Güncelleme Tarihi:
Son albümün ismi daha önceki 3 albümün baş harflerinden oluşan DEM ismini aldı. Size de artık demlenmiş diyebilir miyiz? Kendinize baktığınızda “Ben artık kıvamında bir adamım” diyebiliyor musunuz?
Evet, yani şarkılar öyle olduğu gibi bende öyleyim biraz. Müzik anlayışım iyice belli oldu. Bundan sonra da nasıl müzik yapmak istediğimi biliyorum. O anlamda da demlendim. Sesim de biraz oturdu. Tam dediğimiz gibi ben de artık demlendim.
Eski şarkılarınızdan oluşan bir albüm yaptınız ama ortaya yeni bir şey çıktı. Bu sizde yeni bir heyecan yarattı mı?
Evet, zaten iki şeye dikkat ediyorum bir şey yaparken ya heyecanlandırmalı, ya da zevk vermeli. Hem heyecanlandıran hem de zevk veren bir proje oldu benim için. Stüdyo aşaması çok zevkli oldu. Zaten ben de en çok stüdyoyu severim müzik işinde. Konserden, TV programından, radyodan kısacası yaptığın işlerden hangisini seversin diye sorarsan, stüdyoyu severim. Oradan işin iyi çıkması, yüzümüzü gülümseten bir şey olması albüme de yansıyor. Bu da öyle bir albüm oldu. Yani çok eğlenceli oluyor. Yeni birşey yapıyorsun. Ortada hiçbir şey yok ama akşama bir şey meydana çıkıyor. Tabii bu çok zevkli oluyor.
Hiç bilmediğimiz şarkıların bulunduğu albüm ne zaman gelecek? Genel olarak baktığımızda her sanatçı yılda bir albüm çıkartır. Siz buna ayak uydurmuyorsunuz. Farklı bir bakış açınız var sanırım.
Son iki albüm öyle oldu 1 yıl arayla oldu ben de uymuş gibi oldum yani. Bir şey yapmak zorundayız. Trenimizin lokomotifi albüm oluyor, o gelince diğer işler oluyor. Ama şu dönemde de yeni bir albüm yapmanın çok akıllı bir şey olmadığını düşünüyorum.
Neden akıllıca olmadığını düşünüyorsunuz?
Yani son 20 yılın en büyük krizini yaşıyor müzik piyasası. Gerçekten hiçbir şey satmıyor. Resmi yoldan indirilmiyor. O yüzden yapılan hiçbir şey karşılığını almıyor. Bu yüzden de bu dönemde bir şey yapmak için harcanacak bir motivasyonum yok.
Sanatçılar son olarak single çıkartıp sanal ortamdan satışa sunuyorlar. Siz de böyle bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?
Tek şarkılık yapılan şeyler çok akıllıca bence. Eskiden 45’lik varmış plakların bir yüzünde bir şarkı bir yüzünde bir şarkı o zamanlara geri dönüş olabilir bence. Türkiye’de single olayı hiç tutmuyor tabi. 10 şarkılık bir albüm yapıp 10 şarkıdan bir tanesi tutup diğerleri harcanacağına öyle bir yolu tercih etmeleri akıllıca geliyor. Kısacası bunun çaresizlikten yapıldığını düşünüyorum.
Şiire olan ilginizi herkes biliyor. Yalnızlık 4 Bin Perde isimli bir şiir kitabı çıkarttınız. Aradan zaman geçti yeni şiirlerin oluşturduğu ikinci şiir kitabı çıkartacak mısınız?
Birkaç şey yazmıştım ama kitap olur mu diye bakmadım. Şiir kitaplarım benim çok kalındır. İçinden 3-4 tane şiir kitabı çıkabilir. Genelde şairler 30-40 sayfalık şiir olduğu zaman şiirlerini yayımlamayı tercih ederler. O kadar oldu mu diye düşünüyorum bu aralar. Bir de yeni bir yayım eviyle görüşüyorum o da bir motivasyon verdi. Belki öyle bir şey yapabilirim. Şiir kitabı çıkacağı zaman çok yoğun olmuştu. O zaman vaktim vardı sadece o kitaba yoğunlaşmıştım. Şimdi öyle bir vaktim olmadığı için yapamıyorum ama bir de bir şey yapınca devamı bekleniyor ister istemez. Belki sizin bu sorunuz bile bana ilham verebilir.
Şarkılarınızı nasıl yazıyorsunuz?
