Onu ünlü ve çok sayıdaki sevgililerinden, şöhret yaptığı şarkıcılardan, Kadınım, Beni Benimle Bırak gibi belleğimize kazınmış şarkı sözlerinden, sahneye koyduğu kabarelerden tanır ‘‘eski’’ler. Yeni kuşaklar ise bar, kulüp işletmeciliğinden ve yarattığı yeni DJ trendinden. Hani hip-hop, tekno, club çalarken, araya bir Orhan Gencebay ya da Nesrin Sipahi attırılıyor ya ne zamandır, sonra house'dan devam edip, tangodan Latin'den geçerek Afro-Cuban'dan çıkılıyor, bunu ilk deneyen kendisi. Bir nevi, ‘‘düşüncesizce’’ çalmak onunki, duygularla, araya aklı sokmadan. Ama ortaya bir bütün çıkıyor sonuçta. Herkes de buna deli oluyor. Millet deli olurken, yılların kabare sahneleyen adamı, bizzat sahne alıyor, kabarist oluveriyor. O da buna bayılıyor. Hayatta tek cevap veremediği, ‘‘Mesleğiniz nedir?’’ sorusu. Ne tam anlamıyla şarkı sözü yazarı, ne yönetmen, ne yapımcı, işletmeci. Ama hepsi. Bir arkadaşının dediği gibi, o bir miksör! Her şeyi mikse ederek çalıyor ya, hayatı da biraz çaldığı müziklerin bütünü gibi. Şimdi yine en sevdiği yere döndü; yılbaşı gecesinden itibaren bir kabare koyuyor sahneye. Ama bu kez ‘‘kendi’’ sahnesine...Büyük dedesi Varşova Mutasarrıfı, Trabzon Valisi; dedesi Beylerbeyi Sarayı'nın doktoru; babası kordiplomatik müfettiş,
Galatasaray Lisesi ve Maarif müdürlerinden; ablası olimpiyatlara giden il kadın atletimiz... Mehmet Teoman ise bir sokak çocuğu, Beyoğlu serserisi. Ama serseriliğinin İstanbul sayfalarını yazmaya başlamadan önce, Ankara ve Paris yılları var.6 Ağustos 1944'te Ankara'da doğar. Gayet meraklı, dolayısıyla yaramaz diye nitelenen bir çocuktur. Öyle ki merakı yüzünden bir kez mangala oturmuş, bir kez boğazına kadar kanalizasyon çukuruna batıp üzerine bir de kapak kapanmıştır. Başını alıp gitmeleri üç beş yaşlarında başlar; bir bayram günü üç tekerlekli bisikletiyle Kocatepe'den Çankaya'ya çıkıp, bisikletini bir kebapçının önüne ‘‘park ederek’’ kebap yemeye girdiğinde altı yaşında var yoktur.Babası müfettiş olarak atandığı için ilkokul yıllarını geçirdiği Paris'te de durum farklı değildir; okulda, sokakta sık sık kavga eden, kendini yollara vurup polis nezaretinde eve getirilen odur. Babasından ilk tokadı çok dayak yediği için yer. İkinci tokat ise ortaokul yıllarında İstanbul Moda'daki serserilikleri nedeniyledir. Pedagoji bilen, saygın bir eğitmen olan babası, eğer cebinden çaldığı paralar, kırdığı kumbaralar nedeniyle o zaman saçını başını yolmadıysa, en azından lise yıllarında bunu yapmış olmalıdır. Çünkü kendisi Galatasaray Lisesi'nin müdürü, haylaz oğlu da öğrencisidir. Ailecek lisenin bahçesindeki lojmanda kalırlar. Ancak oğlu, her gece yatılılarla birlikte demir parmaklıklardan atlayarak kaçar. Karavan Pavyon'da, o yılların Aysel Tanju, Erol Büyükburç gibi starlarını izlemeye giden, dönerken yakalanınca sabah erkenden önüne dizilen gençler arasında Müdür Bey'in kendi oğlu hiç eksik olmaz. Ama Ali Teoman şöyle bir eğitmendir: Öğrencilerinden biri olan Mehmet Ulusoy'un da geceleri kaçarak Zihni Küçümen'in tiyatrosunda profesyonel oyunculuk yaptığından habersiz, gelen davete icabet ederek bir galaya gider, en önde oturur. Sahneden kendisini gören öğrencisi, oyunu dizleri titreyerek oynar; ya okuldan atılacaktır, ya tiyatrodan. Ama oyun sonunda kulise gelen müdürü, onu tebrik eder. Sonra da ‘‘Bir şeyi merak ediyorum, buraya nasıl gelip gidiyorsun?’’ diye sorar. ‘‘Parmaklıklardan atlıyorum’’ cevabı alınca, cebinden okul anahtarını çıkarır: ‘‘Al şunu da adam gibi girip çık, çok iyi sanatçısın!’’VEHBİ
