OluÅŸturulma Tarihi: Haziran 20, 2005 00:00
Alanya’nın Büyük Hasbahçe Mahallesi’nden Topal ReÅŸit, iÅŸlediÄŸi suçtan hakim karşısındadır. Hakim, suçlunun müebbet hapse mahkum olduÄŸunu açıkladıktan sonra, Topal ReÅŸit’e gözlerini dikerek ‘’son bir deycen var mı?’’ diye sorar. Gözünü budaktan esirgemeyen bir karaktere sahiptir ReÅŸit; önce duraksar, sonra da ‘’öyle de yandık böyle de, müebbeti aldık...’’ diye acı içinde cevap verir. Ancak hemen ardından yüzündeki ifade deÄŸiÅŸir, son isteÄŸi gayrihtiyari dudaklarından dökülür; ‘’çalın bir Hasbahçe ZeybeÄŸi de oynaavereen bari...’’Bu gerçek hikaye, çoÄŸu zaman kentin sokaklarında turist kalabalığı içinde kaybolan Alanyalı’nın karakterini büyük ölçüde anlatır. Tanıyabilseniz, Alanyalı ÅŸakacıdır, hazır cevaptır, konukseverdir, eÄŸlenmeyi sever, ölümden pek korkmaz... Gailesizdir, kolaya kaçar, yaÅŸam felsefesi biraz da kelimeleri yuvarlamasında, ÅŸivesinde ele verir kendini. Kentini tanıtmaktan hoÅŸlanır, onu sahiplenir, sever, hem de çok sever. TURÄ°ZMÄ° KURU ÃœZÃœMLE KARIÅžTIRMAYINSon 15 yıl içinde kent kabuk deÄŸiÅŸtirdi. Türkiye’nin dört bir yanından iÅŸ bulmak için gelenlerle kalabalıklaÅŸtı, sokakların çehresi tanınmayacak kadar deÄŸiÅŸti. Önceleri portakal bahçeleri içinde 2- 3 katlı evler vardı, ÅŸimdi Seyir Tepesi’nden bakınca yer yer dokuz katlı binalar gökyüzünü deliyor.Eski Alanya evleri yıllar içinde bir bir yıkılırken, Alanya’da yükselen turizmin yarattığı iÅŸ imkanları, kenti büyük bir göç furyasıyla karşı karşıya bıraktı. Birçok Alanyalı’ya göre kent, kimliÄŸini yitirdi, güvenlik sorunları baÅŸ gösterdi. Alanya artık kozmopolit bir kent, nüfusun yüzde 39’u yerli halk, yüzde 61’i yeni Alanyalılar... Alanya’nın mecnunları da hazzetmemiÅŸ ki bu deÄŸiÅŸimden, Deli Duran, ‘’bilmemnesine ÅŸey ettiÄŸimin ÅŸeherlileri, bir evlek maydanoz, soÄŸan ekecek yer bile bırakmadınız...’’ diye isyan etmiÅŸ. Oysa, turizm denince akan sular durur Alanya’da. Bugün artık geçim derdinde tarımdan bahseden yok denecek kadar az. 1980’lerde Alanya’da turizm baÅŸladığında, Kemer ve Belek daha duyulmamıştı. Ãœlkenin yatak kapasitesinin yüzde 20’si buradaydı. 1948’de DamlataÅŸ MaÄŸarası’nın bulunuÅŸu, Alanya için bir milattır. O yıllarda, Antalya- Alanya yolu olmadığından ulaşım denizyoluyla saÄŸlanıyordu. 20 günde bir, bir vapur uÄŸruyor, astım tedavisi için akın akın ziyaretçi geliyordu. Ä°lkokul mezunu olmasına raÄŸmen sonradan ne kadar ileri görüşlü olduÄŸu anlaşılan Çarıklı Erkan Galip Dere, Alanya’nın ‘’EÅŸgilik düğünlerinde’’ caz davulu çalmasının yanısıra maÄŸarayı da iÅŸletiyordu. Galip Dere, her gemi geldiÄŸinde, ayı postuna girer, gelenleri davul zurnayla karşılar ve turizmi şöyle yorumlarmış; ‘’OÄŸlum endeee yaptığımız turizm, guru üzüm deÄŸel... Guru üzümle turizmi karıştırmayın.’’Seyir Tepesi’nde, Alanya’nın en gerçek, mizah ve hüzün dolu hikayelerini bilen HaÅŸim Yetkin ve OÄŸuz Korum’la birlikte çay içip sohbet ediyoruz. Alanya manzarasına, kalenin kurulduÄŸu tepeden aÅŸağıya doÄŸru yayılan evlere bakarken, ikisinin de içinden ‘’ah’’ çektiÄŸini duyar gibi oluyorum. HaÅŸim Hoca, 1891’de kurulan Hayate Hanım Ä°lköğretim Okulu’nun önce öğrencisiymiÅŸ, ardından öğretmeni, son olarak da müdürü olmuÅŸ. Artık emekli, 