Şarkıya bir yerden giriliyor o da bir gerçeklikle başlıyor. Şarkılar baştan aşağı bir bütün olarak gelmiyor tabi ki. Bir yerden kıvılcım oluyor ve bütün ateşi o yakıyor. Şiirler de aynı şekilde. Yani şiirde bir dize şarkıda bir nota gibi düşünebiliriz. Diğer kısmını üzerinde yoğunlaşarak yapıyorsun ama bazı zamanlarda da bitmiş bir şeye ertesi gün bakıp “Yahu bunu ben mi yazmışım” diyebiliyorsun. Gerçekten onu yazarken bir çeşit rüya alemine dalmışsın ya da şiirler, şarkılar ülkesine gitmişin oradan bir şeyler alıp gelmişin gibi bazısının hiç farkına varmıyorum. Bazısında da bilinçli olarak üzerinde çalışıyorum şairlerin yaptığı alıştırmalar gibi… Yani her gün yazarlarmış bir şey çıksın diye, yazarlarda öyle çalışma vakitleri var. Her gün mutlaka üzerinden çalışılır, çalışanlardan bazen bir sanat eseri, bir şiir, bir şarkı çıkar bazen çıkmaz ama her gün çalışmak gerekir. Çünkü yıllar içerisinde birikiyor. Donduruyoruz kendimizi onlar da bir çeşit tecrübe oluşturuyor.
Şiir yazıyorsunuz, şarkı yazıyorsunuz herkes sizi çok seviyor. Topluma mal olmuş durumdasınız. Bunun verdiği sorumluluğun sizi bunalttığı oluyor mu?
Sıkıldığım oluyor. Kendi hayatını yaşamak istiyor insan. Her zaman tanındığı gibi anılmak ya da karşılanmak istemiyor. Kendi başına kalmak istiyor kendi hayatını yaşamak istiyor o zamanda bu sorumluluktan rahatsız olabiliyorum. Öyle olunca kaçıyorum işte uzaklara. Ülke dışına gidiyorum, orada kimse tanımıyor. Rahat rahat dolaşabiliyorsunuz. Getirdiği sorumluluklara gelince, hep iyi şarkılar bekleniyor, hep efendi olmanızı bekliyorlar, hep güzel görünmem bekleniyor, hiçbir şeye sinirlenmemem, kavga etmemem, güzel konuşmam bekleniyor. Yani insanüstü varlıkmışız gibi düşünülüyor. Hâlbuki değil. Onlar beni rahatsız ediyor onun dışında genel olarak memnunum. İlgiler hep seviyelidir. Bana karşı hiç aşırı bir tepki görmedim. Eleştiride de sevgide de. Genelde her şey orta karardadır. Yani üstüme atlamazlar, suratıma da tükürmezler. O konuda rahatım. Biraz da karşılıklı aslında bende öyle davranırım.
Peki, siz davrandığınız gibi misiniz?
Tabii ki hayır. Benim de içimde fırtınaların koptuğu, hayata karşı çok coşkulu olduğum, kızdığım, üzüldüğüm, yıkıldığım, dibe vurduğum, yukarı çıktığım bir sürü haller var. Tabii onları çok açık bir şekilde göstermemeye dikkat ediyorum.
Sizi dümdüz, aynı yolda devam eden ve sakin biri olarak tanıyoruz.
Aslında sakin biri değilim. Oldukça tepkiliyimdir. Sakin duruyorum çünkü bu şekilde tanınıyorum. Bir kez trafikte başıma bir şey geldi; çok sinirlenmiştim ve arabadan indim. Neredeyse kavga edecek kadar sinirliydim. Oradan “Ağabey olur mu, sana yakışır mı” dediler. Adam bizi öldürecekti resmen arabanın üzerine çıkıyordu. Yani bir de orada sakin davranmam bekleniyor. Tanındığım gibi efendi bir tepki göstermem bekleniyor. Hâlbuki bu çok insani bir tepkidir.
Yalnızlık 4 Bin Perde… Yani bu kadar yalnız mısınız?
Yok, hayır aslında hiç yalnız değilim. Yalnızlığı da hiç sevmem. Etrafımda mutlaka bir yakınım vardır. Yalnızlık tabii sanatçıyı besleyen bir şeydir. Ama şarkılarımı yazarken yalnızım işlerimi yaparken de yalnızım.
Şarkılarda da yalnızlıktan kurtulmak isteyen bir Yaşar’ı dinliyoruz. “Yalnızlık sanatçıyı besler” dediniz. Yalnızlıktan kurtulunca ne olacak?
