Güncelleme Tarihi:
GAZANFER ÖZCAN VE TORUNU TARIK (FOTO-GALERİ)
Henüz televizyon ve sinema için çok yeni bir yüzsünüz. Biraz kendinizden bahseder misiniz?
Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü üçüncü sınıf öğrencisiyim. ‘Bahar Dalları’, ‘Karayılan’ ve ‘İstanbul Çocukları’ndan sona üçüncü profesyonel dizi işim. ‘Kuruntu Ailesi’ni katmıyorum çünkü ailemleydim ve yaşım küçüktü. Bundan önce iki tane sinema projem oldu; ‘Issız Adam’ ve ‘Adab-ı Muhaşeret’. Okulum devam ediyor. Eğitimle iş hayatını beraber götürmeye çalışıyorum.
‘Bahar Dalları’ üçüncü dizi projeniz. Rolünüzden biraz bahseder misiniz?
Özkan karakterini canlandırıyorum. Annesiyle büyümüş, babasını kaybetmiş ve böbrek rahatsızlığı olan bir çocuk. Her an ölüm korkusuyla ve diyalizle yaşamak onu asosyal ve iç problemleri fazla olan bir çocuk yapmış. Odasından dışarıya çıkmaz hale gelmiş. Ama konak ve diğer insanlar devreye girince ilerleyen bölümlerde hayatı, insanlığı ve kendini anlamaya başlayacağını tahmin ediyorum. Karakterin benim için önemli olan tarafı; birden fazla duyguyu barındırıyor olması. Belki burada aşık olacak, birilerini sevecek ya da sevmeyecek, sokağa çıkacak, insanlarla bağlantı halinde olacak... Bu da onu bambaşka yerlere götürebilir.
Tiyatro eğitimi alıyorsunuz ve dizilerle filmlerde oynuyorsunuz. Peki kariyer olarak hedefiniz nedir?
Şu anda emekliyoruz. Kendime oyuncu, tiyatrocu demek için çok erken değil, çok çok çok erken olduğuna inanıyorum. İnşallah hepsinde başarılı işlere imza atabileceğim. Tiyatro, sinema ve dizi gibi üç ayrı türde çalışıyorum. İnşallah üçünde de istediğim başarıları elde edebilirim. İnsanlar da “Ya ne yapmış bu!” demezler.
Gazanfer Özcan gibi bir ismin torunu olmanın bu sektörde size ne gibi faydaları dokundu?
Dedem hayattayken iş konusunda bana yardımcı olmadı. “Şurada iş bulalım”, “Şuna söyleyeyim” gibi bir durum hiç olmadı. İşlerimi ajansımın vesilesiyle buldum. Bu da kişiliğim açısından memnuniyet verici.
Tabii ki Gazanfer Özcan gibi birinin torunu olmak büyük sorumluluk, insanlar biraz daha sempatik bakıyor olabilirler. O konuda yalan konuşmak istemem. Ağabeyleri, ablaları yeni başlayanlara göre daha fazla tanıyorum. Ailemin ve dedemin vesilesiyle beni daha önce görmeleri ve onlarla tanışmış olmam en büyük avantaj. Sağ olsunlar desteklerini üzerlerimden çekmiyorlar. Çekmemeleri de zaten iyi oluyor, çünkü onların destekleriyle öğrettikleriyle bir yerlere geleceğiz.
Bu kadar büyük bir isimle anılmak sizin için stres kaynağı oluyor mu?
Hayır, bence bir kamçılama ve inşallah hayatımın sonuna kadar böyle gider. Bu konuda hiçbir rahatsızlık duymuyorum. “Acaba hep ‘Torun Tarık’ olarak mı anılırım?” diye düşünmedim. Benim için hiç problem değil. 75 yaşıma geldiğimde de inşallah Gazanfer Özcan’ın torunu Tarık Ündüz derler. O zaman da gururlu bir şekilde dolaşırım ki, bu sayede ben 75 yaşındayken hâlâ dedem yaşıyor olur.
Röportajın devamı Hafta Sonu dergisinin bu haftaki sayısında...