Güncelleme Tarihi:
Filmin konusuyla başlayalım. Neyi anlatıyor “Bana Bir Soygun Yaz”?
Hakan Yılmaz: Filmin konusunu, “kaybetmeye alışkın üç arkadaşın kazanma çabası” diye özetleyebilirim. Onur karakteri, bir yanlışlık sonucu bir mafya babasının parasını kaybediyor ve iki arkadaşıyla beraber o parayı faiziyle yerine koymaya çalışıyor. Sonunda soygun yapmaya karar veriyorlar. Hiç soygun tecrübeleri yok ama!
Kısaca rollerinizden de bahseder misiniz?
Hakan Yılmaz: Ben Onur’u canlandırıyorum. Onur’un serseri, okumamış bir karakter olması ve soygun yapma fikri benim çok hoşuma gitti. Bugüne kadar hep komedi ağırlıklı işlerde beyaz yakalı bahtsız adamları oynadım. Bu projeyi kabul etmemin en büyük nedenlerinden biri de değişik bir rolü oynayacak olmamdı.
Çetin Altay: Benim oynadığım Çeto, Onur’un sürekli kandırdığı karakterlerden bir tanesi. İyi niyetli bir insan ama Hacamat adlı mafya babasının parasını vermek için soygun yapmak zorunda kalıyor.
Umut Oğuz: Benim oynadığım arkadaş ise pek karakterli biri değil. “Ham meyveyi koparmışlar dalından” tadında bir tip. Çok saf. hiç alakası yokken birden kendini olayların içinde buluyor.
“İSTEDİĞİNİZ GİBİ OYNAYIN” DEDİLER
Rolünüzün en komik yanı neydi Hakan Bey?
Hakan Yılmaz: Olayların içine körü körüne atlaması sanırım... Ben daha çok durum komikliklerine gülüyorum. Arkadaşlarının Onur yüzünden düştüğü durumlar, benim çok hoşuma gitti. Yoksa canlandırdığım karakter çok komik değil.
Siz filmde bir de Sezen Aksu şarkısı söylüyorsunuz...
Hakan Yılmaz: Evet, kendi sesimle söyledim şarkıyı.
Sever misiniz şarkı söylemeyi?
Hakan Yılmaz: Evde mırıldandığım olur. Ama profesyonel şarkıcılar gibi notaları doğru basamayabilirim.
Çekimlerde hiç doğaçlama yaptınız mı?
Hakan Yılmaz: Senaristimiz İnci Hanım (Uluçay) senaryonun omurgasını çok iyi yazmıştı. Bize de “İstediğiniz gibi oynayın” deyince doğaçlama yaptık. Birçok sahne spontane gelişti. Aslında 165 dakika çektik, sonra 102 dakikaya düştü film.
KENDİ KENDİMİZİ SANSÜRLEDİK
“Bana Bir Soygun Yaz”da küfür de pek yok...
Hakan Yılmaz: Evet öyle, küfre pek yer vermedik. Ağız oynatma sahneleri var, yani karakterler içlerinden küfrediyor. Kendi kendimizi sansürledik. Benim kızımla birlikte de gidebileceğim bir film oldu.
Umut Oğuz: Kadın-erkek küfür eden bir toplumuz aslında. Ama bu, terbiyesiz olduğumuz anlamına gelmiyor. Küfür, doğru yerde kullanıldığında çok komiktir.
Ama küfrün arkasına sığınarak da komedi yapılmaz. Bizim güldürmek için malzememiz iyi zaten, küfre gerek yok.
Çetin Altay: Sırf küfür etmek için küfür ediliyorsa, buna karşıyım. Ama seçtiğin karakterin rahatsız etmeden küfür etmesinin arkasında dururum. Biz “Çakal” diye bir film çektik mesela, konusu gereği inanılmaz küfürlüydü. Ama adamların hayatları öyleydi, başka türlü konuşamazlardı.
UMUT’TAN 18 KERE TOKAT YEDİM
Çetin Bey, filmde epey bir tokat yiyorsunuz. Zorlandınız mı o sahnelerin çekiminde?
Çetin Altay: Evet, Umut’tan 18 kere tokat yedim! Aslında benden çıktı fikir, “Bana tokat at kendime geleyim” dedim, çok beğenildi. O yüzden 18 kere çektik. (Gülüyor)
Sizi hep Karadeniz şivesiyle izledik. Bu filmde ise Trakya şivesi kullanmışsınız...
Çetin Altay: Evet, Ege şivesiyle konuşan bir amca vardı, onu görünce o şiveyi yapmaya karar verdim. Bu da senaristin ve yönetmenin bizi serbest bırakmasıyla alakalıydı.
Zorlanmadınız mı peki?
Çetin Altay: Hiç zorlanmadım. Çok Trakyalı arkadaşım var, onlardan çok şey öğrendim.
BİZİM YAPTIKLARIMIZI EVDE SAKIN DENEMEYİN
Filmde karakterler, bir senaristin yazdığı soygun senaryolarından etkilenerek soygun yapmaya kalkıyor. Filmler gerçek hayatta da insanları böyle etkiler mi sizce?
Çetin Altay: Etkilemez mi! “İtalyan İşi” diye bir film var mesela, birileri onun senaryosunu gerçek hayata uygulamış.
Hakan Yılmaz: Seyirci, oyuncunun giydiği kıyafetten, jargonundan, yürüyüşünden de etkileniyor. Mesela bir filmde cinayet işleniyor, katil beyaz bere takıyor diye sokaktaki adam da beyaz bere takıyor. Etkilenmeleri normal ama biz diyoruz ki aman iyi taraflarımızı alın. Zaten biz bu filmde filmdeki senaryoları gerçek hayata taşıyanların başlarına neler geleceğini anlatıyoruz. Bu salaklar saçma sapan bir hikâyeyi alıp gerçek hayata uygulamaya çalışıyorlar. Bizim yaptıklarımızı evde denemesinler! (Gülüyor)
DÖVİZCİNİN SUÇU NE?
Filminizde dizilere de göndermeler var. Mesela “Fatmagül’ün Suçu Ne” dizisi “Dövizcinin Suçu Ne?”, “Muhteşem Yüzyıl” da “Muhteşem Metro Soygunu” şeklinde değiştirilmiş...
Hakan Yılmaz: Gönderme değil de beğenilen işlerden nemalanma diyelim. Bu, durum komedilerinde yapılan bir şeydir. Seyirciye farklı bir yerden espri atmaktır bu, onlarla dalga geçmek değil. Çoğu zaman da beğenildiğini düşünüyorum. Kötü niyetli bir durum değil.