Güncelleme Tarihi:
Fikret Hakan nasıl başladı?
Bursa ve Şafak Sineması ilk sayılmalı. İki veya üçüncü sınıftayım. Öğretmenimiz bizi sıra halinde sinemaya götürdü. İlk fotoğraflarda, önce dehşete kapıldık, sonra çığlıklar atmaya başladık. Tabii sevinçten. 1950 yılında 1 lira yevmiyeyle ‘Üç Güvercin Opereti’nde minik minik roller kapabildiğimi ve bunun yarattığı sevinci unutamıyorum. Çevremdeki insanlar sezon boyunca benim gizli bir kekeme olduğumu çakamıyorlar. Münir Hayri Egeli’nin asistanı ve başyardımcısı Esat Mermi Erendor ağabeyim: “Sen zaten yırtmışsın, boş ver” diyor. Ve gülümseyerek ekliyor: “Hadi bakalım, çakıl taşı ve kalem çalışmalarına devam. Ama sen kendinin farkında değilsin, kompozisyon oyuncusu olmaya çalışma, sen geleceğin en büyük jönlerinden biri olacaksın.”
1914 Aslında iki tane ‘ilk’ Türk filmi var
Moliere’in ‘La Mariage Force’ adlı piyesi, Ahmet Vefik Paşa tarafından Zor Nikâh adıyla uyarlanarak edebiyatımıza kazandırılmıştı. Himmet Ağa’nın İzdivacı adıyla senaryolaştırılan eser, toplumsal sorunları aşk-evlenme çelişkilerini hicvediyordu. Ne yazık ki ülke Birinci Dünya Savaşı’na katılınca filmin oyuncuları askere alındı ve çekim yarıda kaldı. Filmin çekimlerine 1914’te başlandığı halde, halka gösterim tarihi 1918. Öyleyse ilk olma onurunu iki filme paylaştırmalıyız: Örneği yokken ilk kez çevrimine başlanma cesaretinden dolayı Himmet Ağa’nın İzdivacı ve halka gösterilen ilk konulu film olması nedeniyle 1917 yılının Pençe’si.
1922 Köklü ilk özel yapımcılık: Kemal Film
12 milyon nüfuslu Türkiye’de ancak iki kardeş; Kemal ve Şakir Seden film yapmayı düşünebildi. Kemal Bey, sinema salonu işletmecilerindendi. Şakir Bey ise İstanbul Lisesi’nde öğretmendi. ‘Kemal Film’, 1922-1923 yıllarında 47 tane aktüalite film çekti. Ama ne yazık ki Türk sineması günümüze değin düzensizlikler içinde sallandı durdu. Böylece başlangıcından beri zor koşullarda kazanılan peliküller, zamanla onarılmaz duruma geldi ve giderek yok oldu. Bu sorumsuzluk yetmezmiş gibi, bir yangın sinemamızın en değerli metrelerini kül etti. Kemal Film’in yokluklar içinde ürettiği, bu 47 aktüalite filminin bir tanesi bile bugün yok.
1923 Gövde gösterisi
Ülke Cumhuriyet’le tanıştı. Artık farklı bir ismimiz var: Türkiye Cumhuriyeti... Ateşten Gömlek ve Türk sinemasında ilk kadın oyuncu olarak tarihe geçen isim: Bedia Muvahhit. Bu yılın sonlarında, Türk filmciliğine vurulan büyük darbe: O güne kadar tersane fabrikasında bir dikim pavyonunu büro-stüdyo olarak kullanan Kemal Film’in yağmurlu bir günde sokağa atılması... Aslında bu, devletin Türk sinemasına ilk büyük gövde gösterisi.
İstanbul Sokaklarında 1931 Sesli film
Yılın tek filmi İstanbul Sokaklarında’nın dış sahneleri İstanbul, Bursa, Yunanistan ve Mısır’da; iç sahneleri de Fransa’da çekildi. Ne var ki film tasarlanandan çok pahalıya mal oldu. Yerli filmciliğin ülkemizde iyice yerleşmesinde kararlı olan İpek Film kurucuları 200 bin lira sermaye ile bir limited şirket kurdular. Getirilen araçlarla film çekimi sırasında ses kaydının da yapılabilmesi sağlanacaktı. Bu arada çekilen Kaçakçılar da İstanbul Sokakları ile birlikte Fransa’da seslendirildi.
1938 Batılı anlamda ilk jön
Ha-Ka Film’in ilk yerli filmi Taş Parçası’yla birlikte yeni bir rejisör ortaya çıktı: Faruk Kenç. Büyük bir özenle sesli çekilen film, güçlü oyuncu kadrosuna rağmen orta düzeydeydi ama seyirci tarafından büyük ilgi gördü. Filmin Türk sinemasına getirdiği diğer yenilik ise başrol oyuncusu Süavi Tedü’nün Batılı anlamda ilk jön oluşudur. O güne değin yapılan filmlerin genç adam rolleri, genellikle artık pek ilgisi kalmamış kişilerce oynanıyordu. Gerçi sinemamızın 28 yıllık bir geçmişi vardı. Cumhuriyet çoktan kurulmuştu ama ülkede oyunculuk hâlâ ayıp sayılıyordu.
