Güncelleme Tarihi:
Ayşe ARMAN
11 yıl New York’ta kaldığı için midir nedir, İngilizcesi Türkçesinden neredeyse daha iyi! Son derece ilginç bir kişilik. Bir kere, seri katil psikolojisi okumuş. Allah aşkına kim gider kendine New York’ta böyle bir okul bulur ve 4 sene boyunca okur? O yapmış. O kim mi? Rahmetli efsane yarışcı Renç Koçibey’in küçük kızı, Alara Uzan’ın da kardeşi. Karşınızda Seben Koçibey...
Hayatımda ilk defa “seri katil psikolojisi” eğitimi almış biriyle karşılaşıyorum. Veeeee bulmuşken soruyorum: Hangi akla hizmet böyle bir şey okudunuz?
- Beni Raskolnikov baştan çıkardı! Dostoyevski’nin, kahramanını analiz edişine bayıldım. Hatta büyülendim. Bence “Suç ve Ceza” hâlâ; suçun, insan psikolojisi üzerindeki etkisini en iyi analiz eden dokümandır.
Kaç yaşındaydınız Suç ve Ceza’yı okuduğunuzda?
- 14. O zamanlar tabii, suç psikolojisi nedir bilmiyordum ama bilinçaltının, insan üzerindeki etkileri ilgimi çekiyordu. Liseden sonra da, New York’ta böyle bir okul olduğunu öğrenince, beni tutabilene aşk olsun. John Jay College of Criminal Justice’da 4 yıl “seri katil psikolojisi” okudum.
Bu sözünü ettiğiniz okuldan mezun olunca ne oluyor insan?
- Adli psikolog, kriminolog, kriminal analist...
Bir insan niye “kriminal analist” olmak ister?
- Bir insan neden gazeteci olmak ister! Ben her şeyi merak eden, araştıran, inceleyen ve gerçeğe ulaşmak isteyen bir tipim. Okuduğum şeyin de kişiliğime uygun olduğunu düşünüyorum.
Peki siz “kriminal analist” olmayı istediğinizi söylediğinizde, evdekiler ne tepki gösterdi?
- İşletme okusaydım daha memnun olacaklardı, orası kesin! Ama bizim ailede kim “normal” ki? Herkes adrenalin meraklısı, maceraperest, dolayısıyla sorun olmadı.
Küçükken polisiye okur muydunuz?
- Evet çok.
Cinayet çözümlemeye meraklı mıydınız?
- Hem de nasıl. En sevdiğim oyun “Katil Kim”di. Hâlâ öyledir. Cinayeti, kim, hangi odada, hangi aletle işledi? Çok zevkli bir oyun değil mi? Katili hep önce ben bulurdum.
Tamam, seri katil psikolojisi üzerine eğitim aldınız ve New York’ta kaldınız. Kaç yıl?
- 11 yıl.
Niye o kadar uzun...
- Çünkü New York alışkanlık yapan bir yer. Evet yaşam şartları zor, evet katı bir şehir ama aynı zamanda çok zevkli ve öğretici. Tarifi zor bir aşk duyuyorsun o çeşitliliğe ve kopamıyorsun. Kendi sınırlarını dibine kadar zorlayabildiğin, kendini test edebildiğin bir yer. Olabildiğinin en iyisi olmaya mecbursun, yoksa sana yaşam yok orada. Ben gittiğimde öyle şakur şukur İngilizce de bilmiyordum, lisan yok, arkadaş yok, ilk birkaç sene zorlandım ama sonra şehrin enerjisine ve insana sunduğu olanaklara hayran kaldım. Bir de tabii suç psikolojisi üzerine uzmanlık eğitimi veren okul, sadece oradaydı. Hayalim, New York Polis Teşkilatı’nda “kriminal analist” olmaktı.
Okulu bitirince bu hayalinizi gerçekleştirdiniz mi bari?
- Ne yazık ki hayır
Neden?
- Polis Akademisi’nin sınavlarını başarıyla tamamladım fakat tıbbi testten “epileptik” olduğum için diskalifiye edildim. Bu olay, bütün kaderimi değiştirdi. Çocukluk hayalim yandı, bitti, kül oldu. Ki Amerikan polisini de suçlayamıyorum, haklılar, her an epilepsi krizi geçirebilirsin, bu da polis teşkilatı için büyük bir tehlike...
İyi de baştan bilmiyor muydunuz bunu?