Hiçbir şey olmayacak… Bir şey yazamaz, kurur sanatçı. O yüzden böle bir şeyi ben istemem açıkçası. Bana ilham veren şeylerin devam etmesini isterim. Üzücü şeyler de olsa, sıkıcı şeyler de olsa bana ilham veren şeyler sürmelidir. Yalnızlık şarkı yaparken, bir şeyler yazarken, bir şeyler üretirken, bir fikir üretimi de olabilir bir sanat üretimi de olabilir orada yalnız kalmayı tercih ediyorum. Çünkü şöyle derler “İlhamın ihtiyacı olan şey huzur ve sükûnettir”… Onlar olduğu zaman ilham gelir. O yüzden geceleri çalışır sanatçılar. Sözün bittiği, sessizliğin olduğu zaman çalışırlar. Onun içinde yalnızlığı tercih ederler.
Şarkılarınız yaşanmışlıklar sonucu mu ortaya çıkıyor?
Öyle başlıyor ama her zaman öyle olmayabilir. Yani çalışarak da bitirebiliyorum bir şarkıyı. Sadece ilhamla değil de üzerinde çalışarak.
Şarkılarınız, ya geçmişin izlerini anlatıyor ya da gelecek umutlarını. Siz anı yaşamaz mısınız?
Zaten hayat öyledir. Aşk şarkılarının konuları öyledir. Ya geçmişinde olan bazı şeylere duyduğun özlemini anlatırsın ya da geleceğe dair umut beslediğini söylersin. Şarkı sözü yazarken o anla ilgili bir şey anlatmak hiç cazip değildir. Bu insanların genel sorunlarından biridir, çoğu zaman yaşarken hiçbir şeyin farkına varmazlar. Hep kaçırırız anı yaşamayı. Ölü Ozanlar Derneği filmi de onu anlatır, anı yakalamayı anlatan çok önemli bir film olduğunu düşünüyorum. Genelde kaçırdığımız bir şeydir. Şarkılarda da kaçırıyoruz galiba anlatmayı. O yüzden ya geçmişten ya da gelecekten besteliyoruz, anlatıyoruz.
Hiç yaşamadığınız bir şeyi kaleme aldığınız oluyor mu?
Hepsi yaşanmış şeyler değil. Eisnstein’in bir sözü vardır “Hayal bilgiden daha değerlidir”. Onun için bir sanatçının en ihtiyacı olan şey hayal gücüdür. Hayal gücünde gerileme olduğu zaman hemen onu besleyen şeylerle kendini tekrar doldurması gerekir. Kitaplarla, şiirlerle, şarkılarla, resimlerle, filmlerle tekrar hayal gücünde ki o azalan şeyi yukarı doğru çıkarmak gerekir.
“Hayatta pop dinlemem” diyen insanların bile şarkılarınızı dinlerken kendilerini ritme kaptırdığını görüyoruz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Çünkü şarkılarım pop değil. Aslında hangi kültüre giriyor diye bakarsak evet, pop’a giriyor. Gerçi popülerde bugün tüketilen bir şey. Benim şarkılarım biraz daha uzun yıllar yaşıyorlar. 10 sene önceki bir şarkıyı bugünde aynı tatta söyleyip dinletebiliyoruz. Ama birincisi sözler çok yüzeysel değil. Şarkı sözlerinin içine yüklediğim şeyler daha fazla. Hem şiirsellik var, hem de ben onların içine birçok duygu koymaya çalışıyorum. O insanların çok hoşuna gidiyor. Bir de müzikle birleştirirken, genellikle söz ve müziği birbirinden fazlaca ayrılamaz hale getirmeye çalışıyorum. Bunlar herhalde insanlara iyi geliyor. Öyle söylüyorlar. Yani sırrı mıdır bilmiyorum ama çalışmam bu.
Bir röportajınızda artık “Pop müzik çöpçülüğe döndü” demişsiniz. Sizin yapınız, eleştirdiğiniz şekilde pop yapanları kendi haline bırakıp görmezden gelmeye mi yoksa o çöpleri ortadan kaldırmaya mı uyuyor?
