68’li frukonun uzun yürüyüşü

Güncelleme Tarihi:

68’li frukonun uzun yürüyüşü
Oluşturulma Tarihi: Aralık 18, 2005 00:00

Ordulu Enis Ayar’ı (61), herkes Vosvos Şenliği’nin koordinatörü, yanlış kentleşmenin en öndeki muhalifi, 1999 seçimlerinde ÖDP’den belediye başkan adayı olarak biliyor. Oysa Ayar’ın öyle bir hayat hikayesi var ki...

12 Mart 1971’deki askeri darbeyle bastırılan 68 rüzgarının başladığı günlerde Ayar, toplum polisi. Yani o günlerin solcu jargonu ile bir fruko!

68’lilerin ilk kaybı, hukuk fakültesi öğrencisi Vedat Demircioğlu’nun pencereden atıldığı 17 Temmuz 1968 gecesinde, o meşum İTÜ baskınına katılan polislerden biri.

Meslektaşlarının Demircioğlu’nu pencerenin dibinden alıp karga tulumba götürdüğünü gözleriyle gördü.

Ama pek de baskında görevli bir polis gibi davranmadı, oturup hüngür hüngür ağladı. Böyle davrandığı için de cezalandırıldı: O geceden sonra uyarı üstüne uyarı aldı. Kıdemi durduruldu. Karakol, karakol sürüldü. Üst üste gelen 7 cezadan sonra istifa ettiğinde henüz iki yıl dört aylık polisti.

Vedat Demircioğlu bir hafta sonra hastanede öldüğünde karar verdiği protesto yürüyüşüne hazırlanması ise yıllarını aldı.

İstanbul’u her gün bir uçtan diğer uca yürüdü. Ama asıl uzun yürüyüşüne tam 32 yıl sonra, 2000 Ağustosu’nda başladı. Bin kilometrelik İstanbul-Ordu arası protesto yürüyüşü tam 34 gün sürdü.

Ve Ordu’da durdu. Beş yıldır orada yaşıyor. 1944’te doğduğu Burhanettin Köyü’nün yakınında. Zamanını Yason (Iason) Burnu’nda bulunan tarihi Panaya Kilisesi’nin yanındaki Yason Kır Kafesi’nde geçiriyor. Şömineli mağarasında Pontus şarkıları ve Beethoven müziği eşliğinde dostlarını ağırlıyor.

32 YIL ÖNCE VERDİĞİM KARAR İÇİN YÜRÜDÜM, İSTANBUL’DAN ORDU’YA 34 GÜNDE, BİN KİLOMETRE

Aradan geçen yıllarda protesto edeceğim şeyler çoğalmıştı. Geçmişte verdiğim karar için yürüdüm. Kendimi denedim. Yürüdüğüm güzergáh boyunca insanlar yoksul ve mutsuzdu. Doğa kirletilmişti. Evler, yollar kötüydü. Trenler dışında estetik hiçbir şey görmedim.

Nasıl polis oldunuz?

- Liseden ayrıldım, askere gittim. 1967’de askerlik bitti. Babamızı çok erken kaybetmiştik. İki kardeşim ve anneme bakmam lazımdı. İşsizdim. Ankara’ya, polis teşkilatına gittim, polis olmak istiyorum, dedim. Tanıdık aracılığıyla İstanbul Kumkapı’daki Toplum Polisi Merkezi’ne atandım. Altı ay polislik yaptıktan sonra Etiler Polis Okulu’na gittim.

Nasıl oluyor, önce polis sonra polislik eğitimi?

- Direkt polis oldum. Sonra altı ay kurs gördüm. Kumkapı’daki toplum polisi yeni kurulmuştu. İlklerdenim. Toplam 200 kişiydik. Birbirimize bağlıydık, hepimiz arkadaştık. Silahlar daha konuşmaya başlamamıştı. Müdürümüz Yaşar Okçuoğlu’ydu. Asiydim ama. 24 saat görev yapıyoruz, izni kaldırıp tekrar göreve gönderiyorlardı. Ben gitmez, yasal haklarımı kullanırdım. Toplum polisi Beşiktaş’a taşındığında gençler yavaş yavaş kıpırdamaya başlamıştı.

Gençlikle karşı karşıya geldiğinizde siz ne yapıyordunuz?

- Elimizde cop, belimizde tabanca vardı. Gençleri toplayıp nezarete attıktan sonra kendi paramla onlara zeytin ekmek alırdım hep. Beyazıt, İTÜ, Sultanahmet’te olay var, haberi geliyordu. Bize fruko diyorlardı ama fruko aracımız bile yoktu. Askeri cemseler vardı, bize verilmiş. Galata Köprüsü üzerinde bozulunca arkadan ittiğimiz çok oldu. Anarşi de yeniydi, biz de. Köyünde hiç eğitim görmemiş çocukları alıp polis yaptılar. Tabanca, cop verdiler.

