Güncelleme Tarihi:
O Ses Türkiye ve orijinali The Voice (NBC) eş zamanlı sürüyor. The Voice üçüncü sezonunda, American Idol gibi bir klasiğin hakimiyetinde şarkı yarışması pastasından iri bir pay koparmayı başardı. Acun Ilıcalı, bu ışığı ilk sezonda Christina Aguilera sandalyesini döndürür döndürmez görmüştü.
Format avcılığı konusunda Serengeti’deki aslan olmasına rağmen Yetenek Sizsiniz ve Survivor uyarlamaları orijinalleriyle kıyaslanmaz bile. Fakat O Ses, sandalye döndürmece round’undan sonra monotonlaşan, jürinin tüm esprilerinin ‘yazılmış’ koktuğu orijinalinden daha doğal bir akış yakaladı.
Murat Boz kendinden beklenmeyecek derecede rahat ve esprili, Mustafa Sandal’ın yorumları hep yerinde, tavrı profesyonel. Hadise, Christina’nın şişkolaşa şişkolaşa kaçırdığı güzel kız koltuğunu iyi dolduruyor (ironiktir zayıflayarak), Hülya Avşar hep Hülya Avşar –ki bu yeterli-, Acun Ilıcalı ise açık ara donuk Carson Daly’nin önünde. Yarışmacılarla diyalogu sağlam, Daly gibi kasılmıyor, jüriyle iletişimi daha güçlü (formata eklediği kürsü ile kendini sahneye yerleştirmesinin etkisi).
Tek sıkıntı kötü bir düğündeymişiz hissi veren orkestra ve tabii yeterince heyecan yaratmayan vasat Teoman’ların, Ebru Gündeş’lerin birbiri ardına sahneye çıkması. Ilıcalı’nın ön seçmelere biraz daha yıldız avcısı gözüyle bakması iyi olabilirdi ama olsun. Olmayan ışığı müthiş bir şeymiş gibi göstermek de onun yeteneklerinden biri.
DİZİLERİN EN İYİ VE EN KÖTÜ YARDIMCI KADINLARI
Cansu Dere (Muhteşem Yüzyıl-Firuze): İyi bir model. Yüzünün donukluğu, iri gözleri ona harika ‘high fashion’ hava veriyor. Ama bir oyuncunun, hele de Muhteşem Yüzyıl gibi yoğun bir dramda yalan söylediğinde, kötü haber aldığında, korktuğunda gözlerinin titremesini, yüz kaslarının biraz gerilmesini bekleriz. Bunu nefis başaran Meryem Uzerli yanında durgunluğu daha da görünür oluyor.
Merve Boluğur (Kuzey Güney-Zeynep): Küçük Sırlar’da kara kedi tipine çok yakışan ‘kötü kız’ klişesinden Kuzey Güney’de Zeynep’le sıyrılmasına sevinmiştim. Çok yönlü olabildiğini tam kanıtlar gibiyken yine o berbat mavi siyah saçlara, sırım föne, çekilik çekilik kaşlara, büzülen dudaklara geri döndü. Bunu, içinde aşk olan bir kadının acıklı haliyle (kötü olmak zorunda kalmanın vicdani hesaplaşması) yapmıyor. Düz, tek boyutlu, hep gördüğümüz fesat kıza dönüştü.
Zerrin Tekindor (Kuzey Güney-Gülten): Dizinin başladığı günden son bölüme kadar harika. Telaşı, kırıtması, lüleleri sallayışı, kafasında bin tilki dönerken kendi yavrusuna sarılır gibi Öykü Karayel’e sarılan anne şefkati. Hepsi birbirinden iyi ve kendi başına bir yazı konusu.
Özge Sezince (Suskunlar-Sibel): Suskunlar’ın zaten bütün oyuncuları parlak. Ama umutsuz aşık, kötü adam sevdalısı Sibel bambaşka bir dünya. Senaryoda kendisine düşen her satırda çok içten. Özünde kötü kız olmak varken beceremeyen, şımarmak isterken şımartan, umutsuzluğa kapılacakken bir anda neşelenen Sibel’i harika canlandırıyor.