Benim temizlemek gibi bir görevim olamaz ki. Ben sadece iyi şarkı yaparak, kendi şarkılarımın dinlemesini sağlamak gibi bir savaşım olabilir. Bir de dinlememek, reddetmek gibi bir şey yapabilirim. İkisini de yapmaya çalışıyorum. Dinlememeyi zaten yapıyorum. Hiç dinlemiyorum hemen değiştiriyorum. Kulağımı böyle şeylerle kirletmek istemiyorum. Herkesin aynı şekilde düşünmesi lazım piyasada daha iyi şarkılar, daha kaliteli işler, daha dinlenebilir şeyler yaparak şu an ki çöpü belki kaldırabiliriz. Biraz onun da etkisi var, son 20 yılın en kötü yılını yaşıyoruz. Hiç bir şey yok baktığımız zaman. Ortada hepimizi etkileyecek, alacak, götürecek şarkı veya şarkılar yok.
Sizin gözünüze neler batıyor?
Ben onları takip bile etmiyorum. Hiç ilgilenmiyorum. Ne dinleyerek kulağımı, ne izleyerek gözümü yormak istemiyorum. Bir fikrim yok, onlar bana çok uzak. Onunla ilgili bir nefret geliştirebilmek için onlara zaman bile ayırmadım. Yani bir şeyden nefret etmek için onunla biraz zaman geçirmen gerek. O kadar bile bilmiyorum. Kötü şarkıcıları nefret edecek kadar bile tanımıyorum.
Şarkılarda hep hüzün var…
“Hüzün ki en çok yakışandır bize” demiş şair. Ben hüzünlendiğim zaman buluyorum üretecek bir şeyler ondan herhalde.
Bir röportajınızda “Canlı şarkılar sevmiyorlar, istemiyorlar” demişsiniz. Aslında siz bu şekilde şarkı yazmayı seviyorsunuz da buna bir kılıf mı arıyorsunuz?
Hayır, mesela bizim geleneklerimizde ağıt diye bir şey vardır. Başka bir kültürde ağıt yok. Bir de padişahlara yazılmış mersiye vardır. Yani biz ağlamayı severiz. Şöyle bir şey hatırlarım; Zeki Müren’nin Kahır Mektubu diye bir plağı çıkmıştı, o yarım saatlik bir şarkıdır. Onu iki kişi konuşuyordu ben küçükken duymuştum hiç unutmam. Biri “Duydun mu Zeki Müren’in Kahır Mektubu diye albümü çıkmış. O kadar güzel ki ağlaya ağlaya bir hal olduk” diyor. Yani kendini ağlatan bir şeyin ne kadar güzel olduğunu anlatan bir şeydir bu. Onun için biz hüznü gerçekten seven bir milletiz. Çünkü romantik bir ırkız. Akdenizlilerin hepsi böyledir. Yani sevdiğimiz şeye çok tutkulu bir şekilde bağlanırız. Bizi harekete geçiren şeyde hüzün ve coşkudur. Yani bizim milli değerlerimizi sevişimiz başka milletin sevdişi gibi değildir. Bize ait olan bir şeyi koruması falan başkalarınınki gibi değildir. Romantik bir ırkız onun için bende öyle bir hüzün çocuğu olduğum için şarkılarımda öyle.
Şarkıların hepsi çok anlamlı. Hayata çok anlam yükler misiniz?
Zaman zaman ciddiye alınması zaman zaman da alınmaması gerektiğini düşünüyorum. Yoksa dengenin tutmayacağı aşikâr. Yapılan işler ciddiye alınmalı ama genel resme baktığımızda o kadar da ciddiye alınmaması gerektiğini düşünüyorum.
Aşkı çok ustalıkla anlatıyorsunuz. Peki, aşkta usta mısınız?
O kadar usta değilim. Belki de değilim diye böyle yazarak tatmin olmaya çalışıyorum. Aşk o kadar güzel bir şey ki kendini yazdırıyor. Yani bir söz var diyor ki aşkın gelmesi kişiyi şaire çevirir. Yani o duygu geldiği zaman kendi kendini anlatıyor zaten benimle pek alakası yok. Size de geldiği zaman siz de emin olun öyle yazacaksınız. Bu aşkla alakalı bir şey Yaşarla değil.
Beceri de olması gerekiyor. Eline kağıt kalem aldığında beceri yoksa aşık olması ne fayda eder ki?
Yeterli derecede sıkı bir sarsıntı olursa ortaya gerçekten çok güzel şeyler çıkar.
O kadar çok mu sarsıntı yaşadınız?
