Güncelleme Tarihi:
Gece hayatını, içinden veya ekrandan takip edenler için özet haber hazır: Hammam’ın ‘‘yazlık hali’’ tam vaktinde, Kuruçeşme Havana altı gün rötarlı, rahmetli Pasha’nın yerini almakta kararlı daha kadınsı versiyonu Laila ise hava koşullarına uygun bir şekilde sezona ‘‘merhaba’’ partileriyle hayatımıza girdiler. Bu arada Çubuklu Hayal Kahvesi, Direnen Mızıkacılar isimli grupla açılışı geride bırakıp JB partilerine, Bodrum’daki Han 13 ise Cenk Eren’li gecelerine çoktan başladı.
Hepsi bu kadar olsa belki dayanabilirdim. Ama devamı geliyor. Üstelik ben normal bir kadınım ve sanırım çıldırdım.
Önce yaz geldi, dallarda çiçek açtı. Hal böyle olunca eve kapanmanın tam vaktidir dedim. Ancak tüm yakın ve uzak çevrem kendini bu açılış rüzgarına çoktan kaptırmıştı. Diğer yandan meteoroloji, antisosyal hayatı ruh halime uygun görmüyordu.
Bu durumda uyumlu olmalıydım.
Öncelikle rejim olayına girmeliydim. İki günde mucizevi bir şekilde iki beden küçültmem gerekiyordu; devamında ya solaryum, ya da havuz yolu görünmeliydi. Güneşten yanmış hayali ince bedenim için de moda baskısıyla çöpe giden siyah ağırlıklı gardrobumu yenilemeliydim. Hatta gene aynı baskının yarattığı rüküş kadın kılığına terfi etmem lazımdı.
Ben de uyumlu oldum. Ve kendimi Mango'da buldum. İçerisi ana baba günü olmuş; tezgahtarlar açılışlar sebebiyle yılın en verimli haftasını geçirdikleri için memnuniyet içerisindeler. Aynı elbisenin 34 ila 40 beden arasında değişenlerini ekmek peynir gibi satıyorlar.
Doğal olarak orayı terk ettim. Sanki başka neresi daha kalabalık ve akşam için prototip kadın kıyafeti bulunur sözlerini birisi kafama kazımış gibi sırasıyla Top Shop, Zara ve Yargıcı'ya girdim. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi 2000 yazının olayı ‘‘ucuza hücum mağazası’’ Afrodit'e de uğramayı ihmal etmedim. ‘‘Bu akşam umarım Havana açılır’’ nakaratını ağlamaklı bir sesle birbirlerine tekrarlayan 1.80 boyundaki lolitaların arasında büyük bir gayretle bedenime uygun bir elbise bulma çabasını devam ettirdim.
Bu da yetmiyormuş gibi, havanın bulutlu olması sebebiyle, bulduğum ilk solaryum merkezine hızla güneş yanığı tene ulaşmak için daldım. Ama'lar beni beklemekteydi: Ama randevusuz gelmiştim; ama çok sıra vardı; hatta ve ama tadilat vardı. Nişantaşı, Maçka ve Teşvikiye üçgenini mesken edinmiş tüm merkezleri umutsuz bir halde dolaştıktan sonra, kendime bir kutu paket halinde hazır yanıklık sağlayan bir auto-bronzant aldım. Vakit geç olduğu içinde ne kuaföre gidecek, ne de yeni bir elbise arayacak gücüm kalmadığı için eve döndüm. Yarı siyah, yarı yeşil (gardrobum sağ olsun) bir görünümde, auto-bronzant'ın alerjik tepkilerle yarattığı kızartıları düşünmeden açılışlar gecesine katıldım.
Sonuç: Felaket
Diğer tüm detaylar için verdiğim uğraşı bir yana, uygun elbise arama çabası gerçekten saçmaymış. Siyahtan kurtulanlar ve kurtulamayanlar halinde ikiye bölünen açılış gecelerinde tüm kadınların tek bir ortak noktası vardı. Ve maalesef ben hariç...
Hepsinin şalı vardı. Benim yoktu.
Daha doğrusu sadece şallar vardı. Bir de ben.
Neyse ki şalların altında çeşitlilik çoktu: Kendisini Dallas dizisinin Lucy'si zannederek ucu taşlı kotlarını giyip sivri topuklu ayakkabılarını ayağına geçiren mankenler, aynı elbisenin farklı bedenleri halinde karşılaşan okul arkadaşları, kısa tişörtlerinin altında gene aynı kısalığı paça olarak benimseyip Gap marka pantolonlarıyla latin ritmlerine uyum sağlayan spor ayakkabılılar, bütün olarak Hint akımına uyup sürmeli makyajlarıyla üç saniye sonra Nirvana'ya ulaşacak gibi görünenler ve vesaire vesaire...
Hasetime bakmayın, hepsi de şallı olmanın ötesinde pek şık, hoş, yanık ve biraz da silikonluydu... Ve maalesef ben hariç. (Arkası yarın)