Güncelleme Tarihi:
Aşk... O her şeyden güçlü ve değerli... Paradan bile. Ne kadar zengin olursa olsun, kimse aşkı satın alamaz. Acaba öyle mi? Kanal D’nin yeni dizisi “A.Ş.K.” işte bu soruyu irdeleyecek, heyecanlı olay örgüsüyle izleyicinin yeni tutkusu olacak. Yapımcılığını Faruk Turgut, yönetmenliğini Ömür Atay’ın üstlendiği dizi, ilk bölümüyle bu akşam ekranda. İşte “A.Ş.K.”ın kahramanları...
AZRA (HAZAL KAYA): ZORAKİ KAHRAMANIN
Alt-orta sınıf bir ailenin kızı olarak doğmuştu. Babası Halil, bir banka memuruydu. Çalıştığı bankaya girdiğinde tayini Adana’ya çıkmış, üç yıl süren Adana macerası sonunda koluna Müzeyyen’i takıp dönmüştü İstanbul’a... Azra dünyaya geldiğinde mutlulardı. Halil hapse düştüğünde Azra 8 yaşında, Müzeyyen ise Semra’ya hamileydi. Yani zoraki bir kahramandı Müzeyyen; kızlarının geçimini sağlamak için temizlikçilik ve bebek bakıcılığı yapmaya başlamıştı.
Azra da daha küçücük bir çocukken sorumluluk almak zorunda kalmıştı. Annesi çalıştığı için, okuldan doğruca eve gelmesi, kardeşine bakması gerekiyordu. Çocukluğu isyan içinde geçmişti Azra’nın. Okulda farklı yaşamları, televizyon ve gazetelerde zengin insanların hayatlarını görüyor, sürekli düşünüyordu: Neden onun ailesi fakirdi?
KEREM (HAKAN KURTAŞ): BABASININ İNTİHARI İLE HAYATI DEĞİŞECEK
Bir evin bir tek oğluydu Kerem... Son derece yakışıklı ve başarılı bir gençti aslında. Kendisini seven bir ailesi, gitmeyi sevdiği bir okulu vardı.
Ara sıra yarışlara katılıyor, düzenli olarak antrenman yapmaya devam ediyordu. Ancak sevgilisiyle evlenmek için düzenli bir iş bulması gerekiyordu. Azra gibi hırslı değildi, kariyer yapmak, zengin olmak gibi hayalleri yoktu. Azra sayesinde spor kulübünde yüzme hocası olarak çalışmaya başlamadan önce, bir yılı aşkın süre işsiz kalmıştı...
Kerem’in bilmediği bir gerçek vardı. Aslında tüm hayatını değiştirecek bir gerçekti bu.
Babası Rıza, işleri batırmıştı. Borç, katlanarak artmış, korkunç bir rakama ulaşmış, ödenmesi imkânsız hale gelmişti. Sonunda Rıza, bu bataktan kendini kurtaramayacağını anlayınca, kurtuluş olarak intiharı seçti. Kerem hiçbir zaman sorumluluk sahibi ve iş bitirici bir çocuk olmamışken, babasının ölümünün ardından çıkan tablo, onu sorumluluk sahibi biri haline getirmişti.
ŞEBNEM (ASLI tANDOĞAN): AŞK DIŞINDA HER ŞEY DE YÜZÜ GÜLÜYOR
Şanslı doğanlardandı Şebnem... Azra’nın tersine, zengin bir ailenin el üstünde tutulan kızıydı. Çok zengin, bakımlı ve yüzüne bakılır bir genç kadındı. Ama bir şekilde aşk onu es geçmişti her zaman. Arkadaşları birer birer kalplerinin sahibini bulup güzel ilişkiler kurarken, o hep beklemiş, aradığını bir türlü bulamamıştı. Kendisini kimseye zorla sevdiremezdi tabii.
Şimdiye dek sporla pek arası olduğu söylenemezdi Şebnem’in. Sanat tarihi okumuş ve hayatı boyunca pek çok sanat dalına ilgi duymuştu. Spor ise sadece kendisini boşlukta hissettiği bu dönemde hayatına girmişti. Birden, çok hızlı gelişti her şey, adeta ilk görüşte âşık oldu Kerem’e... Hayatı boyunca aradığı erkeğin o olduğuna inandı kısa sürede.
NESLİHAN VURAL (NEBAHAT ÇEHRE): KONTROLCÜ VE BASKICI BİR ANNE
Ailesinin istemediği bir adamla evlenince ailesi tarafından dışlanmış bir kadın... Ama âşık olmanın, her şeyden vazgeçecek kadar sevmenin ne demek olduğunu biliyor. Çocukları Can ve Şebnem’in babası Haldun’u çok sevmiş. Kocasının vakitsiz ölümünden sonra kendisini çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmeye ve aileyi bir arada tutmaya adamış.
Can’ın sorumsuzluğundan, hovardalığından, halen bir çocuk gibi davranmasından hoşnut değil. Şebnem’in saflığı, kırılganlığı, insanlara kolay güvenip sonra her seferinde hayal kırıklığına uğraması, acı çekmesi, bir türlü mutluluğu yakalayamaması da onu üzüyor.
Ama evlatlarının karakter özelliklerinde kendi suçu olduğunu da er geç kabul etmesi gerekecek. Çünkü son derece kontrolcü ve baskıcı bir anne olmuş her zaman. Güçlü bir kadın. İstediği zaman zalim olabilir ve olacak da...
CAN VURAL (KAAN URGANCIOĞLU): SADECE ZEVK ALMAK İÇİN YAŞAYAN BİR GENÇ
Can... Zengin, yakışıklı, eğitimli, ilgi odağı... Babasının ölümünden sonra annesi Mine bir dediğini iki etmemiş, babasızlığını unutturmak için onu her geçen gün şımartmıştı. Durum böyle olunca Can tam bir hedonist olmuştu. Yaşamak onun için zevk almak demekti. Hiçbir şeyi takmıyor, derin düşünmüyordu. Koca Vural Malikanesi’nde ondan başka erkek yoktu. Onun için zenginler ve fakirler arasında koca bir uçurum vardı. Bu iki farklı insan grubu birlikte olamazdı!