- Biliyordum. Ama işte, “Bir umut” dedim. Notlarım filan da çok yüksekti. Örnek talebeydim. Bir de Türk’üm, Ortadoğu’yu biliyorum, benimle çalışmak isteyeceklerini düşündüm. Gerçi onlar da peşimi bırakmadı. 35’ime geldim, hâlâ mektup yolluyorlar, “Gelin, sizi artık kabul ediyoruz” diye, belki başka görev vermek istiyorlar. Ama artık o defter kapandı.
Araştırmalarım için pek çok katille görüştüm
Siz hiç seri katil gördünüz mü?
- Hayır. Ama araştırmalarım için, pek çok katille görüştüm, konuştum. Cinayeti işlemeye nasıl karar verdiklerini, işlerkenki hislerini, sonradan neler hissettiklerini anlattılar.
Pişmanlık içinde mi anlatıyorlar?
- Tabii, tabii. Hepsi. Ne kadar doğrudur bilemem. Ama seri katiller farklı. Seri katiller asla pişmanlık duymuyor. Onlar, insan öldürerek sanat yaptıklarına inanıyorlar. Ve ilk fırsatta, bu orgazmik zevki bir daha yaşamak istiyorlar.
Televizyonlardaki dizilerin yarısı artık bu meseleyle ilgili. Neden? Suç oranları günden güne arttığı için mi?
- Alakası yok. Bu iyi bir malzeme ve bu tür dizileri izlemek şimdi moda. Seri katillerin arttığı filan doğru değil. 1960’lardan beri sadece 700 seri katil olmuş, daha fazla değil...
Peki nedir bu 700 seri katilin ortak özelliği...
- Ağırlıklı olarak küçükken ya tecavüze uğruyorlar ya da fiziksel şiddete maruz kalıyorlar. Genellikle de bir kadın figürü tarafından. Öldürdükleri kurbanlarında da, ya anneye ya da anneanneye olan nefretlerini çıkarıyorlar. Cinayetlerinde de bir seksüel element bulunuyor, ama o, bire bir seksle ilgili bir şey olmayabiliyor. Mesela kurbanlarına tecavüz ediyorlar ama zevk aldıklarından değil; kastrasyon, yani erkekliklerinin gidebileceği korkusuyla, kendilerini ispat etmek için bunu yapıyorlar.
Yaş?
- 20-30 arası, beyaz, erkek. Bazılarında IQ çok yüksek. Öyle olmasa, birinci cinayette yakalanırlar. 620’nin üzerinde cinayet işlemiş seri katiller var...
Aman Allah’ım...
- Evet. Elizabeth Bathory, tarihe geçen ilk kadın seri katil mesela. Rivayete göre, kendisi için çalışanları öldürmekle işe başlıyor, sonra Allah ne verdiyse devam ediyor. Sonunda yakalanıyor ama düşes olduğu için bu o kadar da kolay olmuyor...
Sizi en çok etkilemiş seri katil?
- Mccallagher diye bir adam var. Gerçi cinayetleri çok değil, 30 kadar, ama gerçek bir psikopat. En son kurbanı da küçük oğlu. Düşünebiliyor musun, büyük oğluna zorla küçük oğlunun penisi kestiriyor ve her şeyi izlemesini sağlıyor. Sonunda küçük oğlu kan kaybından ölüyor.
Çok korkunç!
- Evet, hem de nasıl!
Bu adamların beyinleri belli ki bizimkinden farklı çalışıyor...
- Orası kesin, “hasarlı” olanı var, olmayanı var, şizofren olanı var, birden fazla kişiliğe sahip olanı var. “Seri katiller şöyledir” diye bir genelleme yapmak mümkün değil. Birçok vakada hipotalamus, limbik sistem ve ön loblarda olan hasarlar, aşırı saldırganlık ve vahşete sebebiyet veriyor. Fakat istatiksel olarak, bunlar korelasyon yaratmıyor...
Siz psikoloji eğitiminizin yanı sıra, neler öğrendiniz?
- Suç mahalini analiz edebilmeyi, tümdengelim yöntemiyle suçlu profilini çıkarmayı, o profil doğrultusunda olası zanlı listesini oluşturmayı ve suçluyu tespit edebilmeyi...
Nasıl insanlar seri katil olabilir, nasıl insanlar olamaz?
- Genellikle fiziksel ve duygusal travma yaşayanlar seri katil oluyor deniyor ama genelleme de yapmamak gerekiyor, çünkü Ted Bundy diye bir adam var. Bu sözünü ettiğimiz duygusal ve fiziksel travmaları hiç yaşamamış olmasına rağmen, dünyanın en büyük seri katillerinden biri. 30’dan fazla tecavüzü ve cinayeti var.
