Güncelleme Tarihi:
* Üniversiteyi kurduğunuzda kaç yaşındaydınız?
- 70.
* Arkadaşlarınızın tepkisi ne oldu?
- 68 yaşında işe başladım, 70’inde kurdum, arkadaşlarım emekli oluyordu. “Yaşıtların emekli olurken, sen sıfırdan yeni bir üniversiteyi nasıl kuruyorsun” diye çok sorguladılar. Ben onlara Nazım Hikmet’in ‘Yaşamaya Dair’ şiirini söyledim.
* Biraz, Kültür Koleji’nin de kurucusu olmanıza da güvendiniz sanırım...
- Meselenin kökünde bu yatıyor. Eğitim sektöründe birikimim vardı. Sektörün tüm ekonomik, siyasi dalgalanmalarını yaşamıştım. O nedenle cesaretle girdim. Üstüne üstlük yaptığımız iş kar gayesi de gütmüyordu. Sonuçta vakıf üniversitesi açıyorduk. Arkadaşlarımı asıl şaşırtan da buydu. Kar gayesi gütmeyen bir üniversitenin mütevelli heyet başkanı... Nazım da zaten şiirde, “Hayatını yaşamayı ciddiye alacaksın, öylesine ciddiye alacaksın ki yetmişinde bile zeytin dikeceksin.” diyordu. Zeytin ağacının 15 yıl sonra ürün verdiğini öğrendim. Üniversiteyi de kurdum, zeytin ağacını da diktim. Üniversiteden ürünü aldık, binlerce mezun verdik. Ama zeytini hâlâ bekliyorum. Bu şiiri ya Nazım benim için yazmış ya da ben onun için hareket etmişim.
* Kenarda oturup, torunlarla oynamak varken niye zoru seçtiniz?
- 70 yaş ölümü hatırlatıyor. Bugün 84 yaşındayım, ölümü fazla hatırlamak istemiyorum. Ölmekten tabii ki korkuyorum. Ölmekten korktuğum halde ölümüme inanmadığım için, yaşamak daha ağır bastığından bunları yapıyorum. İşte buna inat o zeytin ağaçları. Duygulu anlar yaşıyorum, bazen bozuluyor onlara bakım yapıyorum... Kesinlikle şunu söyleyebilirim: Yaşamımı uzatmış olan faktörlerden biri de üniversitedeki faaliyetim, bu heyecanlı çalışma. Her şeyin ilk şartı sağlık. Hem psikolojik hem de beyinsel sağlık.
* “Bu yaştan sonra üniversite kurup da ne yapacaksın?” diyenlere de gösterdiniz mi yaptıklarınızı?
- Şimdi onların aleyhine konuşacağım. Onlar materyalist, kâr amacı güdenler...
* Peki zeytinler neden bahçede değil de, binanın üst katında?
- Üniversitede iki yönetim vardır. Biri fiziki, ihtiyaçları karşılar; diğeri akademik yapıyla ilgilenir. Rektörler akademik yapıyı karşılar, kapısına istediğini koysun ama, ben bulunduğum katın önüne zeytin ağacını diktim. Bana bazı şeyleri hatırlatsın diye...
* Ağacın önünden geçerken ne hissediyorsunuz?
- Çok büyük heyecan duyuyorum. Gelen geçen herkese gösteririm. Bunu gören herkes duygulanmıştır. Çok güzel iş yaptım. Başarının getirdiği mutluluğu ve huzuru hissediyorum. Sabah odama gelirken, akşam ayrılırken ağaçla mutlaka selamlaşırız. Bakalım, daha ürün vermedi. Hâlâ projelerimiz de devam ediyor.
* Arkadaşlarınızı şaşırtacak yeni hedefler var mı?
- Evet. Şimdi üniversite ve kolejde tam yönetim devri yapmaya uğraşıyorum. Aile şirketi olarak birinci kuşak olan ben, önce ikinci kuşağa yani kızlarıma, yakında da üçüncü kuşağa yönetimi devrettim. Ancak, tam devir gibi olmadı hâlâ kızlara bazı şeyler soruyorum, ikinci kuşağın işlerine burnumu sokuyorum. Kolejin genel müdürüne notlar yazıyorum; işine karışıyorum. Tam devir yapınca bütün işlerden elimi ayağımı çekip ağaçların zeytin vermesini bekleyeceğim.
Cesaretle kararlılıkla çalıştı
Ben, Fahamettin Bey ile aynı üniversiteden mezunum. Mezun olunca o kendi mesleğine, ben de kendi işime yöneldim. Ben üniversitede hoca oldum, o üniversite kurdu. Fahamettin’in okul açması çok cesaret isteyen bir şeydi o yıllarda. Cesaret göstererek ısrarla, bilinçli şekilde işlerine devam etti.
