12 yıl çalıştığı Ziraat Bankası Caddebostan Şubesi’nde yatırım hesabı açtıran emeklilerin gönüllü meleği gibiydi. Rica ettiklerinde parayı kapılarına kadar götürürdü. Çevresi genişti. Hastaya doktor, davacıya avukat ondan sorulurdu. Kemal Sunal öldüğünde ailesiyle yas tutmuştu. Dilek Dizdaroğlu, 2002 Ekimi’nde patlayan zimmet skandalı sonrasında trilyonlarla ortadan kaybolunca ne müşterileri inanabildi olana ne de arkadaşları.
TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu üyesi Hamza Albayrak, bu yılın ilk günlerinde gazetecilerle konuşurken sözü Ziraat Bankası’nın Caddebostan Şubesi’ndeki dolandırıcılık olayına getirdi. ‘Çoğu kişi farkında değil ama son zamanların en büyük yolsuzluğu Ziraat Bankası’nın Caddebostan Şubesi’nde yaşandı’ dedi. ‘Zararın 600 milyar lira olduğu sanılıyordu, araştırılınca 6 trilyonu buldu. Bankaya toplam maliyetin 8.5 trilyon lirayı aşması bekleniyor...’
AKP’li milletvekili iki hafta sonra konuyu TBMM KİT Komisyonu gündemine taşıdı. Teklifi üzerine skandalı araştırmak üzere Başbakanlık Teftiş Kurulu eşgüdümünde özel soruşturma komisyonu kurulmasına karar verildi. Ayrıca KİT Komisyonu Ziraat Bankası’nın 1998, 1999, 2000 yıllarındaki hesaplarını onamayı reddetti.
11 Kasım 2002’de Vatan Gazetesi’nce gündeme getirilen, gazetenin beş gün boyunca manşetten sürdürdüğü habercilikle kamuoyuna malolan zimmet skandalı bankanın prestijini daha önce olmadığı kadar sarsmış, birkaç ay sonra da genel müdürünü koltuğundan etmişti.
Dolandırılanların arasında Kemal Sunal ve Eşref Bitlis’in eşleri, Necdet Üruğ, Muhittin Fisunoğlu gibi pek çok tanınmış isim olduğu için olay günlerce konuşuldu.
Haber bültenlerinde, bankasını binbir yolla soymuş işadamlarıyla karşılaşmaya alışık alicenap Türk milleti 6.5 trilyonluk soygunun faili olarak karşısına Dilek Dizdaroğlu çıkarılınca biraz şaşırdı, anlamakta zorlandı. 50’sine merdiven dayamış, emekliliği gelmiş, mazbut görünümlü bir annenin tek başına şeytani planlar yaptığı söyleniyordu. Suçlanan kişi aniden ortadan kaybolmak yerine basında kendini savunmaya çalışıyordu.
Ama asıl şaşıran ona hesaplarını teslim eden mudiler ve başka şubelere sürülen mesai arkadaşları oldu. Söyledikleri aynıydı: ‘Dilek Hanım bunları yapmış olamaz!’
ALBAY KIZI, ALBAY EŞİ
Gizlisi, saklısı yoktu Dizdaroğlu’nun. Çevresindekiler ailesini tanırdı. Emekli Albay A.İ.S’nin iki kızından biriydi. 1954’te İstanbul’da doğdu, aynı şehirde üniversiteyi bitirdi. Komando teğmeni A. Dizdaroğlu’yla evlendiğinde 19 yaşındaydı. Eşinin memleketi Alanya’da görkemli bir düğün yaptılar. Dört yıl sonra oğulları doğdu. 1984’te, eşi Yüksekova’da bölük komutanıyken o da Ziraat Bankası’nda çalışmaya başladı. Ertesi yıl tayinleri İstanbul’a çıktı. Levent Şubesi senet servisinde çalışmaya başladı. Bütün bir günü masasındaki beş senetin tahakkukuyla geçirdiği olurdu. Yoğun iş temposunda hevessiz çalışması servis arkadaşlarının tepkisini çekiyordu.
1990’da eşi
Fenerbahçe Orduevi Otel Kısım Amirliği’ne atanınca bir anda çevreleri genişledi. Muhittin Fisunoğlu, Necdet Üruğ gibi komutanlarla tanışma fırsatı buldular. ANAP milletvekili kayınbiraderinin desteğiyle önce Selamiçeşme, sonra çok başarılı ya da çok torpillilerin atandığı Caddebostan Şubesi’ne geçti. Eşi Aksaray ve ardından Kalender Orduevi komutanlıklarına atanınca çevreleri daha da genişledi. Herkese verilen faizin iki katını alan şanslı mudiler yakın arkadaşlarına fısıldamaya başlamıştı: ‘Paranı Dilek’e götür...’