Neden istifa ettiniz?

- 1969 Nisanı’nda istifa ettim. Nedeni Vedat Demircioğlu’nun öldürüldüğü İTÜ baskınımız. O geceden önce Kuledibi Polis Eğitim Merkezi’ne götürdüler bizi. Fransa’daki toplumsal olaylara ilişkin filmler izlettiler. Nümayişçiler geliyor, polise vuruyor, taciz ediyor. Polisler hiç kıpırdamıyordu. Ta ki amirleri harekete geçin, diyene kadar. Ama bizdeki gibi tekme tokat dövmüyorlardı. Biz kişiselleştirip girişiyorduk. Anadolu’dan kalkıp gelmiş, hiçbir eğitim almadan polis olmuşuz. Küfredeni bile çekip vuruyordu bizimkiler. Vedat Demircioğlu’nun yurt penceresinden atıldığı İTÜ baskınımızdan sonra meslekten soğudum. O geceden sonra yedi kez ceza aldım. Toplum polisinin yeni müdürü Selim Bahadır’ın emriyle toplum polisliğinden alıp Levent Karakolu’na sürdüler. Oradan Adalar’a. Esir olmak var, teslim olmak yok, dedim. İstifa ettim.

15 SANİYEDE POLİS 15 SANİYEDE SİVİL

Adalar’da polislik kolay olmuştur.

- Şapka takmıyordum. Nöbet bittiği anda sivil oluyordum. Gömleğimin kol ve göğüs cebinin kapağındaki yıldızları cepten içeri sokuyordum. Gömleği de pantolonumun üzerine çıkarıyordum. Hepsi 15 saniye sürüyordu. Böyle bir adamı polislikte tutarlar mı?

Meşhur yürüyüşleriniz bundan sonra mı başladı?

- Levent’te oturuyordum. Arkadaşlarımın babaları hakiki İstanbul beyefendileriydi. Bana iş buldular. İETT’de elektrik muayenecisi oldum. Yaya yapılan işti. Tam da istediğim bir şeydi yürümek. Sarıyer’den Eyüp Silahtarağa’ya, Kağıthane’den Mecidiyeköy’e yürüyordum. İstanbul’dan memleketim Ordu’ya yürümek, Vedat Demircioğlu’nun öldürülmesini, sonrasında başlayan cinayetleri protesto etmek istiyordum. İstanbul’daki yürüyüşlerim, başlayacağım uzun yürüyüşün idmanı oluyordu. Divan Oteli’nin yanında Ünver Oteli vardı, sahibi Adnan Menderes’in terzisi İzzet Ünver’di. Alt katındaki gece kulübünde kasiyerlik yapıyordum. Sabah 4’te eve gidip iki saat uyuyor, sabah 8’de İstanbul’u yaya dolaşmaya başlıyordum. İstifa ettiğim yıl evlendim. Annemi, kardeşlerimi yanıma aldım.

1968’de idmanlarına başladığınız uzun yürüyüşü ne zaman gerçekleştirdiniz?

- 26 Ağustos 2000’de kızım beni Şile’ye bıraktı. 34 günde Ordu’ya vardım. Her gün 30 kilometre yürüdüm. Ordu’ya vardığımda yedi kilo vermiştim.

Dört polis karga tulumba götürüyordu, ölü gibiydi hiç kıpırdamıyordu o gece mesleğimden soğudum