Yaşadığım zamanlar çok güzel şeyler yaşadım. Yani çok güçlü bir şey yaşarsınız birçok şey çıkarırsınız. Her şarkı bir aşkı değil belki bir aşk bir sürü şarkı çıkartıyor öyle düşünün.
Bir röportajınızdan 19 yaşında bir sevgilinizin olduğunu öğrendim. İlişkiniz hala devam ediyor mu?
Evet ediyor. Ama o yaş doğru değil. Yaşını vermek istemiyorum ama o röportajda yaşını küçültmüşler. Yani o kadar küçük değil.
Sizi bu yüzden eleştirmişler ama siz yaşın değil jenerasyonun sorun yarattığını söylemişsiniz.
Yaratabilir demiştim evet ama pek yaratmıyor şu anda.
20’li yaşlardaki bir bayanla ilişki yaşamak sizin sanatınıza ne katıyor?
Yaşlarıyla alakası yok 50’li yaşlarda da olsa aynı şeyi hissederdim. Yaşla alakası olsa yürümez o ilişki zaten. Bir de ona niye taktı insanlar anlamadım. Ben 60 yaşında da olsam yine 20’li yaşlarda kız ararım.
Yaşıtlarınızla anlaşamıyor musunuz?
İnsanlar o yaşlarda güzel çünkü. Ondan önce çocuk oluyorlar ondan sonra da bozuluyorlar. Bende o yaşlarda kaldım 21 en güzel yaşımdı ve kendimi orada sabitledim. Gözlerimi kapatıp o yıllara giderim, o zamanki şeyleri düşünüp hemen bir şeyler yazarım. 21’i geçince işler yavaş yavaş bozulmaya başlıyor.
Evlenmeyi kafanıza koymuşsunuz. Şarkılarınızın, şiirlerinizin ve sizin yarım kalan yanınızın bu şekilde tamamlanacağını söylemişsiniz. Bu eksik olan taraf tamamlanınca her şey yolunda ve olması gerektiği gibi olunca belki ortaya şarkılar çıkmayacak.
Artık bir yuva kurmak istiyorum gerçekten. Güzel konuşmuşum. Öyle olacak herhalde. Biterse de öyle bitsin onu da yaşamak istiyorum. Daha doğrusu çocuk yapmak ve aile kurmakla ilgili bir fikrim var yani evlenmek çok küçük kalır benim yapmak istediğimin yanında. Ben birkaç tane çocuğum olsun istiyorum. Evlilik çok uzak değil ama daha karar vermedim.
Aşk evliliğine inanmadığınızı söylemişsiniz…
Hayır, öyle demedim. Yani belli bir yaştan sonra insan yuva kurmak aile kurmak istediği zaman aşık değilim, aşık olana kadar beklemeliyim diye düşünmemeli demek istemiştim. Belki de aşkı hiç bulamayacaksın. 50 yaşına kadar beklemeye gerek yok. Evlilik aşk işinden çok uyum işi bence. Aşk evliliklerinin yürümediğini görüyorum. Çok aşıklar var çok kısa zamanda ayrılabiliyorlar.
Aşık olmadan evlendiğinizde eksik olan taraflarınız tamamlanacak peki aşkınız yarım kalmayacak mı?
Aşka öyle bakamam. Ben şu an daha değerli bir şeyin peşindeyim o yüzden aşk aramıyorum. Zaten kendiliğinden gelir bulur beni. Aşık değilim de demiyorum. Ama çok şiddetli aşk olacak ve ondan sonra evleneceğim gibi bir beklentiyle bekleyip de vakit kaybetmek istemiyorum.
Aşktan en son ne zaman özür dilediniz?
Kör Bıçak isimli şarkımın klibinde. Ne zamana, hangi yıla denk geliyorsa bakın o zaman özür dilemiştim. Bir daha dilemedim.
En son kendinize neyi itiraf ettiniz? Çok gerçekçi misiniz?
Hiçbir şeyi itiraf etmedim. Kendime karşı çok dürüstüm kendimi hiç kandırmadım.
Sanatçıların genelde ilham gelir yazarlar baş uçlarında bir kalem ve kağıt bulunur. Sizin başucunuzda ne var?
Kitap okumayı çok seviyorum kitap var, telefonum var, telefon her zaman yanımda, telefona yazabiliyorum bir tane de defterim var ayrıca.
Aşk en son sizi ne zaman ağlattı hatırlıyor musunuz?
En son ne zaman ağladığımı hatırlamıyorum. 2000’li yıllar değildi. Ondan sonra da aşk için hiç ağlamadım.