HAVUZ SU İSTER
1990’ların ikinci yarısında Menkul Kıymetler Servisi’nin demirbaşı olmuştu. Mudiler bankaya değil, ona geliyordu. Şubedeki bireysel mevduat arttıkça müdürleri sevinir, şube Ankara’dan takdir alırdı.
1996’da sahte imzalarla hesaplardan para çekilmeye başlandı. Mudilerden H.Y’nin mevduatı buharlaşıverdi. Dizdaroğlu, asıl tehlikeli kumarını iki yıl sonra, temmuz ayında oynadı. Yasak olmasına karşın arkadaşlarıyla havuz hesabı açtı. İsteyenin parası havuza alınıyor, repodan mucizevi getiriler sunuyordu.
Yüksek enflasyon ortamında kazanç katlandıkça, katlandı. İnanılmayacak işler yapıyor, büyük risklere giriyorlardı. Yatırımcıların, mudilerin hesapları yetmeyince kamu kuruluşlarına geldi sıra. Tarım İl Müdürlüğü’nün hesabından havuza aktarılan parayı, başka birimde çalışan dikkatli müşteri temsilcisi yakaladı. Müdürün huzurunda sert bir tartışma yaşandı, Ankara bunu duymadı. Ardından 390 numaradaki banka pasifleri hareketlendi: Bloke’ler, devletin istimlak bedelleri...
Tek sorun beklenmedik anda çıkıp gelen, yüksek miktarda para çekmek isteyen mudilerdi. Bakiyelerinin ‘sıfır’ olduğunu öğrendiklerinde renkleri atardı, birazdan güleryüzlü Menkul Kıymetler Servisi elemanları parayı sihirbaz gibi ortaya çıkarınca rahatlarlardı. Sihir, diğer müşterilerin hesabından aktarılan paralardı. Şubenin eski çalışanlarından birinin Hürriyet’e söylediğine bakılırsa semt sakinleri büyük servetlerini mirasla edinmişti!
SUNAL ÇEK KESİNCE
Mudilerden S.P, 2000 yılı sonbaharında parası için banka kapısına dayandığında işin içinden çıkmak pek kolay olmadı. Konu Ankara’ya yansıdı. Müfettiş Mustafa Adaklı şubede aylarca kamp kurdu, hesapları inceledi. S.P.’den çekilen 20 milyarın havuza girip, sonra Kemal Sunal’ın hesabına yatması müfettişin dikkatini çekti. Parayı izledi, şifreyi çözdü. Bir günde 14 müşteriden Sunal’ın hesabına 370 milyar lira aktarılmış, aynı gün para çek karşılığı ödenmişti. Hesabı boşaltılanlardan biri de Albay A. Dizdaroğlu’nun emeklilikten sonra idari müdürlüğünü üstlendiği Spastik Çocuklar Derneği’ydi.
Hesapları aylarca inceleyen müfettiş ne geçmişteki zimmet olaylarını tespit edebildi ne de bilgisayarlardaki ‘Adiyen Cüzdan Yazma’ komutunu. Paralar repo dönüşüyle yerine kondu. Şube müdürü Sevim Baloğlu’na ‘kınama’, Dizdaroğlu’na ‘yükselmenin durdurulması’ cezası verildi. 15 milyarlık zararı Dizdaroğlu ödedi. Müfettişe teftiş piyangosu vurdu, Amerika’ya gönderildi...
2001’de 19 Ocak Krizi patladığında şubedeki repo trafiği artmış, günde 500 işleme kadar çıkmıştı. Kimin ne kadar parası olduğunu hesaplayamayan Dizdaroğlu artık mudilere talep ettiklerini ödüyordu. Birkaç büyük mevduat sahibi durumu fark etmişti. Büyük meblağlar isteyip, aldılar. İpin ucu kaçmıştı. Menkul Kıymetler Servisi’ndeki dolap dolusu mudi imzalı boş kasa fişleri uçuşuyordu etrafta. Hesaplardan çekilen yetmediğinde servise müşterilerin elden teslim ettiği mevduat, hesaba hiç girmeden, para isteyene aktarılıyordu. Daha sıkıştıklarında birkaç kilometre ilerideki Bağdat Döviz’den gazeteye sarılı balyalarla para getirilip, elden veriliyordu. Nakit parayı şubeden çıkarmanın yolu da bulunmuştu: Bağdat Döviz’den dolar alımı. Parayı Dizdaroğlu’nun oğlunun ya da başka birinin hesabına göndermek Bağdat Döviz’in eski Ziraat çalışanlarından müdürü E.Ç’nin işiydi.