1950’lerden bugüne çektiÄŸi Alanya fotoÄŸraflarının çoÄŸu kartpostal. Uzun yıllardır yerel televizyon Kanal A’da ‘’Alanya Yarışıyor’’ programını sunuyor. Her pazar Alanyalılara saÄŸlık yürüyüşlerinde rehberlik ediyor. Alanya üzerine kitapları var. Hocanın beÅŸ yılda hazırladığı ‘’Alanya Sofrası’’, belediye tarafından her yeni evlenen çifte, özellikle geline hediye ediliyor. Kitabı gören kayınvalideler de belediyeyi arayıp aynısından istiyorlarmış. AraÅŸtırmacı- yazar OÄŸuz Korum ise mezun olduÄŸu Alanya Lisesi’nin bugün tarih öğretmeni. Yedi yıldır Kanal A’da yayınlanan ‘’Anılarda Alanya’’ programının yapımcısı ve sunucusu. Son kitabı ‘’75 Yılda Alanya’’da, kentin ünlü karakterlerini ve hikayelerini, ayakları yere basan bir nostaljiyle anlatıyor. Kuyularönü Cami’den DamlataÅŸ MaÄŸarası’na giden, bugün iki yanı apartmanlarla dolu DamlataÅŸ Caddesi üzerinde, Cennet olarak tanınan karakter her zamanki gibi beyaz fötr ÅŸapkasıyla otururken, yerli bir turistin bir esnafa söylendiÄŸini duyar; ‘’Alanya Alanya derler, aÅŸağısı deniz yukarısı daÄŸ, baÅŸka bir ÅŸey de yoÄŸmuş’’. Cennet, ‘’Ne den ayefendim sen?’’ diye lafa karışır, ‘’galen, gulen, maÄŸran ayen, baÅŸka ne aran?’’ÇOÄžU ALMAN 7-8BÄ°N YABANCIMarttan aralık ayına, dokuz ay boyunca denize girilebilen, Galip Dere’nin ‘’9 ayı bahar, 3 ayı yaz, nereye getti bu memleketin kışı?’’ diye bahsettiÄŸi Alanya’yı, sadece yerli halkı deÄŸil, burayı kendilerine ikinci adres olarak seçmiÅŸ olan yabancılar da sahipleniyor. Bugün Alanya’da yaklaşık 7- 8 bin yabancı yaşıyor. ÇoÄŸu Alman. Bu nüfusun içinde, Hollandalılar, Ä°sveçliler, Norveçliler, Ä°rlandalılar, Finlandiyalılar, Ruslar ve baÅŸka birçok ülkeden küçük topluluklar var. Alanya’yı seviyor ve yurtdışındaki fuarlarda gönüllü olarak bu kentin turizm elçisi oluyorlar. Belediye tarafından kurulan ve 18 temsilcisi bulunan bir Yabancılar Meclisi var. Belediyenin özel bir büro tahsis ettiÄŸi meclis üyeleri, belirli gün ve saatlerde kentteki yerleÅŸik yabancıların ve turistlerin ÅŸikayet ya da önerilerini belediye idaresine iletiyor ve birlikte çözüm arıyorlar. Alanya’nın caddelerinde belediyenin gayreti fark edilmeyecek gibi deÄŸil. TemizliÄŸi, çiçeklendirilmesi, dükkanların düzeni... Kaldırımlar yayalara bırakılmış. Belediye, esnafın iÅŸportacı tarzında, ürünleriyle kaldırımlara yayılmasını ve satış yapmak için turistleri taciz etmesini yasaklamış. Dükkanlar askeri nizamda. Sokakta yürürken Alanyalı’nın espri anlayışının hálá geçerli olduÄŸunu düşünüyorum; Tıfıl Market ve Göçer Ä°nÅŸaat yazıları gözüme çarpıyor.1926’da bir Alman geliyor Alanya’ya. Konuksever Alanyalı’nın biri onu muzun en çok yetiÅŸtirildiÄŸi yere Hasbahçe’ye götürüyor. O zamanlar her ev, mis kokulu portakal bahçeleri içinde. Alman, çınar aÄŸacının altında oturup kaleye bakıyor ve ‘’Burası geleceÄŸin rivierası olabilir. Kendinize bir marka seçin’’ diyor. Alanya’nın 1800’lü yılların sonunda tanıştığı muz, 1970’lere kadar portakalla birlikte kentin en büyük gelir kaynaklarından biri oluyor. Eskiden muz çalan hırsıza muz hevengi yükletilip çarşıda dört kez dolaÅŸtırılır, üzerine de ‘’Bu, muz hırsızıdır’’ diye bir yazı asılırmış. Alanyalı, bugüne dek kentine bir ‘’marka’’ seçemediÄŸinden yakınıyor. Alanyalı diÅŸ hekimi Feyzi Açıkalın ile Ä°skele Caddesi’nde oturuyoruz. FotoÄŸrafçılık ve turizm yazarlığı da yapan Feyzi Bey, doÄŸduÄŸu ve büyüdüğü kentin deÄŸiÅŸimini yakından takip ediyor. ‘’Gerçekten de belediyenin makyaj çalışması dışarıdan geleni etkileyecek nitelikte. Herkes Alanya’yı temiz ve güzel buluyor oysa örneÄŸin kentin hálá bir katı atık depolama tesisi yok. Projeler ÅŸimdilik, köklü sorunları çözmekten ziyade daha çok turizm kazançlarını iyileÅŸtirme adına yapılıyor. Alanya turizmde bir marka olabilme adına imaj arayışında. Yönetim tercihini, genç turistlere yönelik bir eÄŸlence merkezi olma yolunda kullanıyor. Ama sonuç, özellikle rıhtım bölgesinde daha yoÄŸun olmak üzere kent yaÅŸayanlarının gürültüden uyuyamaması.’ Feyzi Bey kentteki emlak çılgınlığının geldiÄŸi noktaya da deÄŸiniyor; ‘’Kentte sadece yabancılarla iÅŸ yaptığı söylenen tam 650 emlakçı var. En deÄŸerli yerlerde, şık emlakçı dükkanları açılıyor. Özellikle Ä°rlandalılar toprak parçaları alarak yerleÅŸiyorlar. Kolonize oluyorlar. Ä°lçe merkezi gittikçe küçülüyor, satacak yer kalmadı.’’ KABAKTAN MI OLSUNDUDAKTAN MIEv pansiyonculuÄŸunun öncülerinden Ali Rıza GündoÄŸmuÅŸ; üzerinden hiç çıkarmadığı geleneksel kıyafetiyle Alanya’nın eski zamanlarının simgesidir. Göçebe Sarıkeçililer’den olan Ali Rıza, ortaokulda kravat baÄŸlamayı beceremediÄŸinden hocasından dayak yemiÅŸ, buna raÄŸmen yetiÅŸkinliÄŸinde ÅŸalvar, yelek, kasket ve kuÅŸaktan vazgeçmemiÅŸ. Ali Rıza’yı Alanya’da herkes tanır. Cenazesi olana koÅŸturur, yıkamada, definde bulunur. Onun için, ‘’Ölü evinde aÄŸlar, düğün evinde oynar’’ derler. Dostları, ‘’ölü evinde de düğün evinde de oynar’’ diye dalga geçer onunla. Bugün artık Ali Rıza Bey’in kiraya verdiÄŸi, ancak hálá herkes tarafından eski Güngör Otel olarak bilinen ve altında sahibi olduÄŸu Deniz Market’in bulunduÄŸu bina, Alanya’nın ilk bodrumlu, kaloriferli oteliydi. Marketin önünde, sokağın köşesinde, otelden kalma eski bir ahÅŸap masa durur. Herkesin ‘’Bakımsız tahta masa’’ olarak adlandırdığı bu masa, yıllardır aynı yerdedir ve aslında bir nevi ‘’gönül sofrası’’dır. Eski Alanya sıcaklığı, amatör turizmci ruhu, bu tahta masada canlanır, çay demlenir, ‘’yeme de yanında yat’’ görüntülü meyve tabağı, masanın üzerinden eksik olmaz. Müftü masada çay içerken, oradan geçen bir turist sormadan meyveleri avuçlayabilir.Tahta masada giden gelene yerini devrederken, OÄŸuz Korum’un kitabından Galip Dere’yi okumaya devam ediyorum. Galip Dere, yine bir atılım peÅŸindedir. Önce maÄŸaranın tarihçesini bir teybe, müzeden Tevfik Hoca’ya okutur. Teypten, içine hoparlör yerleÅŸtirdiÄŸi bir su kabağına kablo çeker. Amacı, ziyaretçilere su kabağından maÄŸaranın tarihçesini dinletmektir. Kaset şöyle baÅŸlar: ‘’Adım Galip, soyadım Dere. MaÄŸaranın kurucusu, turizmin öncüsü, dünyaya duyurucusuyum...’’ Elektriklerin kesik olduÄŸu bir gün, bir kadın ziyaretçi gelir ve maÄŸarayı gezmek ister. Galip Dere, seçenekleri şöyle sıralar; ‘’maÄŸaranın tarihçesini anlatacağım, beklerseniz kabaktan, yoksa hemen isterseniz dudaktan girelim...’’ Kadın buz kesilir. Kırılan pot hemen tamir edilir ve ‘’Kabaktan mı olsun, dudaktan mı?’’ o gün bugündür kentte turizmin baÅŸladığı yıllara ait meÅŸhur bir satır olarak kalır.Â
button