50 yıllık sanat yaşamını beş kata sığdırdı

Güncelleme Tarihi:

50 yıllık sanat yaşamını beş kata sığdırdı
Oluşturulma Tarihi: Haziran 19, 2011 00:01

Ressam Muzaffer Akyol, Asmalımescit’teki 16 yıllık atölyesini müze-eve dönüştürdü. Kimi zaman sabahlara kadar resim yaptığı, kimi zaman dost sohbetlerinde ülke meselelerinin tartışıldığı bu beş katlı evde artık Muzaffer Akyol’un 50 yıllık sanat yaşamını yakından görmek mümkün olacak. Üstelik sadece eserlerini değil, okuduğu kitapları, gözü gibi baktığı antikaları, dinlediği müzikleri de keşfedeceksiniz.

Haberin Devamı

Muzaffer Akyol, Asmalımescit’le hocası Bedri Rahmi’nin atölyesine geldiğinde, 1969 yılında tanıştı. Farklı kültürlere mesken olmuş, özel bir entelektüel altyapısı olan bölgeyi çok sevdi; burası uğrak yeri oldu. Dönemin resim ve edebiyat ustaları burada toplanıyordu. Akyol, Asmalımescit sayesinde Özdemir Asaf ya da Oktay Rıfat’la nasıl tanıştığını şöyle anlatıyor: “70’lerde buraya ilk geldiğimde Refik Restoran bir mabet gibiydi. Entelektüeller burada toplanır şiir, edebiyat, politika, sosyal ilişkiler üzerine tartışırdı. Saygıyla izlediğim toplanan gruplardan birinde Özdemir Asaf, Can Yücel, Orhan Peker, Edip Cansever gibi isimler vardı. Bir ara masalarına eğilip, ‘Afiyet olsun, resim tahsil ediyorum akademide’ dedim. Özdemir Asaf da ‘Devam et, devam et’ deyince çok bozuldum. Dönüş yolunda, bir şey yapmalıyım, diye düşünüp Özdemir Asaf’ın bir şiir kitabını aldım. Bazı şiirlerini ezberledim. Birkaç ay sonra yine restoranda görünce yanlarına gidip şiir okurken Özdemir Asaf bakıp ‘İşte beyler görüyorsunuz, gençler böyle cevher’ deyip bana bira ısmarladı. İlk ödülümü almış oldum. Büyük bir zenginlikti.”
GELMESİNLER DİYE ZİLİ SÖKTÜM
Asmalımescit’i çok seven Muzaffer Akyol, 1985 yılında buradan beş katlı eski bir evi satın alan arkadaşı Engin Okan’a kiracı oldu. 1890’ların sonunda yapılmış eve gözü gibi bakmaya başladı. Moda’daki evinden vazgeçemediği için burayı atölye yaptı. Geçen yıla kadar da bu şekilde kullanmaya devam etti. 95-2000 yılları arasında atölye-ev adıyla sergiler açtı. Her gün öğle saatlerinde gelip son vapuru yakalayana kadar çalıştı. Geri dönemediğinde burada yatıyordu. O dönemde resimlerinizde etkili oldu mu diye sorduğumuzda “Burası müthiş bir enerjinin, büyük bir yoğunluğun olduğu bir alan. Burada olmanın huzuru, derin duyguları elbetteki beni ve bana bağlı olarak da resmimi çok etkiledi. Hem üretme, hem renk, hem kompozisyon adına müthiş etkili oldu. Resimlerin ebatları büyüdü, daha özgür hareket etme olanağı buldum. Burası sanatla daha çok iç içe, bu kez atölyeye gelenlerin sayısı çoğaldı. Can Yücel, Mehmet Kemal, Cemal Süreya, Ümit Yaşar hep bu eve uğrardı. Bunların da resimlerimde etkisi olduğuna eminim” diyor.
Muzaffer Akyol’un dediği gibi bu eski ev, bir süre atölye olmaktan çok entelektüellerin buluşma noktası oldu. Özellikle akşamları Asmalımescit meyhanelerine gelenler “Hadi bir de Muzo’ya gidelim” diyerek soluğu evde alıyordu. Akyol bu durum için, “Hepsi saygı duyduğum kişilerdi, gelmelerini çok seviyordum ama bazen de çok çalışmam gerekiyordu. Bu yüzden çözümü kapının zilini sökmekte buldum” diyor.
Şimdi bu müze eve gidip gezdiğinizde bu usta isimlerin nerede oturduklarını görmeniz, ruhlarından izler bıraktıkları odalarda vakit geçirmeniz mümkün. “Soğuk mevsimlerde zemin katı kullanıyorduk. Güzel havalarda üçüncü kattaki balkona konuşlanıyorduk. Zaten hep söylüyorum, burası benim Mekkem, Kabem, havram, kilisem, bir tür mabet; her türlü dinin, dilin, anlayışın kabul gördüğü bir yerdi. Tek şart yüreğin insan sevgisi ve saygısıyla dolu olmasıydı” diyor. Şimdi geleceklerin de bu duygularla gezmesini hayal ediyor.

Haberin Devamı

KOLEKSİYONUNU SATTI

Haberin Devamı

Ömrümün en büyük yoğunluğunu burada yaşadım. Tüm anılarımın iç içe geçtiği, dostlukların yansıdığı resimlerimin bu kadar rahat ve güzel başka bir alanda görülmeyeceğine inandım. Burayı sanatın dışında hiçbir amaç altında görmek istemem. Bu nedenle borçlanmayı da göze alarak bu evin orijinine en uygun, hiçbir ilave yapmadan, hiçbir taşını, çivisini dahi yok etmeden restore edilmesine karar verdim. Ancak üç ay sonra zor bir işin içine girdiğimi anladım. Dostlarım ‘Elini taşın altına koy, halledersin’ demişlerdi. Öyle yaptım ama meğer elimi değil, belimi taşın altına koymuşum. Oğlum Umut, kızım Gaye Su gibi her gittiğim yere götürdüğüm, asla satmadığım, hiçbirine fiyat koymadığım resimleri, özel koleksiyonumu satmak zorunda kaldım. Tam 14 tane. Ama onlardan çok daha büyük bir değer bıraktım bu evle.

Haberin Devamı

HAYATIMDA YER ETMİŞ HERKES BURADA

Evin her odasında Muzaffer Akyol’un hayatında izler bırakmış kişilerin portreleri var. Zemin katta annesi Nuriye Hanım, girişte Mustafa Kemal, üst katta babası... Sonraki katlarda Can Yücel, Nâzım Hikmet, Aşık Veysel, Mehmet Kemal, Cemal Süreya ve Bedri Rahmi’nin portreleri görülüyor. Yani, her odanın bir sahibi var. Bu odalardaki resimlerde de portrelerle bağ görmek mümkün. Örneğin Nazım Hikmet’in portresinin altında Fellini’nin Tarla Kuşu resmi var. Can Yücel’in portresinin altında Erotik Patlıcanın Beyin Tomografisinin İzdüşümü görülüyor. İzleyici 50 yıllık serüvenin her aşamasından bir parça görüyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!