Güncelleme Tarihi:
BEYAZPERDEDE NAZIM HİKMET'İ CANLANDIRMIŞTI - Foto-galeri
“Nazım’a aşk derecesinde hayran 80 yaşındaki hanımefendilerin filmi izledikten sonra gelip, ‘Sen Nazım’ı canlandırdın, bizi mahvettin!’ diyerek bana sarılmaları inanılmaz bir şeydi. Hani derler ya ‘Ölsem de gam yemem’, aynen öyle bir şey yaşadım.”
80’lik hanımefendileri kendime hayran bıraktım
“Nazım Hikmet”te hapislik bir şair; “Babam ve Oğlum”da saf adam Salih, “Ulak”ta kötü adam Adem, son filmi “Usta”da bir motor ustası... Canlandırdığı rollerin hakkıyla üstesinden gelen Yetkin Dikinciler, Elele dergisine, Nazım Hikmet filmindeki rolüyle ilgili konuştu: “Nazım’a aşk derecesinde hayran 80 yaşındaki hanımefendilerin ‘Sen Nazım’ı canlandırdın, bizi mahvettin!’ diyerek bana sarılmaları inanılmaz bir şeydi. ”
Son oynadığınız “Usta” filmi ne zaman vizyona giriyor?
- Henüz belli değil. Buna yapımcı karar verecek. Dünyada ve Türkiye’de oluşan ekonomik durum ve seçim ekonomisine denk gelmesi nedeniyle film, tahmin ettiğimiz vizyon tarihi olan Mart ayından sonraya ertelendi.
Sinema filmlerinde oynadığınız karakterlerin, dizilerden daha çok hafızalarda yer alıyor olması da, sizi pek çok oyuncudan farklı kılan bir durum bence...
- Evet, bu birçok oyuncunun belki de sahip olamayacağı bir şans!
AŞKIN PEŞİNDEN GİTTİM
Burada pozitif düşünceye inanıyor musunuz?
- Elbette. Çünkü biz nasıl düşünürsek, hayat da bize o şekilde davranıyor.
Hayatınızda bir kez ve uzun bir flört döneminden sonra evlenmişsiniz. Aşk mı, mantık mıydı diye sorsam size?
- Kesinlikle aşk! Aşkın peşinden gittim. İki kişi birlikte, neyin doğru olacağını hissederek bir şekilde harekete geçerler Sonuçlarına da katlanırlar.
Ya bir anda aşk kapınızı çalarsa?
- Buna da kader ve talih diyoruz. O bilinmez. Hadi aşka hazırım, hadi aşık olalım diyerek aşık olmuyor. Bazen insan 18 yaşında katlanacağı şeye 38 yaşında katlanamıyor. İnsan dönüşüyor, değişiyor ama başıma sel gibi gelirse de karşı koyamam.
Bugüne kadar hayatınıza giren kadınların ortak özellikleri var mıydı?
- Bunu genellemek, bugüne kadar birlikte olduğum kadınları aynılaştırmak olur. Onlar bu söyleşiyi okuduklarında da, bizi ne de güzel sıraya koymuş adam diye düşünmelerini istemem. Zaten gerçekte de böyle bir durum söz konusu bile değil.
Bir oyuncu olarak nelerden beslenirsiniz?
- Bu soru çok güzel... Ben hayattan beslenirim. Oyuncunun konusu hayattır. Ben oyunculuğu seçen birisi olarak zaten hayata iştahlı biriyim. Bir oyuncu ağabeyim bana demişti: “Yemekte çok iştahlısın. İştahlı yemek yiyenler hayatta da iştahlı olurlar, yaptıklarını da sonuna kadar iyi yapmak isterler”. Hakikaten böyle bir bağı da fark ediyorum kendimde. Örneğin, dibini sıyırmak istiyorum tabağımın.
Hobileriniz var mı?
- Benim hobilerim de yoktur. Hayat, hobim benim. Oyunculuk, günün birinde ata binmeyi, uçak kullanmayı, denizin dibine dalmayı gerektiriyor. Ama benim için en önemlisi, bütün bunları yapabilecek kadar sağlıklı olmak, ruh ve beden sağlığını taşıyabilmek. Jerzy Grotowski’nin bir sözü var: “Oyuncu, dansçı kadar değil ama dansçı gibi dans edebilmeli, şarkıcı kadar değil ama şarkıcı gibi sahnede şarkı söyleyebilmeli, bir akrobat kadar değil ama bir akrobat gibi bedenini esnek tutabilmeli.”