17 Temmuz 1968 gecesi. 23.00’te nöbetimiz bitti. Fruko arabaları bizi topladı. Merkeze gidip evlerimize dağılacağız. Bir anons geldi, İTÜ’nün önüne yönlendirdiler bizi. Bütün polis teşkilatını topladılar. 6. Filo aşağıda, Dolmabahçe’de demirli. Biz ve öğrenciler yukarıda, İTÜ’nün önünde karşılıklı bekliyoruz. Bizi talebelerin tam karşısına koydular. Halbuki 100 metre aşağı ya da yukarı durmamız emredilseydi olay çıkmayacaktı. Talebeler bir komiseri rehin almıştı, serbest bıraktılar. Saat 1’e kadar bekledik, bir şey olmadı. Tansiyon yükseldikçe yükseldi. Gidiyoruz amirlerimize, bekleyin, diyorlar. Başbakan Demirel ve İçişleri Bakanı Faruk Sükan’la sürekli telsiz bağlantısı kuruyorlar. Saat 3’e doğru kıyamet koptu. Düşmana saldırır gibi daldık içeri. Talebeler içeri kaçtı. Demir kapıyı káğıt gibi devirdik. O zamanlar poliste ‘turalı’ diye tabir edilen 9 mm’lik çok iyi, güçlü tabancalar vardı. Arkadaşlarım öğrencilere doğrulttular. Kaçının elinden tabanca aldım, hatırlamıyorum. Eğer tek silah patlasaydı, katliam olurdu. Önüne kimse geçemezdi. Hırsını alamayan arkadaşlarım arabaya koydukları talebeleri dövmeye devam ediyordu. Mani olmaya çalıştığım Karadenizli bir arkadaşım, copuyla koluma öyle bir vurdu ki, kırıldı sandım. Pencerelerden üzerimize molotof kokteylleri yağıyordu. Ne hikmetse hiçbiri üzerimize denk gelmedi. Gencin biri yere yığılmıştı. Polis arkadaşlarım fabrika girişinde kart basar gibiydiler, her biri kafasına copla vurup geçiyordu. O gencin ne hale geldiğini düşünebiliyor musunuz? Tabii ki ben vurmadım. Vedat Demircioğlu’nu kimin pencereden attığını görmedim. Saat 04.30’du. Adının Vedat olduğunu sonradan öğrendiğim genç, pencerenin dibinde yatıyordu. Dört beş polis, ellerinden ayaklarından tutmuş, karga tulumba götürdü. Ölü gibiydi. Hiç kıpırdamıyordu. O halde gördükten sonra betona çöktüm. Hüngür hüngür ağladım. Çok rahatsız oldum o gece olanlardan. Mesleğimden, soğudum. O gece olan bitenin kaç polis farkındaydı ki... 24 Temmuz’da hastanede öldüğünü öğrendim. Bu olay beni kopardı. Sirkeci’de Teftiş Kurulu vardı. Beni sorguya çağırdılar. İçeride dört yönetici vardı. ‘Allah adamı buraya düşürmesin’ dediler. Ben de ‘Allah toplum polisliğine düşürmesin’ deyince ‘Çık dışarı’ deyip üç ay kıdem tenzili cezası verdiler. Aradan çok geçmedi istifa ettim.

MANKENLİK DE YAPTI

Enis Ayar, 1976’da Vakko’nun mankenlik kursundan mezun ilk lisanslı fotomodellerinden. Öğretmenleri Ersin Alok, Halit Kıvanç, Yıldız Kenter. Adlarını hatırlayamadığı satış uzmanı ABD’li ve Zarafet Uzmanı Fransız öğretmenlerden de ders almış. Fotoğraf, kurs bitimindeki mezuniyet balosundan. Yanında, ABD’li ve Fransız öğretmenleri. Ayar, Beymen’in ilk reklam filminde de oynadı. Lipton için ise Norveçli bir modelle birlikte rol aldı.

DEDESİ NAMLI BİR AT HIRSIZIYKEN DÜŞMANA KARŞI SAVAŞTI, KAHRAMAN OLDU

Babası hapishane katibi. Dedesinin babası Batum’da vurulunca, güzelliği dillere destan büyük büyük annesi Dudu Kadın, bir yaşındaki oğlu Mehmet’le katilin peşinden Ordu’ya gelmiş. ‘Kocamın katilini kim vurursa onunla evleneceğim’ demiş. Candıroğlu öldürmüş ve evlenmiş. Dedesi Mehmet büyümüş, yörenin en azılı at hırsızı olmuş. O kadar ustaymış ki, gecede iki at çalıp satarmış. Ordu’da çaldığı ata binip Fatsa’ya gidip satar, aynı gece Fatsa’da çaldığı atla Ordu’ya gelip onu da satarmış. Evlenmiş, çocukları olmuş, uslanmış. Kurtuluş Savaşı’nda Erzurum’da şehit olmuş, savaştaki kahramanlıkları Ordu ve havalisinde efsane...

Çocuklarına iyi çevre iyi eğitim

Polislik yıllarımdaki gecekondu furyasında Okmeydanı, Çağlayan ve Kağıthane’deki bedava arsa tekliflerini reddettim. Kızlarım iyi bir çevrede yetişsin diye Levent’te oturdum. Bir kızım Boğaziçi, diğeri Bilgi Üniversitesi’nden mezun. Devlet arazilerinde beş katlı evim olsaydı şimdi onların ikişer yabancı dili ve üniversite diplomalarının yerine beşer çocukları olurdu. Polislikten istifa edince işportacılık yaptım, kolej taksitlerini ödedim.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!