Güncelleme Tarihi:
- 15 yaşındayken okuldaki tiyatro grubuna katıldım. Ve 16 yaşında ilk defa oyunculuğun meslek olduğunu televizyondan keşfettim.
Üniversiteye gitmekten niye vazgeçtiniz?
- Berlin Film Televizyon Yüksekokulu’na tek bir gün gittim. Bir film seyrettik, sonra hoca sınıfa döndü ve dedi ki, "Şimdi ’filmin özetini çıkaracağız". Ya "filmin özeti" beni ne ilgilendirir? "Ben ’filmin özetini çıkarmaya gelmedim. Ben film yapmak istiyorum" diye çıktım sınıftan. Dedim ki "Okey, bu benim için değil, film nerede yapılıyorsa benim oraya gitmem lazım."
Okuldan ayrıldığınıza pişman olmadınız herhalde.
- Yok, fazla değil. Ondan sonra bana Hamburg nasip oldu. Bir televizyon filminde ikinci yönetmen yardımcılığı yapıyordum. Aynı zamanda çok ünlü bir kadın başrol oyuncusunun yanında küçük bir rolüm vardı. Üç ay sonra bir tiyatro yönetmeni Berlin’den telefon edip beni Hamburg’daki bir tiyatro piyesinde görmek istediklerini söyledi. Meğer üç ay önce yanında bir sahne oynadığım başrol oyuncusu Evelyn, Hamann beni istemiş. O, benim profesyonel hayatımın başlangıcıydı. 11 Ocak 1994. İlk prova günümüzde Hamann gerçekten ne yapmak istediğimi sordu. Ben de dedim ki, "Oyunculuk yapmak istiyorum. Oyunculuğu öğrenmek istiyorum. Ama okuluna gitmek istemiyorum. Oraya giden arkadaşlarım kötü şeyler anlattı."
Nasıl kötü şeyler?
- Almanya’daki oyunculuk okullarının iki dezavantajı var. Birincisi seni önce eziyorlar genç yaşta. Kim olduğuna, karakterine, avantajlarına-dezavantajlarına bakmıyorlar. Sonra da okul damgası vuruyorlar ve farklı ekolden olanlar birbirlerini aşağılıyor gibi bir durum oluşuyor. Hamann, kendi hocası Frau Anne Marks Rocke’nin benim de hocam olmasını istedi. Böylece piyesle beraber oyunculuk eğitimine de başladım. Bu iki yıl benim için milli piyango gibi bir şeydi. Kadın yılların oyunculuk tecrübesini benim önüme açtı.
SAKIN ANNEME SÖYLEME
Sizi Fatih Akın’la tanıdık. Ancak yeni filminiz "Pars: Kiraz Operasyonu"nda bu kez politik duruşlu bir yönetmen olan Osman Sınav’la çalıştınız.
- Türkiye’deki iç konularda fazla bulunamıyorum. TV de seyretmiyorum. Onun için "Kurtlar Vadisi" ya da "Deli Yürek" konularında çok zayıfım. Ben Osman Abi’yi dört sene önce tanıdım. Çok kısa bir görüşmemiz oldu. Sonraki süre hiç kontağımız olmadı. Bu yaz telefon etti, "Mehmet, dört-beş yıl önce, üç cümleyle sana uluslararası uyuşturucu trafiğini anlatmak istediğim bir film projesi üzerinden konuşmuştum. Hatırlıyor musun?" dedi. Çok iyi hatırladığımı söyleyince de, ne düşündüğümü öğrenmek için "Pars"ın senaryosunu göndermek istediğini söyledi. İlişkimiz böyle doğdu. Onun dışında bağımsızım. Ben sanatçı olarak bir senaryo alıyorum ve onu kendim için yorumluyorum. Konu ve
"Pars" için de polemikler olabilir, diye bilmek istedim yaklaşımınızı.
- Bu konularla ilgili her türlü soruyu sorabilirsiniz çünkü onu ben de temsil ediyorum. Ama konuyu başka bir seviyeye getirmek istiyorum, saklı bir şeyi ben de sevmem. Onun için Osman Sınav’ın böyle bir cüretkárlığı varsa, aslında konuşulmayan ya da saklı tutulan konuları açığa çıkarıyorsa, o zaman tebrik ediyorum. Maalesef Türk toplumunun, belki de bu oryantal toplumların genel durumudur bilmiyorum, "Sakın anneme söyleme" gibi bir durumu var. Ya niye? Çünkü ben şu an sizin karşınızda da nasılsam, babamın karşısında aynıyım. Bir açıklık, bir de rahatlık istiyorum ben. Bunun için saklı şeyler beni rahatsız ediyor. İster aile politiği olsun, ister toplum politiği. Birbirimize ne kadar açık olursak; birbirimizi o kadar iyi tanır, o kadar iyi anlarız. Yoksa hayat değil bu. Hepimizin korkuları var. Açık yaşayalım ki, rahat olalım.
Peki, filmlerinize gelelim. Oynadığınız hangi karakter sizi çok etkiledi?
- Hepsi. Çünkü çok az film yapıyorum ve seçerken çok titizleniyorum. Şimdi belki kariyerim başka bir yerde olabilirdi. "Konuya ben de bir yerinden gireyim" diye işe girmiyorum. Benim için bir film şu kadar ay iş değil; dört ay İstanbul, üç ay Afrika demek. Beni etkileyecek; insanlarla konuşup yeni şeyler öğreneceğim. Bunlar beni tatmin edecekse "evet". Bunlar en iyileri değil, hepsi.
Ekstrem bir insanım
- İş dışında hobileriniz neler?
Yaşamın ta kendisi. İnsanlarla beraber olmak. Bir bakıma bu mesleği insanları çok sevdiğim için yapıyorum. Bunun dışında Uzakdoğu dövüşlerini çok seviyorum. Kung-fu yaptım. Dalgıçlık yapıyorum. "Pars"ta yarış motoru sürmeyi çok sevdim. Ama korkunç bir alet. Belki bir yarış motoru olabilir.
- Bize kendinizi, kendi kelimelerinizle anlatır mısınız?
Ekstrem bir insanım galiba. Misal bütün gün sabahtan akşama kadar burada oturup camdan bakabilirim. Böyle sessiz ve hiç sıkılmadan anlarım var ve şu an yaşadığım haftayı da keyifli geçirebilirim. Bazen her gün başka bir şehir, başka bir ülke gibi bir durum oluyor ve ben ikisini de seviyorum. Bir gazeteci benim hakkımda şöyle yazmıştı: "Çok yumuşaktan çok serte geçişini mucize gibi gerçekleştiren bir oyuncu". Filmlerimde beni maço görenler, bir de evde pijamayla görse...