Oluşturulma Tarihi: Mayıs 15, 2000 00:00
ABUK "Hepsi eskimiş..."Seneler sonra, sıla hasreti sona ermiş, oğul eve dönmüş. Coşku o biçim. Baklavalar, börekler, tatlılar, turşular, neler de neler. Bir iki gün geçer... Oğul, alabildiğine şımartılmanın keyfini çıkarttığı bir sabah, daha doğrusu köylü tabiriyle, "kuşluk vakti" uyanır. Pek zahmet olmuştur... Gözlerini oğuşturarak oturma odasına geçer. Annesini görünce, o an, uyanır ve gözleri fal taşı misali açılır. "Anacığım, sen orada ne yapıyorsun?" Cevap: "Hiiiççç... Aile fotoğraflarına bakıyorum." "İyi de anacığım. Hepsini yırtıp yırtıp ocağa atıyorsun!?????""Boşversene... Hepsi çok eskimiş..."Mükremin'den naklen:Doğmamış bebek okumayı söktüğünde... !!Abla ve yedi yaş küçük kız kardeşi telefonla konuşuyorlar:Güzelim, hatırlarsın, yeğenim olacak diye pek heyecanlanmıştım. O zaman ABC Ajansı'nda üç kuruşa çalışıyordum. Yine de Can Yayınları'nın tüm çocuk kitapları dizisini, taksitle almıştım.Kitapların yarısını çocukken zaten okumuştum; öbür yarısını da alınca hatmettim. Küçük Hanım ise, üç beş kitabın dışında pek okumadı. Koskoca genç kız oldu. Masal çağını geçti. Neyse... Ben şimdi çocuk masalları yazmayı deniyorum. Bu iş farklı bir teknik ve üslup gerektiriyor. Kitapları almam şart. Sizin de haberiniz olsun istedim.(Şimdi 42 yaşında, zekâ seviyesi normal, 22 yaşında üniversiteye giden bir kız evlat sahibi kız kardeş konuşuyor.)İyi de Abla... Kız yarın öbür gün evlenecek. Çocuğu olunca masal kitabı gerek. İşin bitince hemen verirsin, değil mi? !!(Abla resmen şoka girmiştir. Yine de, basit bir toplama işlemi yapabilecek kadar aklı başındadır. Farz-ı muhal, küçük hanım iki sene sonra evlense ve hemen gebe kalsa, çocuğun doğup da okumayı sökmesine kadar, harbiden, bir on yıl şart! O zamana kadar, kim öle, kim kala?Abla, o şaşkınlıkla, olayı sevdiği adama anlatır. Genç adamın yüzünde alaycı bir tebessüm: "Henüz varolmayan o bebek hele bir doğsun, ben ona Yapı-Kredi Kültür'ün tüm çocuk kitaplarını alırım. Yahu senin istediklerin 25 yıllık. Son moda kitap alırız.)"Sen rahat uyu Atam... Açtığın paketi biz tamamlarız.""Bırakmam da bırakmam" diye tutturan sigara tiryakileri,
Atatürk'ün sigara içerken görüntüleyen fotoğraflar üzerinde birtakım teknik hileler yapılıp sigara faslının yok edilmesine fena halde bozulmuşlar. Resmen ateş püskürüyorlar. Hele, Atatürk'ün son günlerinde bazı işgüzarların cüretin sınırlarını aşıp önderin elinden sigara almaya kalkıştıklarını da öğrenince, hepten çileden çıkmışlar. Bari, paketin namusunu kurtaralım hesabı, teselli bâbında mesaj gönderiyorlar.Ne diyelim? Öbür dünyaya mesajlar sağ salim ulaşıyordur, umarım. ABUK... Ama, işin içine Atatürk karışınca...YORUMSUZ"Uçurtmam, takılan ağaçtaki son çocukluğumdu." -Bir şiirden-(ABUK. Dahası tehlikeli, yanlış yöne sevkedici. İnsanın her yaşta güzel mi güzel uçurtmaları olabilir.)"Tüm boş vakitlerimi merak etmekle geçiriyorum." Larry King'den bir inci damlası. Dünyanın 202 ülkesinde izlenen bir TV canlı yayın ustası, gazeteci.(Ne tesadüf, ben de her saniye bir şeyleri merak ediyorum. Nâcizâne fikrimi sorarsanız, bu kadar meraklı olmak başlı başına bir ABUK'luk! Ayrıca, niçin ben de 202 ülkede izlenmiyorum? Bu da, azıcık ABUK değil mi, sizce?)Müzisyen mi, bestekâr mı?Bir sayfiye kasabasında "pop müzik" dinliyoruz, amcamla.Şimdi herkes müzisyen...(Tuhaf bir el hareketi.)Bestekâr!..(...)Artık şarkı söylemenin adı "yorumlamak" oldu. "Efendim, bu parçayı çok iyi yorumluyor" diyorlar.(Ayıp...)Şeytanın işine bakın! Tam bu sırada gelen şarkı. Kör kör parmağım gözüne:"Kafayı yormam...Sonuna bakmam.Ben adam olmam!"Parçanın sonundaki piyano kısmı için, amcamdan bir inci: Pop cazzzzzzzz!Ve hemen ardından..."Yeniden başlasın..."(Gençliğimizin safiyane yıllarına avdet için halisane bir dilek. De, durum ümitsiz...)Pop Müzik: Aşk konusunda kafa karışıklığıİsmine bir türlü akıl erdiremediğim Rafet el Roman, mahalle aralarını turlayan domates satıcısı sesiyle yakarıyor:"Sen gideli Leyla'mKarardı dünyam..."
