlı tatlı konuşan ıclal Aydın’dan ziyade yumruğu masaya vuran bir kadın görüyorum... Neden bu değişim?
- O kadar bıktım ki Melike. Benim artık adaletsizliğe, haksızlığa yutkunacak yerim kalmadı. Diyeceğim söz dilimin ucuna kadar gelirdi, susardım. Kıyamazdım. Artık susmaya yer yok. Artık bana yapılanlara, sustuklarıma susmamaya, “dur bakalım orada” demeye karar verdiğim bir dönem başladı.
Gündeme geliş ve gündemde kalış biçiminden rahatsız mısın?
- Her zaman değil elbette. Ama bu tarz magazinel işlerle evet. Ülkemle ilgili çok iş yapıyorum, işçilerin sağlık ve sosyal hakları için, sinema ve televizyon çalışanları için, telif hakları ve korsan yayın için... Ama bunlardan bahseden yok! Bir tanesini entelektüel basında görmedim. Ben her zaman “yaptığın işle varsın” diye düşünürüm. ışimi yaparım gerisine de karışmam. Doğru bir yolda olduğumu düşünüyorum ve birilerinin köşelerinden “çemkirmesi” bunu değiştirmeyecek.
BANA TAHAMMÜL ETMEYİ ÖĞRENECEKLER!
Sende neye “gıcık” oluyorlar?
- Hayatla olan bağıma belki de. şunu söyleyeyim ama, biri beni incitebileceği ya da sınırlayarak dalga geçebileceğini düşünüp “Hayat güzeldir, ehe ehe” deyince gerçek bir zeka sorunuyla karşı karşıya olduğumu görüyorum. Bunun bir espri olduğunu ve beni yaralayabileceğini düşünen az gelişmişler var elbette. Öte yandan ben iki ayaklı bir masada varlık gösteriyorum. Üstünde bir sürü hünerim var. Birini kaldırırsam, birini oynatırsam hepsi düşer. Zor ama pişman da değilim. Fakat bana yapılan yanlışlara neden kimse dur demedi diye de düşünüyorum. Ben hiçbir hakarete dava açmadım. Beni çok zengin edebilecek kadar yazı vardı hakkımda. Zekam, becerim, mesleğim, fiziğimle yargılandım vaktiyle. Bugün bana reaksiyon gösterenler, benimle ilgili daha önce söz konusu kişilerin yazdıklarına da bakmalı. Neden “bir kısım medya”nın bana gıcık olduğuna gelince: Bana benzer bir model daha yok çünkü. Oyunculuk yapıyor, iyi iş yapıyor; köşe yazıyor, çok okunuyor; kitap yazıyor, çok basıyor... Hayat, siyaset ve sanatta varlık gösterince karar verilemiyor hakkımda bir türlü. Bana kalırsa bu yorumların sebebi sadece hızla yükselen başarı grafiğidir. Ben her fikre herkese tahammül gösteriyorum. Göstermeye çaba harcıyorum ez azından. Onlar da öğrenecekler. Nasıl çatal bıçakla yemek yemeği öğrendilerse, bunu da öğrenecekler!
KİMSE BENİM YAZMA İSTEĞİME ENGEL OLAMAZ
Yazarlığın ve kitap satışlarını hâlâ tartışanlara söyleyecek bir sözün var mı?
- Hâlâ var mıymış? Türleri hızla tükeniyor. Bu tür insanların çocuk gibi ilgi istediklerini düşünüyorum aslında. Benimle ilgili düşünceleri, gerçek olanı değiştirmez. Kimse benim içimdeki yazma isteğine engel olamaz ki. Yazmak, dağdan fışkıran su pınarı gibidir. O su bir vadiden akar ve yolunu bulur. O su birilerinin bildiği yolda akmıyorsa, başka vadilerde yolunu buluyorsa, o suyun geçmediği yerdeki insanlar yüzünden doğanın dengesi değişmez.
YARIN
- Neden Tuna Kiremitçi’ye “ayar” yazısı yazdı?
- “Tuna Kiremitçi’yi unutamadı” yorumlarına ne diyor?
- Geçmişine baktığında ne hissediyor?
- Kemal Başbuğ’la neden görüşmüyor?