Aceleniz ne, her an hayatın tadını çıkarın

Güncelleme Tarihi:

Aceleniz ne, her an hayatın tadını çıkarın
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 20, 2004 00:00

Ben hayatı neden bu kadar acele yaşadığımı bir türlü anlayamıyordum. Bir sonraki adımda ne yapacağımı düşünmekten, yaşadığım o anın tadını çıkaramıyordum. Çünkü ben o anı çoktan yaşayıp bitirmiş oluyordum. Bana göre başarı, o gün yapmayı planladığım işleri yapıp yapmamam demekti. İşlerimi zamanında bitirmeye çalışır, her zaman yanımda taşıdığım günlük işler listemdekileri bitirdikçe mutlu olurdum. Günün sonunda listemdeki işler tamamlanmamışsa huzursuz bir şekilde yatardım. Bir gün küçücük ama aslında büyük ve benim için çok değerli olan bir arkadaşım bana ‘İnci, acelen ne?’ dedi. Acele etmemek ve hayatın tadını çıkarmak.. Bu minicik adam, yaptığım programların ve listelerimin yararlı olmalarına karşın, harfi harfine uyulması gereken şeyler olmadığını öğretti bana. Onun sayesinde başarı konusundaki görüşüm değişti. Şimdi benim için başarı, sevdiklerimle daha fazla beraber olmak ve gülmek. Artık anladım. Hayatın eğlenceli olması gerekiyor. Kuşlar hep şarkı söyleyerek uyanıyorlar. Bebekler ortada hiçbir neden yokken gülüyorlar. Şimdi sadece eğlenceli olduğu için bir şeyler yapmaya zaman ayırıyorum. Kendime karşı çok ama çok sabırlıyım. Artık içimdeki ses hiçbir şeye zaman yok dediği zaman, ona sadece gülüyorum. Otobüse koşmuyorum, çorba karıştırırken bulaşık makinesini boşaltmıyorum, öğlen yemeklerimi telefon görüşmeleri arasında yemiyorum. Her ne yapmam gerekiyorsa, bütün dikkatimi yaptığım işte topluyorum. Bir iş ne kadar uzun sürerse sürsün, acele etmeyi reddediyorum. VEEEE DAHA MUTLUYUM. Tam da bunları düşünürken bu konuyla ilgili çok güzel ve gerçek bir hikaye okudum: Kaplumbağa ile tavşan(lar)Kaplumbağa ile tavşan(lar) Oğlum dört yaşındaydı ve Paskalya’da ilk kez yumurta avı yarışına katılıyordu. Çocukların tümü başlama çizgisindeki sarı kurdelenin arkasında toplanmış, yarışın başlamasını bekliyordu. Kurdele kesilir kesilmez, Mark dışında bütün çocuklar koşmaya başladılar. ‘Koş’ diye ona seslendim, fakat bana aldırış etmiyordu. Çocuklar koşturuyor, gizlenmiş yumurtaları arıyorlardı. Yanımda duran kız kardeşime dönüp ’Bir tane bile yumurta bulamayacak’ dedim. Onun oğlu Danny ise en önde koşan çocuklardan biriydi. Bir ara Mark’ı gördüm. Bir yumurta bulmuş gibiydi uzaktan. Daha sonra eğilip yerden bir şey daha aldı. Beş dakika içinde bütün yumurtalar toplandı ve çocuklar topladıkları yumurtaları göstermek için yanımıza doğru koşmaya başladılar. Kimisi tek yumurta bulabilmişti, kimisi iki, aralarında üç yumurta bulan bile vardı. Mark’ın bana doğru koştuğunu gördüm. Elindeki çantadan tam 12 yumurta çıktı. Diğer çocuklar koşuştururken yumurtaları görmemiş olmalıydılar. Ama Mark hiçbirini kaçırmamıştı. Diğer çocuklar oraya buraya koşarken, Mark istifini bozmadan ağır ağır bütün yumurtaları toplamıştı. Mary L. Crain Benim derdim çok ödev verilmesiİnci abla ben okulu çok seviyorum ama çok ödev veriyorlar. Ödevlerin bize ne faydası var anlayamıyorum. Biz zaten okulda her şeyi iyice öğreniyoruz. Bazı arkadaşlarımın ödevleri çok iyi ama onlara da anneleri yardım ediyor, çünkü yazılıdan kötü not alıyorlar. Öğretmenler neden bize bu kadar ödev veriyor? Bu yazımı okuyacak bütün arkadaşlarıma soruyorum. Bana cevap yazın, siz ne düşünüyorsunuz bilmek istiyorum. Yusuf Güler (9) KAYSERİBaşarmak