Galatasaray'dan Taksim'e, bir hayran ve meraklı ordusuyla yürüyen, Avrupai döpiyesli, muhteÅŸem bacaklı, harikulade güzel kadın çok iddialı:"AÅŸk hata deÄŸil!..."Başımıza ne geldiyse, hep bu sarsılmaz ve asla deÄŸiÅŸmez inancımızdan ötürü deÄŸil mi? Olsun varsın, helal... derken, tam tersi bir isyan:"Hangi aÅŸk adil ki?"(Haydaaa...)Bir Fransız filminde, Yves Montand'dan bir inci:"Hem, köylüler kamburdur. Ama, bir kamburun köylü olduÄŸu görülmemiÅŸtir."(Kambur??? Vallahi arkadaÅŸlar, ben bu cümleden bir ÅŸey anlamadım. Siz anladınız mı?)Åžu nasıl:"Çakı gibi askerlik yaptım!"(Haydi oradan iz'ansız... "Şıkıdım bölüğü"nde ense yapıp, teskere aldığında da 'En büyük asker, bizim asker' nâralarıyla karşılanan Tarkan, kışın ayazında şöööyle 02.00-06.00 nöbeti tutsaydı ne diyecekti acaba? Çeneleri takır takır birbirine vurup kemikleri donduÄŸu andaki yüz ifadesini görmeyi çok isterdim.)Buyurun:"Türkiye'de Bizans Enstitüsü yok!"(Benim gibi, bu gerçekten büyük rahatsızlık duyan herkesin dile getirdiÄŸi bir cümle bu. Bizans'ın beÅŸiÄŸinde, Bizans'ı araÅŸtıran bir akademik kurum nasıl olmaz? Akıllara sezâ bir durum.Ä°ÅŸin ayıbı bir yana, bu yüzden Osmanlı Devleti'nin nasıl kurulduÄŸunu doÄŸru dürüst bilmiyoruz. Daha doÄŸrusu, öğrenemiyoruz. Niçin mi? Hemen özetleyeyim. Efendim, Osmanlılar'ın ilk dönemlerine iliÅŸkin her ÅŸey efsane. Kayıt yok! Osmanlı kendi tarihini yazmamış. Birincil kaynaklardan yoksunuz. Ä°kincil kaynakların ne ölçüde güvenilir ya da geçerli olduÄŸu ise, hayli tartışmalı.Öte yandan, Bizanslılar, bin küsur yıldır olduÄŸu gibi, kendi kayıtlarını tutuyor. Günü gününe, kendi tarihini yazıyor. Bu arada, hiç kastetmese de, son döneminde her Allah'ın günü çatıştığı Osmanlılar'ın tarihi de yazıyor, ister istemez. Üç büyük Bizans tarihçisi, Pachymeres, Nikepheros ve Kantakouzenos'un yazdıkları, kimilerine göre, "devede kulak" diye küçümsense bile, ya hiçbiri bizim için tek satır yazmasaydı? N'apardık?)Kız kaçırma ya da "Bir ceza komedisi..."Hep derler... "Bir kızı bin kiÅŸi ister, bir kiÅŸi alır" diye. Buraya kadar iyi, hoÅŸ. Hele, kızın da fikri soruluyorsa, gönlü varsa. Ancaaaak.... Ya alamazsa? Åžayet, delikanlı bir aÄŸanın oÄŸlu ise, kızın kaçırılması bittabii aÄŸalığın ÅŸanındandır. Kız babası dahil, herkese de pısıp oturmak düşer. Kaçıran haddini bilmez bir garip çoban ya da çulsuzun tekiyse, yandı gülüm keten helva. Cezası, namus belasına peÅŸine düşenlerce kıstırıltırıldığı yerde Hakk'ın rahmetine kavuÅŸmak ile 10 sene hapis arasında deÄŸiÅŸiyor. Zira, TCK, evlenme vaadi ile kız kaçırma için bu cezayı münasip görmüş. Kız reÅŸit deÄŸilse, kızın zorla, evlenme amacıyla ya da sırf ÅŸehevi amaçlarla kaçırılması için, yine TCK'da 5-10 yıl arası hapis öngörülüyor.Peki, "fuhÅŸa teÅŸvik için" kız kaçıranların cezası ne kadar dersiniz? TCK'nın 436. maddesi, ister isteyerek, ister zorla ya da aldatarak, fuhuÅŸ için kız kaçıranlara 1-3 yıl hapis veriyor. Bir savcı bu komediye itiraz edip iÅŸi Anayasa Mahkemesi'ne götürmüş. Veee, Anayasa Mahkemesi -aralarında, cumhurbaÅŸkanlığına aday gösterilen Necdet Sezer de vardı herhalde- bu iÅŸte hiçbir yanlışlık görmemiÅŸ!!!(Komediyi geçtik çoktan, artık trajedi sınırlarındayız. Åžimdi, bir karar verin arkadaÅŸlar. Kızı kaçıracak mıyız, kaçırmayacak mıyız?)Jülide ERGÃœDER - 15 Mayıs 2000, Pazartesi Â
button