SONUN BAŞLANGICI
24 Ekim 2002 sabahı Menkul Kıymetler Servisi’nde terslenen mudi, Kadıköy Merkez Şubesi’ne gidip olayı anlattı. Şube Müdürü Onur Yiğit bilgilendirildi. Birkaç ay önce göreve başlayan Yiğit, toplantısı bitip şubeye döndüğünde müdür yardımcısına durumu sordu. Cevap kısaydı: ‘Vergi numarasıyla ilgili sorun vardı.’ V.Z.’nin evini aradı, ailesiyle görüşüp bankaya davet etti. Mudi sorunun çözüldüğünü söylüyordu. Biraz üsteleyince ‘Söyleyemem, söz verdim’ dedi. Ardından her şeyi anlattı: Dizdaroğlu hata yaptığını, müdür duyarsa azar işiteceğini belirtip V.Z’ye parasını en geç 19.00’da evine getireceğine söz vermişti. (Biz de Bağdat Döviz’den gelip banka karşısındaki bir dükkana, o gün Dizdaroğlu’na verilmek üzere 30 milyar lira gönderildiğini tespit ettik.) Yiğit mudiyle, memurunu yüzleştirdi. Merkez şubeye haber verdi. Dizdaroğlu, ertesi günden geçerli olmak üzere, Kadıköy şubesine atandı. Yıldırım hızıyla gelen atama şoka girmesine neden olmuştu. ‘Eve gidip notlarıma bakayım, her şey aydınlanacak’ derken ‘Öldürseniz bu şubeden çıkmam’ diye bağırmaya başladı. İstisnasız her akşam eşini almaya bankaya gelen A.D de oradaydı. Kasa fişlerinin aranması gece geç saatlere kadar sürdü. Saat 11’de şubeyi kapatıp hep birlikte çıktılar.
Gece 02.00’de Onur Yiğit’in telefonu çaldı. Arayan polisti, bankanın alarmı çalıyordu. Giyinip koştu, içerde kimse yoktu. Yangın çıkmış olsa tüm kayıtlar yanacaktı.
Bankadaki özel kasası hálá mühürlü duruyor25 Ekim’de şubedeki üç iç denetim elemanı Ankara’ya durumu iletti. 28’inde gelen müfettiş Yener Çakmak ilk soruşturmada 600 milyarlık açığı çıkarıp, Dizdaroğlu’na o günlerde genel merkezden yurtdışına çıkış izni verildiğini görünce paniğe kapıldı. Olaydan tam 10 gün sonra Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunuldu. 11 Kasım’da Vatan gazetesi dört gün üst üste yazınca yolsuzluğu Türkiye duydu.
Dizdaroğlu bankaya Lape Hastanesi’nden Dr. Gülay Solakoğlu’nun imzasını taşıyan 5 Kasım tarihli ‘uyum bozukluğu’ raporunu gönderdi, izne çıktı. İki gazeteye telefonla görüş bildirip, 14 Kasım’daki tutuklama kararının ardından ortadan kayboldu. Evine ve babasının evine ihbar üzerine yapılan baskınlardan kurtuldu. Yurtdışına kaçtığı iddialarına karşın, yakın zamana kadar kuaförüne gitmeyi sürdürdü. Bir ara Çapa Tıp Fakültesi Psikiyatri Servisi’nde tedavi oldu. Bankanın alt katındaki özel kasası hálá açılmadı. İddialara göre emeklilik hakkını aldı. Geçen yıl ve bu yıl bankaya vergi iadesi zarfını bile göndermeyi ihmal etmedi.
