Güncelleme Tarihi:
29 yıl önce, yine bugünlerde, İstanbul'da Hair ‘‘Saç’’ müzikalı, Gülriz Sururi - Engin Cezzar Tiyatrosu tarafından, kalabalık bir kadroyla sahneye konmuştu. Üç gece önce İstanbul Çubuklu Hayal'de aynı ekip yine toplandı. Ama bu sefer oyun koymak için değil, 70'ler partisinde eğlenmek için...
Caner Alper, 30’larında bir tekstilci. 70’ler onun için sadece doğduğu yılı ifade ediyor. Ama gecenin ruhuna en çok uyan onun kıyafetiydi. Sarı peruk arkdaşınınmış. O da İngiltere’den 2 pounda almış.
Saat dokuza doğru, ufak ufak ekip toplanmıştı. Gülriz Sururi, Engin Cezzar, Neco, Füsun Önal... 29 yıl önce 45 kişilik dev bir kadroyla sahneye çıkmışlar. Dolayısıyla haftalardır birbirlerine ulaşmaya çalışmışlar. Ölenler kalanlar derken 15-20 kişiye ulaşılmış. Birçokları birbirlerini uzun zamandır görmemiş. Uzun uzun sarılmalar, öpüşmeler, koklaşmalar. Gülriz Sururi, son derece şık bir kıyafetle -ama daha çok 50'lerin tarzında bir kostümle- gelmiş, bir diva gibi ağırlanıyordu. Genç erkekler elini öpüyor, iltifatlar yağdırıyordu. Füsun Önal, herkesle sarılıyor hal hatır soruyordu. Sonra, hepsi birden sahneye çıktı...
‘30 yıldır önümdesin’
Önce Gülriz Sururi, Engin Cezzar ve Füsun Önal konuştu. O günlerin nasıl harika günler olduğu, oyuna nasıl hazırlandıkları, başlarına gelenler, danslar, 11 Mart'da ilk oyunu oynayıp 12 Mart'da nasıl darbe olduğu uzun uzun konuşuldu. Daha sonra oyuncular tek tek mikrofonu ele aldılar. Gecenin en anlamlı lafını galiba Kutay Köktürk etti: ‘‘70'lerde kariyerimin başındaydım, bugün ise dede olduğumu öğrendim.’’ Derken sıra Dağhan Baydur'a geldi. Önünde biri duruyordu. Öne gelsene falan derken birden gürledi: ‘‘Oyun sırasında da önümde hep sen duruyordun, şimdi de duruyorsun.’’ Herkes gülüştü mülüştü ama Dağhan çok ciddiydi: ‘‘Ciddiyim ben ya... 30 yıldır aynı şey’’. Neyse, Dağhan'ın 30 yıldır önünde duran arkadaşı bir şekilde yana çekildi, Dağhan öne geldi, konuşmasını yaptı, rahatladı. Sonra tahmin edeceğiniz gibi, sırasıyla Neco, Füsun Önal, Neco, Füsun Önal, Neco ve Füsun Önal o dönemde ünlü olan şarkılarını söylediler durdular...
Vitaminlerin nostaljisi
Son zamanların en eğlenceli partisiydi. Hemen hemen katılan herkes 70'lerin kıyafetlerini giymiş, öyle gelmişti. Tabii 70'lerin kılığına gireceğim diye palyaçovari görüntüler de yok değildi ama sonuçta neşeli görünüyordu. Çoğu kişi tanınmaz haldeydi. Bundan mıdır nedir, tebdil-i kıyafet olunca daha iyi eğleniliyor galiba. Danslar falan daha bir özgür, daha bir hareketliydi. İşin komik tarafı, Hair müzikalinin oyuncuları dışında hiç kimse 70'li yılların ne genci, ne de çocuğuydu. Ya kundakta bebek, ya da vitamin safhasındaydılar. Dolayısıyla kim oyuncu kim değil, yaştan yola çıkarak ayırt etmek çok kolaydı. 70'li yılların geri kalan hızlı gençleri Hülya Avşar Şov'daki İsveçli Hipnozcuyu seyretmeyi tercih ediyordu anlaşılan...
Haber kanalları eğleniyor
Genel olarak müzik ve medya dünyası katılmıştı partiye. CNN Türk'den Cüneyt Özdemir, bütün gece merdivenlerde oturdu, ofladı, pufladı, gene ofladı, gene pufladı. Normal kıyafetle geldiği için olabilir mi acaba? Halbuki tebdil-i kıyafet gelmiş diğer meslektaşları çok eğleniyordu. Mesela NTV'nin gece haber spikerleri Banu Güven ve Mirgün Cabas adeta felekten bir gün çalmış, çaldıkları günü son saniyesine kadar değerlendiriyorlardı. CNN Türk'den ankor vumanımız Çiğdem Anat ise 70'li yıllara enterasan bir yorum getirmişti. O hippi dönemini, çiçek çocukları falan hiç kaile almamış, 70'lerde, bir taşra kasabasında evde kalmış bir Türk kızı nasıl olur onu canlandırmıştı. Hakikatten de başarılıydı. Fırfırlı elbisesi, örgülü saçlarıyla, gri ayakkabılarıyla mükemmeldi. Geri kalan medyacı arkadaşlarımız ise normal kıyafetle gelmişlerdi. Meslek ciddiyetlerine laf gelmesin diye herhalde!
Bir ara Memoli rolünde izlediğimiz Mehmet Ali Alabora da, 2000 kıyafetiyle çıkageldi. Yanında, kendini Mehmet Ali'nin koruması, hamisi, meleği zanneden sevimsiz bir adam vardı. Buldozer vari hareketlerle herkesi yara yara Mehmet Ali'ye yol açıyordu. Ve yemin ediyorum, sadece benim gözümün önünde beş kişi içkisini adam yüzünden sağa sola, en kötüsü de üzerlerine döktüler.
Moderen senaryo
70'li yılları yadediyorduk ama kimse Brüt, Pino gibi kokuları sürmeyi akıl etmemişti. Kimse narkotik de takılmıyordu. Herkes uslu uslu sigara içiyordu. Üstelik, mekanın müzik düzeni, yetmişli yıllara yakışmayacak kadar iyidi. Mikrofon mesela, bir kere bile ciyaklamadı. Hoparlörler böğürmedi. Nispeten yaşlıca iki erkek birbirlerine şöyle diyordu. ‘‘Olum bizim zamanımızda bütün kızlar gerçekten paspaldı. Yüzlerine bakılmazdı. Bunlar güzel yaa...’’ Bir ara, sanırım oyunculardan biri olduğunu sandığım 50 yaşlarında bir adam kolumdan tuttu ve: ‘‘Şu duvardaki video ekranında kim şarkı söylüyor biliyor musun?’’ diye sordu. Gak guk edince ‘‘Crosby, Stills and Nash. Kimsenin haberi yok ki dünyadan’’ dedi ve gitti. Eski tüfeklerden kim kaldı ki zaten...
Saat 12'ye doğru gelirken ekip, külkedileri misalı, mekánı yavaş yavaş terketti. Ortalık artık tamamen 70'lerin sadece doğum yılını ifade ettiği gençlere kalmıştı. Kafalarda peruklar dansedip durdular...