KOÇ'UN KARÅžISINA ÇIKTIÅžARKI SÖZÃœ YAZACAÄžIM DEDÄ°Galiba böyle bir babanın oÄŸlu olduÄŸu için serseriliÄŸi tadını çıkara çıkara yaÅŸar Mehmet Teoman. Hukuk'a girer, bırakır. Gazetecilik eÄŸitimine baÅŸlar, bir süre Milliyet'te muhabirlik yapar, onu da bırakır. Zaten ondan sonra da hiçbir evde, hiçbir iÅŸte ve de hiçbir kadında uzun süre kalmaz. Çünkü zincirleniyormuÅŸ duygusuna kapılır. Önemli olan bir ÅŸeye baÅŸlayana kadar olan süredir, ortaya çıktığında onun için önemi kalmaz, çocuk doÄŸurup sokaÄŸa bırakır yani. Çok çocuk bırakmıştır sokaÄŸa. TaÅŸkışla'da teksir memurluÄŸu yaparken, gezebilmek için otobüslerde host olur. Bir bakarsınız Kilyos'ta bir otelin resepsiyonundadır, bir Koç TopluluÄŸu'nda. Evet, pek inanılır gibi deÄŸil ama, Vehbi Koç döneminde, Murat 124'lerin GüneydoÄŸu Anadolu sorumlusudur. Mersin'den Van'a yedi ilde pazarlama ona baÄŸlıdır. Ama her GüneydoÄŸu gezisinde onu yanına alan, eÅŸini alışveriÅŸe gönderirken paraları ona teslim edip, ‘‘bundan fazla harcatma’’ diye tembihleyen Vehbi Bey, ikibuçuk üç sene sonra bir gün ‘‘istifa ediyorum’’ diye karşısına çıktığında çok ÅŸaşırır. Bilmez ki Tarabya Oteli'nde resepsiyonistlik yaparken roof'ta sahneye çıkan Tanju Okan, gelecek gördüğü müdürünün kanına girmiÅŸ, ‘‘Bana ÅŸarkı sözü yaz’’ diye tutturmuÅŸ, ‘‘Ben kim ÅŸarkı sözü yazmak kim?’’ diye sorduÄŸunda da, ‘‘Sen Fransızca ve Fransız müziklerini çok iyi biliyorsun, öyleyse yazarsın’’ sözleriyle ikna etmiÅŸtir. Vehbi Koç, ‘‘OÄŸlum’’ der, ‘‘Sen Ä°nan Kıraç'ın yerine geçecek adamsın, nereye gidiyorsun?’’ Titreyerek, ‘‘Tanju Okan'a ÅŸarkı sözü yazacağım’’ cevabı verir. Vehbi Bey bir an susar tabii, son sözleri ‘‘Allah selamet versin’’ olacaktır.Ama dediÄŸini yapar. Tanju Okan'ın, baÅŸta Kadınım olmak üzere pek çok ünlü ÅŸarkısının sözlerini yazar. Kendini 35 yıl boyunca ÅŸarkı sözü yazarı, ÅŸarkıcı menajeri, kabare yapımcısı, prodüktör, her kılıkta çalışacağı müzik dünyasıyla birlikte, kadınların kollarına atar. En uzun iliÅŸkisi, 12 yaşındayken aşık olup 23 yaşına kadar peÅŸinde koÅŸtuÄŸu Fatma Hanım'la altı yıllık evliliÄŸidir. Onun kapısında çalabilmek için gitar dersi almış, okulda Timur Selçuk'la grup kurmuÅŸ; kendini beÄŸendirmek için Turgay Åžeren'in öğrencisi, Galatasaray Lisesi takımının kalecisi olmuÅŸ; hatta güçlü görünmek için boks bile yapmıştır. Ama ondan sonraki iliÅŸkilerinde bir daha dikiÅŸ tutturamadığını düşünür. Kadınlar da bu ÅŸarkı sözü yazan, ÅŸarkıcı keÅŸfeden ve en önemlisi onları şöhret yapan adamı şımartırlar herhalde. Her kötü giden iliÅŸkide kendini sırada bekleyenin kucağına atar. Oturup saymak ne ayıptır, ama içlerinden biri bir gün başına oturup saydırmıştır; 100'den fazladır çıkan rakam. Ä°lginç bir ÅŸekilde, çoÄŸunlukla sevgili olduÄŸu kadınlarla iÅŸ yapar ya da tersi, iÅŸ yaptığı kadınlarla sevgili olur. Galiba iÅŸin en kötüsü, hem özgürlüğünü sevmesi, hem de yalnız olamamasıdır. Ama hayatı böyle geçer. Kadınlar hem çok severler, hem de nefret ederler ondan.Neler