için hiçbir engelleri yokFevziye Mektepleri Vakfı Işık Okulları Erenköy Güneş Kampüsü, bu yıl Kocaeli Valiliği, Mavi Hilal Özel Eğitim Rehabilitasyon Merkezi’nden gelen 40 engelli çocuğu okullarında ağırladı. Mavi Hilal grubunda bulunan bir grup zihinsel engelli, bedensel engelli, down sendromlu ve otistik çocuk, onlar için özel olarak yazılan ve becerilerini sergileyebilecekleri ’Engelim ve Ben’ adlı tiyatro oyununu sundu. Engelliler Haftası kapsamında gerçekleştirilen bu güzel ve anlamlı gösteri, tüm izleyicilere duygusal anlar yaşattı. Esrarlı öykümüz sona erdiO gün Fulya ile Nişantaşı’nda buluştuk. Fulya kim mi? Öykümü en güzel devam ettiren arkadaşımız, hatırladınız mı? İnci ile beni görmek onu çok şaşırttı. Fulya, okullarında Sihirli Annemcilik oynadıklarını anlattı bize. İlerde yazar olmak istiyormuş. Ve bunun için çok kitap okuyor, bol bol film izliyormuş. Harry Potter’ın yeni filmini merakla bekliyormuş.. En çok pizza seviyor ve her gün de taze meyve suyu içiyormuş. Teşekkürler Fulya, umarız hep hayal ettiğin gibi bir yaşamın olur........... ***Galiba sonunda hep beraber bir kitap çıkartacağız. Öykü tamamlama oyunumuz için gelen birbirinden güzel mektupları burada arka arkaya yazsam, nefis bir polisiye roman olurdu. Şimdi öykümüzün finaline gelelim. İşte İrem Doğan’ın (12) tamamladığı öykümüzün son bölümü... . ***Finona nazik adımlarla bize doğru yaklaştı. Tabii ona Taci’yi tanıştırmak zorunda kaldım. Taci çok kibar bir şekilde onunla el sıkıştı. Ve sonra aralarında güzel bir sohbet başladı. Finona hemen ona Dudu, Eda ve çocuklar hakkında sorular sordu. Ben o sırada kendimi çok kötü hissettim. Finona’yı nasıl da kıskanmıştım? Nasıl da hemen Taci’yi yollamaya kalkmıştım. Bu yaptığım çok ayıptı. Oysa şimdi ne güzel anlaşıyorlardı. Ben de onlara katıldım ve üçümüz nefis bir akşam üzeri geçirdik. Bu arada Finona’nın bize geliş sebebini de öğrendim. Biz onunla devamlı kitap alışverişi yapıyoruz. O da okuduğu kitapları bana geri vermek ve yenilerini almak için uğramış meğer. Ama tabii bu bizim eve ilk gelişi olduğu için ben çok heyecanlandım. Artık Taci de bizim küçük kitap kulübümüze üye oldu. Sonra onlara kıymetli bisküvilerimden ikram ettim. Beraberce güldük, konuştuk ve parka gittik. Parktaki diğer yakışıklılara karşı da gittikçe güçleniyorum. Bir yanımda Taci, bir yanımda Finona, görseniz çok havalıydım. Ama o günün sonunda en iyi anladığım şey, paylaşmanın önemi oldu. ÇÜNKÜ BİSKÜVİLERİM BİLE PAYLAŞTIKÇA DAHA DA TATLANDI.İremcim öykümüzü bu kadar güzel tamamladığın için seni kutlarız. Çok yakın bir zamanda İnci ve benim sana harika bir sürprizimiz var.......Herkes işini sevmeliİnci abla,’Gelecekteki mesleğiniz için şimdi ne yapıyorsunuz’ başlıklı yazınızı çok beğendim. Bence herkesin yaptığı işten tatmin olması, mutlu olması gerekiyor. Ama herkes birbirinin işini daha kolay ve daha eğlenceli sanıyor. Hemşireler doktorların işini kolay buluyor, avukatlar öğretmenlerin. Halbuki herkes kendi işini en iyi şekilde yapmaya çalışsa, hiç sorun olmayacak. Ben babama neden bu işi yapıyorsun diye sordum. O da bana herkesin birşeyler yapması gerekiyor dedi. Bence bu hiç de iyi bir sebep değil. Gökhan Şahin (11) İZMİRBana yazın olur muİnci Türkay / Kelebek - Hürriyet Medya Towers. Güneşli 34212 - İSTANBUL Faks: 0212 677 04 35Bir işi hem çabuk hem de kusursuz yapmak olanaksızdırPublilius Syrus
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!