SAF TARAFIM ÇOK
“Babam ve Oğlum”daki Salim karakteriyle insanların yüreğine dokundunuz...
- Bunu da kendimce, doğru yerde durabilmek olarak yorumluyorum. Oyuncu hiçbir zaman ön plana çıkma kaygısı taşımamalı. İşini doğru yapmayı düşünmeli. Zaten o kurulan dünya güzel, etkili bir dünyaysa, doğru yerde durunca kendi etkisini de beraberinde getirecektir. Ayrıca en samimi duygumu açıklamak isterim, “Babam ve Oğlum”daki hiçbir oyuncunun diğerinden ön plana çıktığını düşünmüyorum. O filmde müthiş güzel bir denge var.
“Babam ve Oğlum” aile içi bağları da öyküleyen son derece duygusal bir filmdi. Ailesine her daim teşekkür eden sizin gibi birisi için de Salim karakteri size uzak gelmemiş olmalı?
- Yani saf adam Salih mi? (Gülüyor...) Ben biraz oyum zaten. Benden duymuş olmayın ama... Saf tarafım çok. Her şeye güvenerek yaklaşırım.
Bana pek de öyle gelmedi ama...
- O benim biraz görüntümle alakalı. En başta tanıyan arkadaşlarım biraz soğuk yüzlü bulurlar beni. Hatta bazen ukalaya çalan.
Sadece mesafelisiniz biraz...
- Evet ama o karşımdakine doğru dokunabilmek kaygımdan.
Nazım Hikmet filminden sonra Rusya’ya davet edildiniz. Orada nasıl karşılandınız?
- Şairler ve Edebiyatçılar Derneği’nde, Nazım’ın şiirlerini okuduğu, söyleşi yaptığı yerde, Rus, Türk ve başka yabancı davetlilerin önünde, Nazım hayranlarına, edebiyat sevenlere konuşma şansına sahip oldum. Nazım’ın yürüdüğü rabıtaların üzerinde yürüyüp, o kokuyu teneffüs ettim. Beni çok heyecanlandıran, Moskova’da Türkoloji’de okumuş ya da edebiyatla ilgilenen, yaşça Nazım’dan küçük olmakla birlikte ona hayran, hatta aşk derecesinde hayran 80 yaşındaki hanımefendilerin filmi izledikten sonra bana gelip, “Sen Nazım’ı canlandırdın, bizi mahvettin!” diyerek bana Nazımmışımcasına sarılmalarıydı. Bu inanılmaz bir şeydi. Hani derler ya “Ölsem de gam yemem”, aynen öyle bir şey yaşadım.
Hayat ve oyunculukla ilgili size gelecekteki planlarınızı sorsam?
- Oyunculuk hayata dair bir şeydir. Oyunculuğu önemsiyorum. Oyunculuk benim baş tacım ama, hayat çok önemli ve değerli olduğu için böyle.Yani hiçbir şey hayattan daha değerli değildir. Hiçbir şey yaşamdan ve yaşama hakkından değerli değildir. Bütün hayatım boyunca, bu doğrultuda yaşamaya çalışan, buna da layık olmaya çalışan bir oyuncu olacağım. Hayatın uzun süresi içinde...
Mutlu olmak için evlenir daha mutlu olmak için ayrılırsın
Evliliğinizin kısa süreli olması ne hissettirdi size?
- Ben şu dürüstlükte yaşayan biriyim: İnsanlar mutlu olmak için birlikte olurlar, daha mutlu olmak için de ayrılırlar.
Ama ayrılık anında iki taraftan birisi hüsran yaşayabilir, diğeri kararı alan taraf olabilir?
- İşin kuralında şu var: Aşkı iki kişi başlatır, bitirmek için bir kişi yeterlidir. Bu konuda da “Evet bende bitti, hadi eyvallah” demek yerine, onca emeğin, onca içselliğin bir bedeli olduğunu düşünmekten yanayım. Orada, bu ikna süreci ve içten paylaşma süreci yaşanmalıdır. Belki bu bedeldir ve sıkıcı olabilir, yorucu olabilir. Ama karşımda bir kalp var. Bende bitti diye kapıyı kapatıp çıkamam oradan. Neden gitmek istediğimi anlatırım. Günün birinde bu durumun, onun da başına geleceğini anlatırım. Birbirimizle kucaklaşır, öyle ayrılırız. Böyle olmak zorunda. Eğer öyle olmazsa, arkamda enkaz bırakarak hayata devam edemem.