Raporlarda Dizdaroğlu’nun zimmetine geçirdiği kayıtlı miktar 200 milyar lira civarında. Hürriyet’in görüştüğü uzmanlar bu miktarın en fazla 1 trilyonu bulabileceğini, gerisinin fazla ödemeden kaynaklandığını savunuyor. Banka 148 müşterinin telebini inceleyip toplam 5.9 trilyon lira ödedi. Müfettişin ‘ödenmeli’ raporuna rağmen 40 mudiye toplam 580 milyar liraları verilmedi, alacak davaları devam ediyor. Dizdaroğlu hakkında iki tutuklama kararı var. Yolu polise düşerse yakalanacak. Yurtdışına kaçtıysa kurtuldu sayılır, çünkü interpole bildirilmedi. 4389 sayılı Bankacılık Yasası’nın suçüstü hükümlerine göre 12 yıla kadar hapis istemiyle tek başına yargılandığı ana dava, 19 ayda iki şehir, 4 mahkeme dolaştı. Şu anda İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşma gününü bekliyor. Dizdaroğlu ayrıca Kemal Sunal’ın hesabında vefatından sonraki usulsüzlüklerle ilgili Gül Sunal’la birlikte yargılanıyor. Baş Müfettiş Sabahi Yulukar’ın 10 aylık çalışmayla hazırladığı, ana metni 110, ekleri 32 bin sayfalık rapor bankanın yeni yönetimince tam beş ay bekletildi. Nihayet geçen hafta, sadece alacak davalarının dosyasına girdi. Banka aradan 19 ay geçmesine karşın raporda belirtilen fazla ödemeleri geri almak amacıyla hiçbir girişimde bulunmadı.
BİR OTOMOBİL PARASI KADAR SÜRPRİZ
Mudilerden E.D otomobil almak için repodaki parasını çekmeye geldiği gün Dizdaroğlu’ndan ‘Bugünlerde büyük borç ödemelerim var, bana biraz izin verin. Size sürpriz yapacağım’ cevabını almıştı. İki ay sonra geri döndüğünde hesabında otomobil alacak kadar ek para vardı.
BAKİYESİ SIFIR ÇIKTI PARALAR TORBAYLA GELDİ
2002 başında torbalı para trafiği iyice hızlandı. A.D’nin Fenerbahçe Orduevi’ndeki eski komutanı N.M, Hürriyet’e anlattığına göre, ucuz kurtulmuştu. Şubat ayında para çekmek istedi. Dizdaroğlu o sabah şubede değildi. Hesap bakiyeniz ‘sıfır’ dendi. Şubedeki bir başka tanıdığı ricası üzerine tekrar sisteme baktı. Kuruş bile yoktu hesapta. Dizdaroğlu döndü, para ortaya çıktı. Ertesi gün çekmek üzere sözleştiler. Tekrar gittiğinde tam iki saat beklemesi gerekti. Dışarıdan torba içinde gelen paradan istediği miktar ödendi. Şaşırmıştı. Bir gün sonra, ne olduğunu sormak amacıyla şubedeki diğer tanıdığına telefon ettiğinde şüphesinde haklı olduğunu gördü: ‘Sisteme bakıyorum, para yerinde. Dün yoktu. Burada tuhaf şeyler oluyor, benden tavsiye hesabınızı başka şubeye alın.’
BİLGİSAYARIMIZ BOZUK, SİSTEM KAPALI
Hesap ekstresi isteyen mudiler Ziraat Bankası’nın Caddebostan Şubesi’nde hep aynı gerekçeyle karşılaşıyordu: ‘Şu anda bilgisayarlarımız bozuk, sistem kapalı.’ Bankaya sık uğrayanlara ise geçersiz banka cüzdanları veriliyor, her işlemde cüzdan değiştiriliyordu. Müfettişlerin bile bilmediği bu yazılım açığı, tıpkı diğer şubelerde trilyonluk yolsuzluklarda kullanılan geçmiş valörlü hesap açma komutu gibi, skandal patladıktan sonra iptal edildi.
KÖPEĞE TAKSİ, VAKKO’YA DÜZİNEYLE SİPARİŞ
Çevresindekiler Dilek Dizdaroğlu’nun eşinin çok zengin bir aileden geldiğini, Alanya’da geniş arazileri olduğunu düşünüyordu. Bu nedenle lüks yaşamı dikkat çekmedi. Bazen köpeğini özlüyor, taksi gönderip evden getirtiyordu. Cömertti. Yılbaşında hediye olarak dağıtmak üzere banka yakınındaki bir mağazadan yüze yakın deri cüzdan, anahtarlık alır, parasını cebinden öderdi. Suadiye’deki Vakko’nun personeli gazetelerde fotoğrafını gördüklerinde ‘En iyi müşterilerimizden birini kaybettik. Ayda bir gelir, otomobil dolusu alışveriş yapardı’ demişti. Feneryolu’ndaki lüks evini büyük bir harcamayla restore ettirmişti. Ayrıca biri dubleks iki dairesi daha vardı.