sığmaz ki müzik dünyasındaki 35 yıla: BaÅŸta, Beni Benimle Bırak olmak üzere Nükhet Duru'yu meÅŸhur eden ÅŸarkıların sözlerini yazar. Kızkalesi'nde aÄŸrıları nedeniyle kuma gömülüyken tanıştığı ve düşüncelerinden etkilenerek her ÅŸeyi bıraktığı Neyzen Ali AltuntaÅŸ'ı Montroe Caz Festivali'nde sahneye çıkarır. Pek çok sanatçının menajerliÄŸini yapar. Tolga AÅŸkıner, Nisa Serezli, Göksel Kortay, Kerem Yılmazer, Öztürk Serengil, Ali PoyrazoÄŸlu, Korhan Abay, Mehmet Ali Erbil, Hadi Çaman, UÄŸur Yücel gibi sanatçılarla müzikaller, kabareler koyar sahneye. Leman Sam'ı bu kabarelerden birinde, Candan Erçetin'i iÅŸlettiÄŸi Siyah Gümüş'te ilk ‘‘sahneye atan’’, Zuhal Olcay'a ilk albüm yaptıran (Küçük Bir Öykü) ve tüm sözlerini yazan odur. Erçetin'le ortak ÅŸirket kurarak, radyo ve TV programları da yapar. Nükhet Duru'nun 1990'larda oynadığı Carmen ve Cahide Sonku müzikallerinin ÅŸarkılarını yazar. Hümeyra'nın son albümünde de parmağı vardır. Sadece müzik mi? Lüks restoranına ‘‘gerçek pavyon sahnesi’’ kurduÄŸu Neslihan Yargıcı'yla Dükkan Dükkan'ları açarak konfeksiyon iÅŸine girer, Figen Batur'la gümüş takı imalatı ve satışı yapar. Barlar, gece kulüpleri iÅŸletir. Yaptığı iÅŸlerin içinde en çok kabareleri sever. Ama büyük sahne kabareleri deÄŸil, sokak kabareleri. SavaÅŸ sonrasında gördüğü Avrupa ÅŸehirlerinin sığınaklarında doÄŸan, spontan ve hayata dair bir tarzdır bu. E onun sokak serserisi ruhuna da çok uygundur. Kostümleri bit pazarından aldığı gibi, dansçılarını da sokaktan toplar zaten.YENÄ° KABARESÄ°NDE DENE ARARSAN VARGün gelir batar, ilk kez altı yıl üst üste oturduÄŸu eve kapanır. 60'ına merdiven dayamışken yeniden çıkışı, Taksim'deki Andon Bar'ın altındaki küçücük mekanda yaptığı bir DJ'lik gösterisiyle olur. Ne profesyonel bir alet, ne doÄŸru dürüst CD, ne de kabin vardır. Barın içinde, üzerinden bardaklar geçerken, evden getirerek çaldığı müzikler öyle bir havaya sokar ki müşterileri, yeni mesleÄŸi ufukta belirir. Sonra hemen tüm barların takip ettiÄŸi yeni trendin yaratıcısıdır artık. Herkes bu tarza ve ona bayılır ama asıl, bunca yıl sahne gerisinde olan adamın kendisi, ‘‘sahnede olmaya’’ bayılır. Transfer teklifleri alır, onun çaldığı yerler dolar, Gramofon Bar'da müzik çalar, milleti masaya çıkarırken, meydandaki polislere bile tango yaptırır. Sonra kendi mekanında çalmaya karar verir. BeyoÄŸlu'nda açtığı Coco Palace da, yırtık pırtık, yarı deli dekorasyonu, kapıdaki ‘‘etiketinizi bırakın’’ yazısı, ÅŸovlarıyla bir trend olunca, meslekleri hanesine ÅŸu da eklenir: Trendsetter. Åžimdi o mekanda yılbaşı gecesi baÅŸlayacak bir kabareye hazırlanıyor: ‘‘Eleman Aranıyor.’’ Hikaye onun, çünkü onun dünyasını, biraz kendisini anlatıyor. Amerika'da yaÅŸayan bir kompozitör, piyanist, zenne, soprano, jonglör, kuklacı, oryantal, cazcı, sazcı aklınıza ne gelirse var içinde. Åžaşırmadınız tabii. Onun hayatı gibi miks. Diyalogları Figen Åžakacı yazıyor. Kabarenin bir de ekran versiyonu hazırlandı. Teoman, orada sahiden eleman arayarak, Popstar olmasa da kabarist arıyor olabilir yakında. Ha, bir de Safinaz tiplemesi var yine televizyon için. E, bundan sonrası ne, diyeceksiniz. Belli olmaz. O 60'lık, romantik bir serseri, ‘‘bir tarzı yok’’, sadece Ä°stanbullu bir çocuk.Â
button