1939 Faşizan nizamname yürürlükte
19 Temmuz 1939’da halkın ahlaki duygularını incittiği gerekçesiyle filmlerin ve film senaryolarının kontrolüne dair bir nizamname çıkartıldı. Türk sineması açısından bakıldığı zaman yılın en önemli olayı, 1934’te Mussolini İtalyası’ndan alınan faşizan nizamnamenin ilk bölümü filmlerin kontrolünü, ikinci bölümü ise film çekimine izin verilmesini içeriyordu. Artık Türkiye’de film çekmek isteyen yerli yabancı herkes, mahallin en yüksek mülki amirine bir dilekçeyle başvuracaktı.
1943 Sessiz çekilen ilk film
İpek Film stüdyolarını vermedi. Ha-Ka Film, stüdyosunu kullandırmadı. “Biz silahımızı düşmanımıza vermeyiz” söylentisi kulaktan kulağa yayıldı. Genç yönetmen Faruk Kenç bu çaresizlik içinde yeni bir yol buldu. ‘Dertli Pınar’ böylece Türk sinemasının sessiz çekilen ilk filmi oldu. Yabancı filmlerde olduğu gibi, film sessiz çekilecek, seslendirme sonradan yapılacaktı. Bu yol çekimini kolaylaştırdı ama kaba ve kolay işçiliğin doğmasına neden oldu. Türk filmine en büyük zararı getiren tutumlardan biri olduğu, 1950’den sonra daha iyi anlaşıldı. Çünkü her geçen yıl birbirinden düşük filmlerin yapımı arttı.
1947 Çifte komikler Türkiye’de
Batı’nın yıllar önce ortaya çıkardığı çifte komikler, ilk kez bu filmde görüldü: Kerim’in Çilesi. Bu çiftin ardından sırayla, Memiş ile İbiş, İki Kafadar, Kan Kardeşler, Edi ile Büdü ve Süt Kuzuları türedi. Hiçbiri de günümüze kalamadı. Çünkü artık sinemamız için komedi demek, estetik ölçülerin sanki inadına dışında kalmaya çalışmak, birtakım aptallıkları, sululukları zorla hakla yutturmak demekti.
1949 Korku filmi
Bu yılın en önemli özelliklerinden biri ilk korku filminin denenmesi oldu. Ancak Çığlık adındaki bu film, hangi açıdan bakılırsa bakılsın başarısızdı. Bu yıl çekilen Vurun Kahpeye, sinemamıza oyuncu olarak Sezer Sezin’i ve de büyük bir yönetmeni kazandırdı: Lütfi Ö. Akad. Bu filmle beraber Türk sinemasında günde yüzlerce mektup alan ilk kadın oyuncu Sezer Sezin oldu.
1953 Renkliye geçiş
Yapı Kredi ve Doğan Kardeş Yayınları sponsorluğunda çekilen, yönetmenliğini Muhsin Ertuğrul’un yaptığı ilk renkli Türk filmi Halıcı Kız, 1953’te gösterime girdi. Film, sinema çevreleri tarafından gerçeklikten uzak olduğu gerekçesiyle eleştirildi. İlk renkli Türk belgeseli olan Bir Şehrin Hikâyesi de aynı yıl çekildi.
1955 Milat gibi
41 yıl sonra, ilk gerçekçi köy filmi çevrildi: Beyaz Mendil. Türk sinemasında ‘ilk Yaşar Kemal filmi denemesidir’. Aynı zamanda ilk başarılı uyarlama sayılır. Fikret Hakan sinemadaki ilk büyük çıkışını bu filmdeki Hasan rolüyle, başarılı oyunuyla yapmıştır.
1959 İlk Türk Film Festivali
Sinema arşivciliğimize en büyük darbe 19 Temmuz’da vuruldu. Belediye deposunda çıkan yangın Türk filmlerinin büyük bir çoğunluğunu yok etti. Aynı yıl nisan ayında Türk Sinema Sanatçıları Derneği ve İstanbul Gazeteciler Cemiyeti arasında bir anlaşma imzalandı. Bu işbirliğinin nedeni bir ‘Türk Film Festivali’ düzenleme isteğine dayanıyordu. Fakat bu yıl çıkan filmlerin çokluğu yüzünden bir ön jürinin kurulması uygun görüldü. 27 Mayıs 1959 gecesi Taksim-Şan Sineması’nda yapılan gecede, derece alanlar halka açıklandı. Jüri Özel Armağanı’nı kazanan ‘Dokuz Dağın Efesi’ oldu.
1972 Yıkım
Türk sinemasında yıllık film sayısı 300’e erişti ancak sayı yukarı doğru, nitelikse aşağı doğru gidiyor. Bu, bir çöküşün ifadesi. Bu yılın giyotinlerinden biri de sinemada Parçala Behçet döneminin başlaması: Yönetmen Metin Gülgen’in 1972’de çektiği Parçala Behçet filmi Türk sinemasında cinselliği ön plana çıkaran dönemin başlangıcı sayılır.
1975 TV, Yeşilçam’a göz kırpıyor
Seks filmlerinin tüm piyasayı egemenliği altına alması sonucu sinemamızın ustaları başta olmak üzere birçok kişi film yapamaz oldu. TV de bu boşluktan yararlanarak Yeşilçam’ın ustalarıyla anlaşma yaptı. Lütfi Akad, Ömer Seyfettin’in beş öyküsünü, Halit Refiğ, Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu’sunu, Metin Erksan ise Sazlık, Müthiş Bir Tren, Bir İntihar, Geçmiş Zamanın Elbiseleri ve Hanende Melek gibi yazarların öyküsü TV için filme çekildi.