Normal katille, seri katili nasıl ayırıyorduk?
- Seri katil, 3 ya da üstü cinayeti 30 gün durgunluk (cooling off) periodlarıyla işleyen kişiye deniyor. Normal katilde böyle bir durum yok. O, seri katilin yanında basit, adi bir suçlu olarak kalıyor.
Peki neden Türkiye’de az ya da hiç yok, Amerika’da çok?
- Amerika’nın toplumsal yapısı, seri katilleri popülerize ve idealize ediyor. Onlara istedikleri ilgiyi, aradıkları şöhreti kolay ulaşabildikleri bir ortam sunuyor. Kozmopolit ve coğrafi yapısı, insanları yalnızlığa mecbur bırakıyor. Ayrıca özgürlüğün sınırları yok. Kısacası, seri katil koşullarını kolaylaştıran bir toplum. Bizde ise Allah’tan aile yapısı çok kuvvetli. Örf ve adetler de var, bunlar bizi koruyor...
Seri katiller hasta mıdır? Eğer öyleyse, hapishane yerine hastanede mi tedavi edilmeleri gerekiyor?
- Çoğu, hasta kabul edilmedikleri için hapishaneye gönderiliyorlar. Fakat bazı vakalarda cinayet esnasında hastanın deliliği “klinik” olarak ispatlandığı için akıl hastanesine sevk ediliyorlar. Benim fikrim ise, bir seri katilin hiçbir zaman topluma geri kazandırılamayacağı...
Cem ile Alara’ya AIDS oldu da dediler... O ne kadar doğruysa Alara’nın Yunanlı futboluyla ilişkisi olduğu da o kadar doğru...
Çocukluğunuz nerede geçti?
- İstanbul Etiler’de, esas olarak da ablam Alara ile birlikte...
İki kız kardeş birbirinizden ne kadar farklısınız?
- Zevk aldığımız konular, tercihlerimiz ve düşüncelerimiz çok farklı. Ama bir şekilde tamamlarız birbirimizi. Alara bana göre daha sıcakkanlı ve sosyaldir. Ben öyle değilim. Daha asi, inatçı ve kendimle vakit geçirmeyi seven biriyim.
Hanginiz babanıza çekmişsiniz?
- Fiziksel olarak ben, karakter olarak Alara. İkisi de insan olarak, daha “yüksek insanlar”.
O ne demek?
- İkisi de benden daha asil demek!
Bu yargıya nasıl varıyorsunuz?
- E görüyorum aramızdaki farkı. Babam da, Alara da karizmatiktir. İkisine de otomatik olarak saygı duyarsın. Ben daha doğal ve sıradanım. Asalet akmıyor üzerimden. Bir de onlar daha yardımsever. Söylüyorum, ben biraz yabaniyim, insanlarla arama mesafe koyarım.
Sizce hanginiz daha güzelsiniz?
- Tabii ki Alara!
Sinir bir durum mu bu?
- Yok canım. O benim ablam. Niye sinir olsun? Üstelik Alara’nın dış güzelliği, iç güzelliğinin yanında halt etmiştir. Çok özel bir kadındır. Palavra değil, harbi öyledir. İnanılmaz vericidir, yeter ki çevresindekiler mutlu olsun, problem olmasın. Bir de farklı bir “dokunuş”u vardır, Alara’nın elinin değdiği her şey değişir. Çok rafine bir zevki var, ruhu asil diyorum ya. Alara alelade bir çadırda davet versin, birkaç küçük dokunuşla o çadırı Binbir Gece Masalları’na çevirir, gözlerine inanamazsın, Tanrı vergisi bir yetenek. Zaten yaptığı işler, önümüzdeki günlerde, bir sürü dergide çıkacak...
Ablanızın özel hayatıyla ilgili de bir sürü şey yazılıp çiziliyor bu ara. Yok, Yunanlı bir futbolcuyla gizli ilişkisi varmış, yok boşanmak üzereymiş...
- Tamamen saçmalık. Kötü
niyetten üretilmiş dedikodular. Biri bir şey söylüyor, diğeri üzerine koyuyor. 4 tane koruma ile gizli ilişki mi yaşanır Allah aşkına? Zaten biliyorsunuz karı koca AIDS de olmuşlardı! İkide bir Amerika’ya gidip kanları değişiyordu! O ne
kadar gerçekse, bu da o kadar gerçek. Gülüp geçiyoruz.