Yaşama tutunan, yaşamla ilgili coşkuyu yaşayan biridir
Babamın asıl mesleği inşaat mühendisliği. Üniversitemiz kurulurken 70 yaşındaydı ve şantiyesinde bizzat yer aldı. Her atılan taştan, yerleştirilen seramikten haberi vardır. Yerleşim planı olurken her aşamasında yoğun çalıştı. Kurduğu anaokulundan, ilköğretim ve liseye uzanan eğitim kurumlarını üniversiteyle taçlandırmak istiyordu. Duyduğu heyecanı hepimize yansıttı. Müthişti. ‘Yaşamaya Dair’ şiirinde çok önemli iki şey var. Bir, ölümden korkmamak. Babam da ölümden korktuğu halde ölüme inanmadığı için mücadele verdi, yaşam kavgası verdi. İki, burada çok sıkı şekilde yaşama tutunan, yaşamla ilgili coşkuyu yaşayan bir kişinin özelliği var. Zeytin ağacı aynı zamanda verimliliği temsil ediyor. Babam da bizden yetişen herkesin durmadan çalışan, üretme duygusu olan, verimli bireyler olmasını arzu
ediyor. Babam, yaşam enerjisi olan, üretme coşkusu yüksek biridir.
Kendi kuşağının çok ötesinde coşkusu vardır.
YAŞAMAYA DAİR
Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
Bir sincap gibi mesela
Yani yaşamın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden
Yani bütün işin gücün yaşamak olacak
Yaşamı ciddiye alacaksın
Yani o derecede, öylesine ki
Mesela kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda
Yahut, kocaman gözlüklerin
Beyaz gömleğinle bir laboratuarda
İnsanlar için ölebileceksin.
Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için
Hem de hiçkimse seni burna zorlamamışken,
Hem de en güzel, en gerçek şeyin
Yaşamak olduğunu bildiğin halde
Yani öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı
Yetmişinde bile mesela zeytin ağacı dikeceksin
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil
Ölmekten korktuğun halde ölümüne inanmadığın için
Yaşamak yanı ağır bastığından...
FAHAMETTİN AKINGÜÇ KİMDİR
1926 yılında İstanbul’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Eskişehir’de tamamladı. 1943 yılında Yüksek Mühendis Okulu’na girdi. Öğrenimi sırasında İstanbul Teknik Üniversitesi’ne dönüşen okulun İnşaat Fakültesi’ni 1950 yılında bitirdi. Bu dönemde Kültür Dersevi’nde bir süre öğretmenlik yaptı. İnşaat Fakültesi’ni bitirdikten sonra askere gidinceye kadar Yeşilköy Havalimanı’nda mühendis olarak çalıştı. Askerlik hizmetini tamamladıktan sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Proje ve İnşaat Dairesi’nde mühendis ve büro şefi olarak iki yıl çalıştı. Daha sonra kendi müteahhitlik firmasını kurdu. 1958 yılı sonuna kadar çeşitli binaların ve tesislerin müteahhitliğini yaptı. 1960 yılında Kültür Koleji’ni kurarak öğretime açtı ve çalışmalarını yalnızca eğitim sektörüne yöneltti. 12 yıl boyunca Kültür Koleji’nin müdürlüğünü de yapan Fahamettin Akıngüç, bu okulda eğitim açısından birçok ilki gerçekleştirdi. 1978 yılında, Kültür Koleji öğrenime ara vermek zorunda kaldığından, bu dönemde, Yayın Basım Eğitim Araç ve Gereçleri (YA/BA) şirketini kurdu. Bu şirketin yöneticisi olarak, çocuk kitapları ve ilkokullara yönelik ünitelerle beş yıl dergisini yayımladı. Bu derginin yayımını 1993’e kadar sürdürdü. 1980’de yeniden açılan Kültür Koleji, her yönden büyük bir gelişme göstererek, yeni bir yapılanmaya gitti. Fahamettin Akıngüç, bu yeni yapılanma içinde Kültür Okulları Genel Müdürü olarak görev aldı. Bu dönemde uzun yıllar Özel Okullar Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı. 1989 yılında, ailesiyle birlikte Kültür Koleji Eğitim Vakfı’nı (KEV) kurdu, Vakfın başkanı oldu. Bu Vakıf tarafından finanse edilen İstanbul Kültür Üniversitesi’nin kuruluş çalışmalarını yürüttü. 1997 yılında Kültür Okulları Genel Müdürlüğü’nü kızına devreden Fahamettin Akıngüç, çalışmalarını bu tarihten itibaren Kültür Okulları Yönetim Kurulu Başkanı ve İstanbul Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Onursal Başkanı olarak sürdürüyor.